Ali Suavi

1839 yılında İstanbul’da doğdu. Davud Paşa Rüşdiyesini bitirdikten sonra Bab-ı Seraskerîde Dersaadet Yoklama Kalemine girdi. Bu sırada cami derslerine devam etti. Bursa Rüşdiyesine muallim oldu (1856). Bir yıl sonra Simav’da rüşdiyede ve Kurşunlu Medresede ders vermeye başladı. Sofya ve Filibe’de de görev yaptıktan sonra İstanbul’a döndü. Burada fikir muhitine devam etti. Şehzâde Camiinde vaazlar vermeye başladı (1866). Hitabeti kuvvetliydi; dinleyenleri hemen tesiri altına alıyordu. 1857’de yayın hayatına giren Muhbir gazetesinde siyasî ve sosyal meselelerle ilgili makaleler yayınladı. Muhbir hükûmetçe kapatılıp Ali Suavi de Kastamonu’ya sürüldü (25 Şubat 1867). Yeni Osmanlılar Cemiyetinin hamisi Mustafa Fâzıl Paşa’nın yardımıyla Avrupa’ya kaçtı (22 Mayıs 1867). Orada Namık Kemal ve Ziya Paşa ile buluştu. Önce Paris’e, sonra Londra’ya gitti. Burada Muhbir’i tekrar yayınlamaya başladı (31 Ağustos 1867). Mustafa Fâzıl Paşa’nın desteği kesilince 50. sayıda Muhbir’in yayınına son vermek zorunda kaldı (3 Kasım 1868). Londra’dan Paris’e geçen Ali Suavi mücadelesini tek başına sürdürdü. Daha çok ilmî havada Ulûm gazetesini yayınladı (25 sayı, 1869- 1870). 1870’te gazeteyi Lyon’a nakletti ve burada 11 sayı Muvakkaten Ulûm Gazetesi Müşterilerine adıyla çıkardı.

Ali Suavi, II. Abdülhamid 1876’da tahta geçince onun izniyle İstanbul’a döndü. 1877’de Mekteb-i Sultanînin müdürlüğüne getirildiyse de burada bir yıl kalabildi. Abdülhamid’in gözünden düşen Ali Suavi 20 Mayıs 1878 günü 250 kadar Filibeli 93 muhaciri ile, muhtemelen V. Murad’ı tekrar tahta çıkarmak için Çırağan Sarayı’na saldırdı. Beşiktaş Karakolu muhafızı Hasan Ağa tarafından başına sopayla vurularak öldürüldü. Olay tarihe Çırağan Vak’ası olarak geçmiştir.

Geniş kültürlü "ansiklopedist" bir şahsiyet olarak bilinen Ali Suavi ittihad-ı İslâm ideolojisini savunmuştu. Zaman zaman Türkçü fikirlere de meyil ettiği görülür. "Lisan-ı Hatt-ı Türki" başlıklı makalesinde Türk dilinin dünyanın en eski ve en mükemmel dilleri arasında yer aldığını belirtir. Yazılarında sade bir Türkçe kullanmaya özen göstermiştir. Ali Suavi’nin kendi ifadesine göre, eserlerinin sayısı 127’dir. Bunların çoğu risale ve yarım kalmış tefrikalardır.

Eserleri: Kamusu’l-Ulûm ve’l-Maarif (Ulûm gazetesinde ilave olarak yayınlanmış beş formalık bir eserdir.), Le Khive (Paris 1873, Türkçesi: Hive, 2. bs., İstanbul 1908. Eserin yeni yayını: Abdülhalûk Çay, Ali Suavi’nin Hive Hanlığı ve Türkistan’da Rus Yayılması, 1977), Nasır-ed-din Chan d’Iran (Paris, 1873), Devlet Yüz On Altı Buçuk Milyon Borçtan Kurtuluyor (Paris, 1875), A Propos de l’Herzégovine (Paris, 1875), Monténégro (Paris, 1876), Defter-i A’mâl-i Âlî Paşa (Paris taş baskısı), Paris Şehrinde Müsafereten Mukîm el-Hac Ali Suavi Efendi Tarafından Yine Pari’te Kânîpaşazâde Ahmed Rif’at Bey’e Yazılan Mektubun Sûreti (Paris taş baskısı), Hukuku’ş-Şevârî (1906).

Hakkında kitaplar: Dr. İsmail Doğan, Tanzimat’ın İki Ucu Münif Paşa ve Ali Suavi (1991); Dr. Hüseyin Çelik, Ali Suavi ve Dönemi (1994)