Mustafa Koçi Bey

Mustafa Koçi Bey

"Klâsik" Osmanlı devlet ve toplum yapısı, onaltıncı yüzyılın ikinci yarısından itibaren bir "buhran" veya "dönüşüm-değişim" olgusuyla karşılaşmıştır. Eşzamanlı olarak bu değişmeyi yaşayan Osmanlı devlet adamı ve uleması, toplumun ve devletin bir buhran ya da dönüşüm geçirdiğinin, onların ifadesiyle ’nizam-ı âleme ihtilal ve reaya ve berayaya infial’ geldiğinin farkındaydılar ve karşılaştıkları bu toplumsal ve siyasal değişmeyi ’daire-i adliye’ (adalet merkezli toplum teorisi) ve ’erkân-ı erbaa’ (ulema, asker, tüccar ve reayadan oluşan dört ana sınıflı toplum teorisi) ilkeleri çerçevesinde izaha çalıştılar.

Bu çalışma, Osmanlı toplum ve devlet düzeninde meydana gelen değişikliklerin gelenekçi bir bakış açısıyla tahlilini yapan risalelerin (kitapçıkların) en çok tanınanı ve belki de en kapsamlısı olan Koçi Bey risalelerinin ve bu risalelerde işlenen onaltıncı yüzyıl sonu ve onyedinci yüzyıl başı Osmanlı devlet ve toplumunun içinde bulunduğu değişimin analizini kapsamaktadır.

Koçi Bey ve Risaleleri

Hangi tarihte doğduğu bilinmeyen Koçi Bey, onyedinci yüzyılda yaşamış bir yönetim bilimcisi ve uygulamacısıdır. Asıl adı Mustafa olan Koçi Bey, Arnavut asıllı bir devşirmedir. Koçi Bey gençliğinde İstanbul’a getirilmiş ve Saray-ı Hümayun’a alınmıştır. Sultan I. Ahmet devrinden Sultan IV. Murat devrine kadar Enderun’da çeşitli görevlerde bulunmuş, sonra Hasoda’ya alınmıştır. Hasoda’da hem Sultan Murat’a hem de Sultan İbrahim’e sır arkadaşlığı ve danışmanlık yapmıştır. Sultan İbrahim devrinden sonra emekliye ayrılmış, doğum yeri olan Göriçe’ye dönmüştür.

Koçi Bey’in kişiliği hakkında kaynaklarda yeterince bilgi bulunmamaktadır. Ancak yazmış olduğu risalelerden hareketle onun kişiliği hakkında bazı değerlendirmelerde bulunabiliriz. Buna göre Koçi Bey, Osmanlı toplumu ve kurumları hakkında geniş bir bilgiye ve bu bilgiyi tahlil edebilme yeteneğine ve eğitimine sahiptir. Osmanlı devlet teşkilatını ve meydana gelen dönüşümü tanımlarken iyi bir gözlemci, alternatif çözüm yolları önerirken de iyi bir danışman olduğunu göstermektedir. Sultan Murat gibi sert mizaçlı bir hükümdara ve Sultan İbrahim gibi her türlü telkine açık bir hünkâra, sistemdeki aksaklıkları belirtmesi ve onlara ne şekilde hareket etmeleri gerektiğini çekinmeden dile getirmesi, onun oturmuş bir karaktere ve gözüpekliğe sahip olduğunun açık delilidir.