Elizabeth Báthory
7 Ağustos 1560 tarihinde, Macaristan Krallığı'nda doğdu. Ailesi, Macaristan Krallığı’nın en ünlü soylu ailelerinden biri olan Báthory ailesi idi. Çocukluğunu Ecsed Şatosu'nda geçirdi. Macaristan’ın Osmanlılar ve Avusturyalılarla gerçekleştirdiği savaşların yaşandığı dönemde Báthory; Latince, Almanca ve Yunanca dillerini iyi derecede bilen bir Protestan genç kız olarak yetiştirildi. Acımasızlığıyla şöhret kazanan kuzeni Transilvanya Prensi Stephen gibi Elizabeth de henüz çocukluk yıllarında ani öfke nöbetleri geçirmeye başladı. Araştırmacılar bunun aileden gelen genetik bir bozukluk olduğunu öne sürdü ve Báthory’nin epilepsi hastası olduğunu ifade etti. Günümüzdeki tarih uzmanları ve psikiyatrlar Báthory’nin aynı zamanda cinsel kimlik bozukluğuna da sahip olduğunu belirtti.
Henüz 14 yaşındayken hamile kaldı. Söylentilere göre Báthory, kadın ya da erkek istediği herkesle birlikte olabilmekte idi. Halası lezbiyen bir cadı, amcası şeytana tapan bir simyacı ve erkek kardeşi ise birlikte yalnız kalınmaktan korkulan bir cinsi sapık olarak anılmaktaydı. Çocukluğundan beri kendisiyle ilgilenen bakıcısı da kara büyüyle uğraşmakta ve ayinlerinde küçük çocukları kurban etmekten çekinmemesi ile tanınmaktaydı.
Evlendikten sonra kocasının evlilik hediyesi olan Csejte Şatosu'na yerleşti. Şato, etrafındaki birbirine bitişik 17 köy ve tarım arazileriyle çevrili olup Küçük Karpat Dağları'nın kayalıkları üzerinde yükseliyordu. Kocasının sürekli savaşta ve evden uzakta oluşu Báthory’i ticari ve politik konularla ilgilenmek zorunda bıraktı. Devamlı olarak güzelliği ile övünüyor, aynalar karşısında zaman geçiriyor ve günde beş defa kıyafet değiştiriyordu. Sarayındaki hizmetçilere çok acımasız davranıyor, yaşlanmaya başladığını fark ettiği andan itibaren cildini yenileyebilmek için çeşitli büyülerle uğraşıyordu.
Kocası Osmanlıların eline esir düşen ya da tecavüze uğrayıp hamile bırakılan kadınlar için politik hünerlerini sergilemekten çekinmedi. Şatosunun bir bölümünde istemeyerek hamile kalan kadınların çocuklarının düşürülmesi için özel bir alan vardı. Báthory'nin bunları daha fazla genç kızı öldürebilmek için yaptığı düşünülmekte idi. Önceleri sadece köylü kızlarını katlederken kocasının ölümünden sonra artan kan arzusu ile gözlerini soyluların kızlarına dikti. Görgü ve terbiye öğrenmeleri için sarayına kabul ettiği kızların tamamı bir süre sonra ortadan kaybolmaya başladı. Bu süreçte bölgedeki kız kaçırma olayları arttı. Saray çevresindeki dedikodular arttığında kralın emriyle görevlendirilen György Thurzó şatoya incelemeye geldi ve yaklaşık 300 kişilik bir tanık ordusu dinlendikten sonra korkunç gerçekle yüzleşti.
Sarayında iyi ödeme alacakları vaatleriyle kandırılan ya da kaçırılan genç kızlar mahzene kapatılıyor ve bedenleri tanınmaz hâle gelene dek dövülüyor, sonra da yakılıyor ya da parçalanıyordu. Kurbanların ölesiye dövüldüğü, açlığa terk edildiği, canlı olarak yakıldığı, iğnelerle işkenceye uğradığı, kışın dışarıda üzerlerine su dökülerek donmaya bırakıldığı, yüzlerinin, kollarının ve cinsel organlarının ısırıldığı ve cinsel anlamda tacize uğradıkları da bilinmektedir. 650 kişilik kurban sayısına Báthory’nin hâlâ hükûmet arşivlerinde saklı olduğuna inanılan günlük ve mektuplarından ulaşıldı. Yargılandıktan sonra kendi şatosunda müebbet hapse konuldu.
Báthory, Csejte Şatosu'nda ölü bulunduğunda odasında el sürülmemiş pek çok kap yemek bulundu. Önce Csejte Kilisesi'nin bahçesine gömülen cesedi, Csejteli köylülerin ayaklanması sonucu Ecsed’deki Bathory aile kabristanına defnedilmek üzere buradan taşındı.
Kesin olmamakla birlikte 21 Ağustos 1614 tarihinde vefat etti.
“Kontes Dracula” ve benzeri filmlerin yapılmasına esin kaynağı oldu.