Kösem Sultan
1589 yılında doğdu. Hayatının ilk yıllarına, kökenine, nerede doğduğuna dair kaynaklarda bilgi yoktur. Sadece hakkında çeşitli rivayetler, söylentiler, iddialar vardır. Çeşitli kaynaklarda Rum, Bosnalı veya Çerkes asıllı olduğuna dair bilgiler vardır. Babasının Ortodoks bir papaz olduğu rivayet edilmektedir. Genellikle Rum olduğu söylenmektedir. Tarihçi Halil İnalcık da Rum asıllı olduğunu belirtmektedir.
Diğer hasekiler gibi haremde yetişmiş bir cariyeydi. Üçüncü Mehmet’in padişahlığı döneminde Bosna Beylerbeylerinden birinin altı yedi yaşlarında iken saraya hediye etmesiyle, hem kendinin hem imparatorluğun kaderini değiştirecek olan saray hayatına başladı. Kaynaklarda, kesin olmamakla birlikte, Bosnalı bir Hırvat kızı olduğu yazılıdır. Enver Behnan Şapolyo’ın geçmişiyle ilgili şu bilgileri verir: “Bir Rum rahibinin kızı idi. Asıl adı ise Anastasya idi. Fakat herkes onu Nasya diye çağırıyordu. Nasya, pek küçük yaşta yetim kaldı. Bu kızı Bosna Beylerbeyi ele geçirdi. Bu Rum kızı çok güzel ve aynı zamanda çok zeki idi. Beylerbeyi bu kızı Darüssaade Ağasına hediye etti. O da Nasya’yı Harem-i Hümayun’a aldırdı. Sarayda bu kıza Mahpeyker adı verildi. O zaman henüz 15 yaşında idi. Boyu uzundu. Pek tatlı bir simaya malikti. Bakışlarında bir gurur vardı. Tatlı yüzünde ise bir ihtiras hissedilmekte idi. Her zaman şen görünürdü.”
Siyah uzun saçları, ince, narin yapısı vardı. Mahpeyker haremde eğitim görürken, Safiye Valide Sultan’ın en ihtişamlı dönemi yaşanmaktaydı. Safiye’nin bu kudretini âdeta kıskandı ve onun gibi olmaya ant içti. Safiye Sultan’ın mertebesine gelebilmek gayesiyle kendini harem hayatı boyunca çok geliştirdi. Diğer cariyelerden farklı olmaya çalıştı. Sonunda emeline de ulaştı.
On dört yaşındaki Mahpeyker, aynı yaştaki Sultan I. Ahmet’in odasına girmeye hak kazandı. Hareme cariye olarak gelen yüzlerce güzel kızdan biri olan Mahpeyker, daha sonra Kösem adıyla ün kazandı. Adını alması konusunda çeşitli rivayetler vardır. Yılmaz Öztuna adının kullanılmaya başlanması ile ilgili şu bilgiyi verir: “Sultan Ahmed, Mahpeyker’i ‘Kösem’ diye çağırıyor, genç hasekinin asıl adı yavaş yavaş unutuluyor, ‘Kösem’ diye meşhur olmaya başlıyordu. İstanbul’daki Avrupalı büyükelçiler, devletlerine yazdıkları resmî ve mahrem yazılarda, cihan padişahının gözde zevcesinden ‘Kösem’ diye bahsediyorlardı. Yirmi yaşına gelmeden, Mahpeyker’in şöhreti Avrupa saraylarına kadar duyuldu.”
Enver Behnan Şapolyo ise, Mahpeyker’in, saray kadınlarına kösemenlik yaptığından dolayı Kösem adını aldığını belirtmektedir. Çağatay Uluçay “Bu isim ona tüysüz olduğundan ya da diğer hasekilerin önüne geçerek ilerlediğinden verildiği ileri sürülür.” şeklinde açıklamaktadır. Kösem veya kösemen, sözcük olarak “Yol gösteren kılavuz” anlamına gelmektedir. Bu açıdan bakıldığında Mahpeyker’in, her zaman doğru yollara olmasa da padişaha ve diğer saray eşrafına, devlet işlerinde kılavuzluk ettiği, bu nedenle de adında isabet edildiği ileri sürülmektedir.
I. Ahmet’in gönlünü fethettikten sonra, bulunduğu yeri sağlamlaştırabilmek için bir şehzade doğurma düşüncesiyle kendini yiyip bitirdi. I. Ahmet’in kendinden başka kadınları da vardı. Ve eğer kendinden önce onlar bir şehzade doğuracak olursa gözden düşme, bir Hürrem veya bir Safiye Sultan olamama endişesi içini kemirdi. Daha padişah haremine ayak basarken, kendisinin doğuracağına emin olduğu şehzadelerden önce doğacak şehzadelere büyük bir kin duyduğunu hissetti. Daha doğmamış şehzadelere karşı duyulan bir kin.
Nitekim onun bu korkuları gerçeğe dönüştü. Kendisine en büyük rakip olarak gördüğü Mahfiruz Haseki, ondan önce bir şehzade doğurdu. Kısa süre sonra Mahpeyker de doğum yaptı ancak bir şehzade değil, bir sultan dünyaya getirdi. Bir yıl sonra yine hamile kaldı. Şehzade annesi olma ümidi tekrar yeşerse de yine bir kız çocuğu oldu. Üstelik Sultan Ahmet’in bir başka kadını ikinci şehzadeyi de doğurdu. Mahpeyker Sultan yine de Sultan Ahmet’in en sevdiği kadını olmayı sürdürdü. Harem-i Hümayun’da her şey ondan sorulmaktaydı.
Sonunda şehzade Murat’ı doğurdu. Şehzade Murat’ın veliaht olma şansı çok azdı. Padişah olana kadar önünde iki şehzade daha vardı. Mahpeyker için mücadele dönemi bundan sonra başladı. Birinci Sultan Ahmet Han yirmi sekiz yaşında vefat etti. Böylelikle Kösem Sultan ikbalden düşerek Eski Saray’a yollandı. Tahta Mahfiruz Haseki’nin oğlu Osman geçti. İleride olabilecekleri hesaplayarak, yıllarca servetinin büyük çoğunluğunu harcayıp saraydaki önemli kişileri tarafına çekti. Onların yardımlarıyla Osman’ı tahta geçirmemenin yollarını düşündü.
Birkaç vezir elde etti. Osmanoğulları saltanatında akla ve hayale sığmayacak değişiklik oldu. Ulu Şehzade Sultan Osman’ın hakkı yenilerek, Sultan Mustafa tahta oturtuldu. Sultan I. Ahmet Han tahta çıkınca kardeşi Mustafa’yı öldürtmedi. Akli dengesi bozuk olmasına rağmen Mustafa tahta oturdu. Böylece Kösem, Sultan Osman’ı yok etmek için zaman kazandı. Kardeşi, Veliaht Şehzade Mehmet’in tahta geçebileceğini düşünerek onu öldürttü ve Kösem’e kolaylık sağladı. Artık veliaht, Mahpeyker Sultan’ın oğlu Şehzade Murat’tı. Sultan Osman’ın çıkan ayaklanmalar sonucu öldürülmesi üzerine I. Mustafa yine tahta geçtiyse de Kösem’in entrikalarıyla tahttan indirilip Sultan Murat padişah oldu.
Böylelikle Kösem Sultan, Eski Saray’dan tekrar Topkapı Sarayı’na geldi. IV. Murad tahta on bir yaşında çıktığı için devleti Kösem Sultan idare etmeye başladı. Kösem Sultanın saltanatı, IV. Muradın idareyi tam olarak ele almasına kadar sürdü. Hem valide sultan oldu hem de oğlu küçük olduğu için naibe-i saltanat oldu. Devletin yönetimini oğlu sayesinde ele geçirdi. İlk olarak Sultan Murat’ın “nizam-ı alem” için, kendinden olan şehzadeleri öldürtmesini engelledi. Sultan Murat, seferlere çıktığında tahtının tehlikede olduğunu düşünerek Veliaht Şehzade Kasım’ı öldürttü. Kösem, onun ölümüyle perişan oldu; kalan tek oğlu Sultan İbrahim’in öldürülmemesi için Padişah’a yalvarıp yakardı.
Muhtaçlar için aşevleri açtı ve hayır kurumları yaptırdı. Borçları yüzünden hapishaneye düşen mahkûmların borçlarını ödeyip onları hür kıldı. Çeyizini düzdüğü fakir kızları evlendirdi. Oğlu IV. Murad için kızlar da yetiştirdi. Şemsperi Haseki bunlardan biridir ve Kösem Sultan’ın kızı Ayşe Sultan’ın nedimesidir. Özel olarak yetiştirildi ve IV. Murad padişah olunca, Kösem tarafından hediye edildi.
Sultan Murat’ın bir hastalık sonucu ölümü üzerine, Şehzade İbrahim’in tahta çıkması gerekmekteydi. Kösem, oğlunu padişahın ölümüne inandırmakta, oldukça güçlük çekti. Çünkü Sultan İbrahim, özellikle kardeşi Kasım’ın ölümünden sonra, her an öldürüleceğini düşünerek, günlerini geçirdi. Sultanın ölüm haberinin, kendisinin ölümü için tasarlanmış bir komplo olduğu inancına kapıldı. Sonunda Sultan İbrahim tahta çıkmaya ikna edilse de korkuları yüzünden artan ruhsal bunalımlarından kurtulamadı.
Oğlu İbrahim’i ruhsal hastalıklarından kurtarmak için çeşitli yollara başvurdu. Cinci Hoca, adıyla ünlenmiş nefesi kuvvetli hoca da bunlardan biriydi. Onun nefesinden sonra Sultan İbrahim iyileşti. Turhan Sultan adındaki güzel, terbiyeli ve iyi eğitimli cariye, Sultan İbrahim’in sevgisini kazanınca Kösem’in huzuru yine kaçtı. Kıskançlık krizlerine girdi. Harem-i Hümayun’daki herkes, Kösem’in aksine, onu çok sevdi.
Sultan İbrahim, Kösem’in devlet işlerine karışma isteği ve Turhan Sultan’a karşı olan husumeti yüzünden onu Topkapı Sarayı’ndan uzaklaştırdı. Böyle olunca da bu kez kendisi oğlunu tahttan indirme faaliyetlerine girişti. Çıkan bir ayaklanma ile padişah tahttan indirilip, Kösem’in emriyle öldürüldü. Osmanlı tarihinde de bir ananın oğluna kıydığı ilk ve son defa olarak görüldü. O, Hürrem Sultan’ın zekâsını, Safiye Sultan’ın güzelliğini ve etkileyiciliğini kendi hırsıyla birleştirdi. Onların hayatlarını dinleyerek, saray halkı ve padişah üzerindeki hâkimiyetlerinin inceliklerini kavrayarak kendini yetiştirdi.
Kösem Sultan gücünü artırmak için kızları Ayşe, Gevherhan ve Fatma Sultan’ı güçlü olan paşalarla evlendirdi. Böylece Divan-ı Hümayunda büyük bir nüfuz elde etti. Ayşe Sultan, Veziriazam Nasuh Paşa’yla; Fatma Sultan, Kaptanıderya Hasan Paşa’yla; Gevherhan Sultan ise Öküz Kara Mehmed Paşa’yla evlendirildi. Kösem Sultan, Osmanlı Devleti’nde ekberiyet usulüne geçişin mümkün olduğu bir dönemde, son derece nüfuzlu bir haseki oldu.
Sultan İbrahim’in yerine oğlu VI. Mehmet geçti. Turhan Haseki Sultan valide sultanlığa yükseldi. Çocuk hükümdarın babaannesi Kösem Sultan, 16 yıl sonra, bu defa torunu için, yeniden saltanat naibesi oldu. Devleti padişah adına o yönetti. “Valide-i Muazzama”, “Koca Valide Sultan” unvanlarıyla, büyük zevk ve saadet içinde iktidar tahtına oturdu. Otuz yıl boyunca Valide Sultan olarak yaşadı. Yirmi yıl boyunca naip sıfatıyla Osmanlı Devleti’ni yönetti. Osmanlı Devleti’nde iki oğlunu tahta çıkarıp akabinde de torununun saltanatını gören tek Osmanlı sultanıdır.
Naibe olmasıyla Osmanlılarda o zamana kadar süregelen gelenek bozuldu. Padişahın annesinin saltanat naibesi olması gerekirken iktidar hırsına kapılan Kösem sayesinde bu durum değişti. Turhan Sultan, büyük Valide Kösem’in zorbalıklarına, entrikalarına, devleti yanlış idare etmesine dayanamadı. Onu saray işlerinden uzaklaştırmak istedi. Kösem de bu sırada, torunu Sultan Mehmet’i öldürme planları yaptı.
Zehirli bir içecekle Sultan Mehmet’i öldürmeyi tasarlarken, kendisine en yakın cariyelerden biri olan Meleki Kalfa buna şahit oldu ve bu hain planını Turhan Sultan’a bildirdi. Bunun üzerine Turhan Sultan adamlarına Kösem’in idamı emrini verdi. Odasında, 2 Eylül 1651 tarihinde, perdenin ipiyle boğularak feci şekilde can verdi. Naaşı, I. Ahmed’in Sultan Ahmed Camisi’nde yer alan türbesine gömüldü. Osmanlı tarihinde katledilen tek valide sultan olma niteliğini de taşımaktadır.
Kaynak: Sibel Arkan, Tarihî Romanlarımızda Üç Haseki Sultan (Hürrem Sultan, Safiye Sultan, Kösem Sultan), Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı, Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı, Bursa, 2006.