Abdullah Bin Tâhir

Abdullah Bin Tâhir


Abbasîler devrinin önemli devlet adamı ve kumandanlarındandır. 82’de (798) muhtemelen Horasan’da doğmuş, çocukluk ve ilk gençlik yıllarını orada geçirmiştir. Babasının nezareti altında çok iyi yetiştirildiği anlaşılmaktadır. Hârûnürreşîd’in oğullan Emîn ile Me’mûn arasındaki hilâfet mücadelesinde Me’mûn tarafını tutan ve bu işte baş rolü oynayan babası Tâhir’in maiyetinde o da bu mücadeleye katıldı. el-Cezîre’de çıkan isyanları bastırmak üzere 815 yılında bölgeye vali tayin edilen babasının yanında ilk askeri ve idarî tecrübelerini kazandı. Babasının buradan ayrılmasından sonra (11 Ağustos 819) onun vekili sıfatıyla mücadeleye devam etti. Babası Horasan valiliğine tayin edilince o da Bağdat sâhibü’ş-şurtalığına getirildi. el-Cezîre isyanlarının tehlikeli bir hal alması üzerine halife Me’mûn tarafından el-Cezîre ile birlikte Şam ve Mısır valiliğine tayin edilerek isyanı bastırmakla görevlendirildi (821). 20.000 kişilik bir kuvvetle Rakka’ya gelince, önceleri âsilere karşı müsamahalı davranarak kendisine karşı birlikte hareket etmelerini önlemeye çalıştı. Ancak isyan, bütün Kuzey Suriye ve el-Cezîre bölgesindeki Mudar kabilelerinin katılmasıyla genişleyerek dört yıl kadar sürdü. Bunun üzerine âsilerin hareket üssü haline getirdikleri kaleleri zaptederek onlan teslim olmaya zorladı. Çetin bir mücadeleden sonra önce Bâlis Kalesini zaptetti. Buradan isyanın elebaşısı Nasr Bin Şebes’in bulunduğu Keysûm Kalesi’ne saldırdı vekaleyi kuşattı. Muhasara üzerine Nasr eman dilemek zorunda kaldı; ancak Abdullah’ın bölgeden ayrılmasından sonra tekrar isyan etti. Geriye dönen Abdullah, kaleyi ikinci defa kuşatarak Nasr’ı teslim aldı ve Bağdat’a gönderdi.

Bu isyanın bastırılmasından sonra sıra Mısır meselesinin halline gelmişti. Emîn ile Me’mûn arasındaki iktidar mücadelesi, eskiden beri Mısır’da devam eden kabileler arası rekabeti daha da arttırmış ve işi silâhlı mücadeleye kadar götürmüştü. Kardeş kavgasının sona ermesi üzerine sükûnet sağlanır gibi gözükürken, Endülüs Emevî Hükümdarı I. Hakem’in 15.000 aileyi Mısır’a sürgün etmesi durumu iyice gerginleştirdi. Bu arada Mısır Valisi Ubeydullah Bin Sâri hilâfet merkezi ile ilgisini kesip vergisini göndermeyince, halife Mısır’ı tekrar merkeze bağlama işini Abdullah’a verdi. 825 yılında Mısır’a hareket eden Abdullah, İskenderiye’yi Endülüslüler’in elinden geri aldı; âsileri mağlûp ederek Ubeydullah’ı eman dilemeye mecbur etti ve Bağdat’a döndü (826). el-Cezîre ve Mısır isyanlarının bastırılmasında gösterdiği basandan dolayı Abdullah bu sefer, Azerbaycan’da isyan eden Bâbek el-Hürremî gailesini ortadan kaldırmakla görevlendirildi. Bu iş için önce Azerbaycan ve Ermeniye valiliğine tayin edildi Dînever’de, Bâbek üzerine harekete geçireceği orduyu hazırlarken, kardeşi Talha Bin Tâhir’in ölümü üzerine, onun yerine Horasan valiliğine tayin edildi.

821 yılından itibaren önce babasının, sonra da kardeşinin idaresi altında bulunan Horasan’a giden Abdullah, Rey’den Hindistan’a kadar uzanan bölgeyi, tam manasıyla bağımsız bir hükümdar gibi yönetmeye başladı. 834’te Tâlekan’da isyan eden Hz. Ali evlâdından Muhammed Bin Kasımın isyanını kolayca bastırdı ve Kâsım’ı yakalayarak Bağdat’a gönderdi. Birkaç yıl sonra, idarî bakımdan Horasan’a bağlı olan Taberistan’da daha tehlikeli bir isyan çıktı. Bunun sorumlusu bir bakıma Abdullah’tı; çünkü onun, Taberistan’da Kârinîler ailesinden Mazyâr Bin Kârin’i halifeye şikâyet etmesi üzerine, Mazyâr ödemekte olduğu vergiyi kesmişti. Mazyâr’ı isyana sevkeden sebeplerden birinin de bölgedeki Tahinler hâkimiyetini çekemeyen Türk kumandanlanndan Afşin olduğu kaynaklarda kaydedilmektedir. Nihayet Halife Mu’tasım’ın da kendi aleyhine dönmesi üzerine Mazyâr 839’da isyan etti. Ancak Abdullah Bin Tâbir ile halifenin gönderdiği kuvvetler karşısında mağlûp oldu; yakalanarak Sâmerrâ’da idam edildi (Ağustos 840).

Abdullah Bin Tâhir, Me’mûn zamanında büyük bir itibara sahipti. Ancak Mu’tasım’ın kendisini pek tutmadığı anlaşılmaktadır. Hatta halifenin onu zehirletmek için bir câriye ile zehirli bir sank (destârçe) gönderdiği, fakat cariyenin Abdullah’a âşık olması üzerine komplonun ortaya çıktığı söylenmektedir. Abdullah Bin Tâhir, Horasan eyaletini on dört yıl kadar babasının prensipleri çerçevesinde idare etti. Memleketin refah seviyesini yükseltmek için bilhassa ziraate büyük önemverdi. Arazi sulamada kullanılan suyun düzenli şekilde sarfedilmesini sağlamak ve halk arasında bu yüzden çıkan kavgaları önlemek amacıyla Horasan fakihleriyle Irak fakihlerini bir araya getirerek kanunlar hazırlattı. Bu heyetin düzenlediği Kitâbü’l-Kuniy (kanallar kitabı) iki asır boyunca sulama işlerinde rehber olarak kullanıldı.

Kaynaklarda Abdullah Bin Tâhir’in köylülerin menfaatlerini korumak için memurlara talimat verdiği, herkesin tahsil yapma imkânına kavuşturulmasını istediği, onun zamanında bilhassa fakir köylü çocuklarının öğrenim için şehirlere gittiği kaydedilmektedir. Abdullah ilim, edebiyat ve felsefeye büyük önem vermiş, âlim ve sanatkârları himaye etmiş, bizzat kendisi de bazı ilmî tartışmalara katılmıştır. Hamâse’yi toplayan şair Ebû Temmâm onun himayesine mazhar olmuştur. Kendisi de şair ve aynı zamanda musikişinas olan, lüks ve debdebeyi seven Abdullah, gerek Bağdat gerekse Nîsâbur’da muhteşem bir sarayda oturmuştur. Halifeye ödediği verginin 38-44 milyon dirhem arasında değişmesi, idaresi altındaki ülkenin refah seviyesini göstermektedir. 11 Rebîülevvel 230’da (26 Kasım 844) öldüğü zaman mensup olduğu Tâhiriler hanedanı iyice kuvvetlenmiş bulunuyordu.


    Warning: Invalid argument supplied for foreach() in /home/yasoy/domains/yasamoykusu.com/public_html/component/story/detail.php on line 67