Ahmet Ağaoğlu
1869’da Şuşa’da doğdu. Babası Mirze Hesen ve annesi Taze hanım Şuşa asilzâdelerindendi. Her ikisinin de Karabağ Hanlığı’nm kurucusu Penah Han’a akrabalığı vardı. Baba tarafından dedesi Mirze İbrahim, Şuşa’nın en meşhur âlimlerinden sayılırdı, güzel hattatlığı vardı ve Türkçe şiirler yazardı. "Ahmet Bey’in amcaları, Türkçe’den başka Farsça, Arapça ve Rusça bilirlerdi. Hasili, bütün aile Şuşa’da ilim ve irfaniyle mümtazdı. Bilhassa, Mirze Hesen’in dayısının ailesi Karabağ’ın en meşhur ulema ocaklarmdandı. Ahmet Bey çocukluktan itibaren böyle bir ailenin içinde büyütülmüş oldu" (Prof. Yusuf Akçura, Yeni Türk Devletinin Öncüleri, Ankara, 1981, s. 168).
Çocukluğunu böyle bir muhitte geçiren Ahmet bey, ilk önce molla mektebine gitmiş, ama çabucak mollahaneden bıkmıştı. Özel bir hocadan Arapça ders de alıyordu. Babası gelecekde onun bir müctehid olmasını istiyordu. Babasının ve sülalenin büyüğü sayılan amcasının haberi olmadan, annesinin izni ve dayısının teşvikiyle Şuşa’daki Rus okuluna devam etmeye başladı. Mesele anlaşıldığında amca çok kızdıysa da, makam sahibi olan dayının müdahalesi işleri yoluna koydu. Ahmetbey, Rus dilinde, çağdaş tahsil veren şehir mektebine devam etti ve 1884’te onu tamamlayarak "realnoe uçilişe" denilen, daha yüksek dereceli Rus okuluna girdi. Rus okullarının duvarları arasında, ilk defa Ermenilerin Türk düşmanlıklarının bütün ağrı ve acılarını kendi hayatında yaşadı. Onların kim olduklarını ve ne istediklerini yavaş yavaş anlamaya başladı. Aynı zamanda bu okulların duvarları arasında o, Rus ve dünya kültürü hakkında geniş bilgiler aldı.
1887’de "realnoe uçilişe"yi bitiren Ahmetbey, 1888’de Petersburg’a giderek Mühendislik Enstitüsü’ne kaydoldu. Ama hastalığı nedeniyle altı aydan sonra vatana döndü. Durumu iyileşince, 1889’da tahsilini tamamlamak için Paris’e gitti. Burada Sorbonna Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdi. 1890’da ise, bu okula devam etmekle beraber "Ecole des hautes Etüdes pratikues" ve "Ecole des langues Orientales vivantes"in bazı derslerini takibe başladı. Canlı doğu dillerini öğreten bu sonuncu okula, profesör James Darmesteter’den "Şark halkları tarihi", Barbier de Menard’dan ise Arapça, Farsça ve Türkçe derslerini takip ediyordu.
James Darmesteter’in yardımı ile genç Ahmetbey, Paris’in ilmî ve edebî salonlarında yer edindi. Hipolit Ten, Gaston Paris vb. tanınmış Fransız uzmanları ile tanıştı. Yine hocası Darmsteterin yardımı ile 1890’da ilk ilmî makalesi "Journal des Debats"da yayınlandı. Makalede Doğunun tasavvuf felsefesinden, hayat ve edebiyatından bahsolunuyordu. Bunun ardından, yazıları aylık "Nouvelle Revue" ve haftalık "Revue Bleue" mecmualarında da yayınlanmağa başladı. Ünlü Fransız şarkiyatçısı Ernst Renan, Ahmetbey’le ilgilendi. Ve bütün bu ilmî faaliyetlerin sonucu olarak 23 yaşındaki genç, 1892’de dünya şarkiyatçılarının Londra’da toplanan uluslararası kongresine davet edildi. Ahmet bey bu kongreye "Sii mezhebinin menbeleri" adlı bir tebliğ sundu. Kongrenin kararıyla bu tebliğ basıldı ve yayınlandı.
Hayatının Paris döneminde Ahmet bey; Fransa’da yaşayan geleceğin Jön Türkler’iyle, bu arada Ahmet Rıza Bey’le, Cemaleddin Afgânî ile tanıştı. Kuşkusuz, bu tanışıklık ve karşılıklı ilişkiler, onun fikri gelişmesinde önemli rol oynadı. Paris’de yaşadığı yıllarda, vatanla da alakalarını sürdürüyordu. Fransa başkentinden, Tiflis’de Rus Dili’nde yayınlanan "Kafkaz" gazetesine devamlı olarak makaleler gönderirdi.
Ahmet Ağaoğlu, Paris’de altı yıl kadar kaldı. Hukuk Mektebi’ni bitirdi, "College de Franse"den bir diploma aldı. 1894 Mayısında Paris’i terkederek İstanbul’a geldi ve dört ay da burada kaldıktan sonra Azerbaycan’a, Şuşa’ya döndü.
Bir süre Şuşa’da yaşadı, me’zun olduğu "re alnoe uçilişe"de Fransızca dersleri okuttu. Şuşa’nın Türk bölgesinin bayındırlığı için çalıştı. Azeriler için okuma salonu kurdu, tiyatro temaşalarına ka tıldı. Ama yerli ruhanîlerin ve beylerin tazyikine dayanamayarak Tiflis’e göçtü. "Kafkaz" gazetesine muhabirlik ettiği gibi, Tiflis ortaokuluna Fransızca hocası oldu.
1899’da Ahmet Bey Bakü’ye geldi, burada Azerî zenginlerinden Hacı Zeynalabdin Tağıyev’in maddî desteğiyle Rus Dili’nde yayınlanan "Kaspi" gazetesinde çalıştı. Onu, Rusça bir Türk yayın organı haline getirdi. Aynı zamanda Baku ortaokulunda ve Baku Ali Ticaret Mektebi’nde Fransızca hocalığını da üstlendi.
1905’te, yine Tağıyev’in yardımı ile "Hayat" adlı günlük gazeteyi çıkarmağa başladı. Gazetenin başyazarlığını, İstanbul’dan yeni dönmüş Alibey HüseynzâdeTuran ile birlikte yürüttü. "Ekinçi"den sonra ilk ciddi yayın organı olan bu gazete, Ruslaştırmanın etkisi altında kalmış Azerî Türklerinde milliyetçilik düşüncesinin yeşertilmesinde önemli rol oynadı. 1906’da, "Hayat" kapandıktan sonra "İrşad", daha sonra ise "Terakki" gazetelerini çıkardı.
1905’te Kafkasya’da yeni bir Ermeni-Türk çatışması patlak verince Ahmet Bey Azerbaycan’ı bölge bölge gezerek, Türk ahalisinin silanlanmış düşmandan savunmasını üstlenen "Difai" partisini kurdu. Silahlı grupları olan "Difai", hem Ermeni saldırılarının önünü alıyor, hem de Türk ahalisine aşırı nefreti ve zulmü ile tanınmış Rus me’murlarmı ortadan kaldırıyordu. Bu dönemde o, Ermeni-Türk çatışmasını sona erdirmek için de büyük çabalar gösterdi. Bir kaç defa Petersburg’a gitti. Rusya İmparatoru II. Nikola ve onun bakanları ile görüştü. Rus gazetelerinde Ermenilerin iç yüzünü açıklayan makaleler yayınlattı. Kafkasya’da kurulmuş Barış Komitesi’nin en faal üyelerinden biri olarak defalarca Tiflis’de, Kafkasya valisinin yanında yapılan toplantılara katıldı ve bu toplantılarda söylediği ateşli, inandırıcı nutuklarla Ermeni liderlerini susmaya mecbur etti. 1907’de Azerî Türklerinin Baku civarındaki petrol bölgelerinden göçürülmesi projesi de Ahmet Bey’in Petersburg’a seferleri ve gayretleri sayesinde gündemden çıkarıldı.
1908’den başlayarak Rusya’da irticanm kuvvetlenmesi, millî aydınların, özellikle de Türk aydınlarının takip edilmelerine yol açtı. Ahmet Bey de takip olunanlar arasındaydı. Rus ve Ermeni gazeteleri onun hakkında yalan ve iftiralar yazıyor, hükümeti, bir Rus düşmanı olarak onu tutuklamaya, ortadan kaldırmaya teşvik ediyorlardı. Böyle bir ortamda Ahmet Ağaoğlu, 1909’da Baku’yu terkederek İstanbul’a gitmek zorunda kaldı.
Azerbaycan, Kafkasya ve Rusya gazetelerindeki yazılarını Ahmet Bey Ağayev soyadı ile yayınlatan yazar, Türkiye’ye geldikten sonra burada Ağaoğlu soyadını kabul etti ve bu soyadla tanmdı.
Ağaoğlu’nun İstanbul’a gelişini mecbur kılan nedenlerden biri de, II. Meşrutiyet’in ilanı ve onun hayatının Paris döneminden iyi tanıdığı arkadaşlarının bir kısmının, Türkiye’de iktidara gelmesiydi.
istanbul’da maarif müfettişliği görevine getirildi. "Sirat-i Müstakim", "Sebilür-Reşad", "Hikmet, Ateş" vb. dergilere ve gazetelere makaleler yazdı. Bir süre "Tercüman-i Hakikat" gazetesinin başyazarlığını yaptı. 1912’de Türk Yurdu ve Türk Ocağı cemiyetlerinin kurucuları sırasında yer aldı. Türk Yurdu dergisindeki yazılarla Türkiye çapında bir merak ve ilgi odağı haline geldi. Babanzâde Ahmet Nâim ve Süleyman Nazif Bey gibi, islamcı ve Osmanlı yazarlarla giriştiği tartışmada Türkçülükle İslamcılığın çelişmediğini kanıtlamaya çalıştı. 1912’den başlayarak ittihadçılarm kuvvetlendiği İstanbul darülfünunda, Rusça ve Türk tarihi hocalığı yapmaya başladı. 1914’te Afyonkarahisar’dan me’bus (milletvekili) seçildi. 1915’te İttihad ve Terakki’nin genel merkez üyesi oldu. Rusya’daki 1917 Ekim devriminden sonra, 1918 Haziran’mda, Kafkas orduları siyasî müşaviri olarak Azerbaycan’a gitti. Burada yeni kurulan Azerbaycan Cumhuriyeti Parlamentosu’na üye seçildi. 1918 sonbaharında İstanbul’a döndüğünde İngilizler tarafından tutuklandı ve ittihadçılarla birlikte Malta’ya sürüldü.
Malta sürgünündeyken "Üç Medeniyet" kitabını yazdı ve bu kitap ilk defa 1927’de yaymlandı. Bu kitabında Ahmet Ağaoğlu, dünyanın tanıdığı üç büyük uygarlıktan ikisinin-Budda-Brahma Medeniyyeti’nin ve İslam Medeniyeti’nin çökmekte olduğunu, kurtuluşun Batı Uygarlığı modelinin kabul edilmesi ile sıkı bağlantısı olduğu görüşünü savunuyordu.
1921’de serbest bırakılınca İstanbul’da asla beklemeden Anadolu’ya geçen Ahmet Ağaoğlu, Atatürk’ün başkanlığındaki Ankara Hükümeti tarafından Matbuat Umum Müdürlüğü görevine getirildi. İkinci ve üçüncü dönem milletvekili olarak, Kars’tan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne seçildi. Ankara Hukuk Mektebi’nde Anayasa dersleri verdi. Aynı zamanda Hakimiyet-i Milliyye gazetesinde devamlı olarak yazılar yazdı. 1930’da Atatürk’ün isteği üzerine Cumhuriyetçi Serbest Fırka’nın kuruluşuna katıldı. Partinin programı ve tüzüğünün oluşturulmasında önemli katkısı oldu. Serbest Fırka her taraftan baskılara maruz kalınca ve kendini feshedince aktif politika alanından uzaklaşarak bir daha eski partisine dönmedi. İstanbul’a göçerek darülfünunda hukuk tarihi müderrisi -profesörü- oldu. 1933’de "Akın" gazetesini çıkardı. Lakin o dönemin hakim partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’ne muhalif bir çizgi takip eden bu gazete çabucak kapatıldı. 1933’de İstanbul darülfünunun üniversiteye çevrilmesi nedeni ile kadro dışı kalan Ahmet Ağaoğlu emekliye ayrıldı. Hayatının son yıllarında Kültür Haftası ve İnsan dergilerinde, bu arada "Cumhuriyet" gazetesinde dizi yazılar yazdı.
Ahmet Ağaoğlu, 19 Mayıs 1939’da, İstanbul’da vefat etti ve burada toprağa verildi.
Ahmet Ağaoğlu, tahminen yarım asra yaklaşık bir dönemde Azerî Türkçesi, Rus, Fars, Fransız dillerinde, 1909’dan sonra ise Türkiye Türkçesi ile çok çeşitli konuları ele alan binlerce makale yazmış, onlarca gazete ve derginin sahifelerinde yayınlatmıştı. Ağaoğlu’nun toplumsal ve siyasal düşüncesi yaşamının çeşitli dönemlerinde vurguları değişerek İslâm, Batıcılık ve Türkçülük gibi üç ana hat üzerinde gelişmiştir. Bunların arasında Batıcılık, Batı Edebiyat ve Kültürü’nden öğrenme, kültür alanında gereken öğrencilik dönemini yaşama fikri onun yazılarında devamlı olarak ileri sürülmüştür. İslama bakışında demokratik ve laik idi.
Ahmet Ağaoğlu hayatının on yıl süren Baku döneminde, millî kültüre son derece büyük hizmetlerde bulunmuş, Azerbaycan Türklerinde milliyetçilik ve Türkçülük şuurunun gelişmesinde onun yayınladığı "Irşad" ve "Terakki" gazetelerinin önemli rolü olmuştu. Azerî Türklerinin siyasî açıdan uyandırılması, ister Kafkasya çapında, isterse de Rusya İmparatorluğu çapında haklarını talep etmesi ve savunması da Ahmet Ağaoğlu’nun kişisel gayreti ve etkisiyle gerçekleşmişti.
Sovyet döneminde, adı ve eserleri Azerbaycan’da yasak olan Ahmet Ağaoğlu’nun, hayatının ve eserlerinin Azerbaycan’da öğrenilmesine henüz son yıllarda başlanmıştır.
Eserleri:
Şie Mezhabi ve Menbeleri. Londra, 1892 (Ingilis dilinde) islam ve Ahund, Tiflis, 1900 (Rus dilinde); Islama Göre ve Islamda Kadın (Rus di linde), Tiflis, 1901; Üç Medeniyet, Ankara, 1927; ingiltere ve Hindistan, Ankara 1927; Serbest in sanlar Ülkesinde, Ankara 1930; Hukuk Tarihi, is tanbul, 1932; Devlet ve Fert, istanbul, 1932; Etrusk Medeniyeti ve Bunların Türk Medeniyeti Üze rine Tesiri, istanbul, 1933; Ben Neyim? Ankara, 1939; Gönülsüz Olmaz, Ankara, 1941; Iran ve In- qilabı, Ankara, 1941; ihtilal mı, Inqilab mı? An kara, 1942; Serbest Fırka Hatireleri, Ankara, 1949; Eserleri, Bakı, 1992.