Şerif Hüseyin

Şerif Hüseyin

Hüseyin bin Ali El-Haşimi, 1853te İstanbulda doğdu. Babası, Mekke emiri Muhammed bin Abdülmuinin ikinci oğlu Şerif Ali bin Muhammeddir. 1856 ila 1858 arasında Mekkede kaldı. Geleneksel olarak bedevilerin arasına gönderilip yetiştirilen yaşıtlarının aksine, evde büyüdü. Arap dili, İslam hukuku ve fıkıh eğitimi aldı. Çalışkan bir öğrenciydi. Yirmi yaşında hafız oldu. Politikayla ilgilendi. Necid çöllerinde birçok sefere katıldı ve Hicaz bölgesindeki Arap kabileleriyle temasta bulundu. Bedevilerin yaşam tarzını ve çöl ikliminde nasıl yaşanması gerektiğini öğrendi. Böylelikle çöllerin bitki örtüsü ve hayvan türleri hakkında derin bilgiler edindi. Yanı sıra atçılık ve avcılık yaptı.

1858de hasta babasını ziyaret etmek için İstanbula gitti. 1861de babası öldü ve Mekkeye geri döndü. Amcası Emir Abdullahın yanında kaldı.

1908de Mekke Emiri Şerif Ali görevinden alındı ve yerine, amcası Emir Abdullah tayin edildi. Fakat Abdullah Hicaza hareket etmeden vefat etti. Bunun üzerine uzun süredir vezir rütbesiyle Şura-yı Devlet üyeliği yapan Hüseyin, Kasım 1908de Mekke emiri tayin edildi.

1908de Mekkeye ulaştı. Emir Hüseyinin en önemli görevi, Hicaz demiryolunun kullanılması dolayısıyla gelirleri azalan bedevilerin isyanını bastırmak ve hacıların güvenliğini sağlamaktı. Bu görevini başarıyla yerine getirdi ve hacıların emniyetle Şama dönmesini sağladı. Böylelikle merkezî hükûmet ve bedevi kabileleri nezdinde itibarı arttı.

Hüseyin, Medine muhafızının desteğini almadan, 1910da Kasim bölgesinin vergilerini toplama gerekçesiyle İbn Suuda karşı askerî bir harekât gerçekleştirdi. Bu harekâtın amacı, Kasim bölgesi kabilelerine güç gösterisi yapmak ve onların İbn Suuda değil, kendisine itaat etmelerini sağlamaktı.

Bu dönemde, Şerif Hüseyin ile İttihat ve Terakki iktidarı arasındaki gerginlik de gitgide arttı. Osmanlı yönetiminin amacı, Hüseyinin emirlik gücünü sadece Mekke sınırları içinde tutmaktı. Ancak Hüseyin, bölgede söz sahibi olduğunu kabul ettirmeye çalışmaktaydı. İttihatçıların 1912den itibaren merkezdeki siyasi sorunlarla uğraşması, Şerif Hüseyinin işine yaradı ve Hüseyin bölgedeki gücünü artırdı.

1912 seçimlerinde, iki oğlu Abdullah ile Faysalı Mekke ve Cidde temsilcisi olarak Meclis-i Mebusana gönderdi. 1913te Asire ikinci bir harekât yapıldı ve zafer kazanan Şerif Hüseyinin bölgedeki gücü arttı. Şerif Hüseyinle Ocak 1914te Hicaz vali ve kumandanlığına tayin edilen Vehib Paşanın ilişkileri iyice gerginleşti. Her ikisinin amacı, merkezin desteğini alarak diğerinin gücünü sınırlandırmaktı. Vehib Paşa 1914te Osmanlı Devletini yıkmayı hedeflediği gerekçesiyle Şerif Hüseyinin azledilip Şerif Alinin tayin edilmesini istedi.

Bu dönemde I. Dünya Savaşı başladı. Şerif Hüseyin Osmanlı Devletine sadık kalacağını ve kendisine verilen görevleri yerine getireceğini resmen bildirdi. Bu sırada Hicazda bulunan birliklerin çoğu Süveyşe kaydırıldı, Vehib Paşa ise Üçüncü Orduya tayin edildiği için bölgeden ayrılmak zorunda kaldı.

Şerif Hüseyin Temmuz 1915te hem Osmanlı Devleti ve hilafeti için desteğini ilan etti hem de oğlu Abdullah vasıtasıyla İngilizlerle mektuplaşarak görüşmeye başladı. Bu görüşmeler Ocak 1916ya değin sürdü. Cihad ilanını desteklemedi. Hicaz demiryolunun Mekkeye uzatılmasını önlemeye çalıştı. Osmanlı Hükûmeti ise bu durumdan rahatsız oldu. Kendisinin emirlikten alınacağından endişelenen Şerif Hüseyin, İngilizlerle pazarlık yaparak Arapların Osmanlı Devletine karşı ayaklanması durumunda İngilterenin kendi krallığını tanımasını istedi. Böylelikle Osmanlı Devletine karşı İngiltereyle iş birliği kararı alındı ve muhtemel Arap Krallığının sınırları belirlendi. İngilizler, Çanakkaledeki savaşlarda yenilgiye uğrayınca, Şerif Hüseyin isyanına ağırlık verdi. Yanı sıra, İngiltere, hilafete karşı Arap ayaklanmasının İslam dünyasında meydana getireceği manevi etkiyi de hesaba kattı. Böylelikle İngilterenin savaş yükü azalacaktı.

İngiltere, Şerif Hüseyinle yaptığı görüşmeleri Fransızlara Kasım 1915te bildirdi. İngilizler, Aralık 1915te Necid bölgesi emiri İbn Suudla de bir antlaşma yaptı ve daha önce Şerif Hüseyinin egemenliğine bırakılan Basra körfezinin güney kıyılarındaki Suud hâkimiyetini kabul etti. Mayıs 1916da ise Sykes-Picot Antlaşması imzalandı ve İngiltere, çıkar bölgelerini belirledi. İngilterenin Arap Krallığı sınırları içinde kabul ettiği bazı bölgeler de Fransızlara bırakıldı.

Cemal Paşa, Ağustos 1915 ve Mayıs 1916da, devlete ihanetle suçladığı bazı Arapları idam ettirdi. Bu gergin ortamdan faydalanan Şerif Hüseyin, Haziran 1916da Mekkede isyan başlattı. İttihat ve Terakki yönetimini dinsizlikle suçlayıp isyanını meşrulaştırmaya çalıştı. Eylül 1916da Cidde ve Tâif düştü. Böylece Medine dışındaki önemli Hicaz şehirleri isyancıların eline geçti ve Şerif Hüseyin Kasım 1916da kendini Arap ülkelerinin kralı ilan etti. Fakat aradığı desteği bulamadı. Hatta ihanetle suçlandı. Müslüman bir devlete karşı İngilizlerle iş birliği yaptığı için lanetlendi.

Bu gerilemeye rağmen Şerif Hüseyin, Arap Krallığı kurma girişimine devam etti. Ancak 1919da yapılan Paris Barış Görüşmelerinde aradığı desteği yine bulamadı ve Hicazdaki etkinliğini yitirmeye başladı. Filistin topraklarını İngiliz manda yönetimine bırakan antlaşma hükmünü kabul etmedi. İbn Suud ile Hicaz hâkimiyeti konusunda çatıştı. İngilizler tarafından iki oğlundan Abdullahın Ürdün, Faysalın da Irak kralı yapılması, Şerif Hüseyinin Arap dünyasındaki itibarını sarstı. Kendini halife ilan etti ama bu hareketi İslam dünyasınca tepkiyle karşılandı. Abdülaziz b. Suud Mekkeyi kuşatınca, Şerif Hüseyinin krallık ve halifelik iddialarına son verildi.

Hüseyin, Kıbrısa giderek İngilizlere sığındı. 1930da rahatsızlanınca Ürdün emiri olan oğlu Abdullahın yanına gitti. 4 Haziran 1931de öldü. Kudüse defnedildi.