Ahmet Haşim

Ahmet Haşim

1887 yılında, Bağdat'ta doğdu. Şehrin ileri gelen ailelerinden birinin oğludur. Babası Alûsuzadelerden Arif Hikmet Bey, annesi Kâhyazadelerden Sâre Hanımdır. Bir Arap ailesinden gelen Haşim, bu durumu benimsemiş ve yaşamının ilerleyen safhalarında halk tabakasından insanlarla kurduğu sıkı münasebeti anlamlandıramayan Yakup Kadri'ye: "Bu benim Araplık tarafım, sen bakma." diyerek cevap vermişti. Haşim, Araplığını sık sık dile getirir ve bununla övünürdü lakin geçen zaman içinde şahsına Arap denilmesi, onun için rahatsız edici bir duruma dönüştü. İmparatorluğun çöktüğü ve yeni bir ulusun inşa edildiği dönemde Haşim, Arap kimliğinin "Türk olmayan" anlamında kullanılmasına denk geldi ve bu gerekçeyle dışlandı. Araplık, Haşim'in dünyasında övünülen bir durum olmaktan çıkıp bir yere ait olamama hissinin temelini attı.

Babası Arif Hikmet Bey, Bağdat çevresinde çeşitli memuriyet görevlerinde bulundu. Babasının memuriyeti sebebiyle sürekli olarak şehir değiştirmek mecburiyetinde kaldı, eğitim hayatı bu durumdan olumsuz etkilendi. İlköğrenimini on iki yıla kadar uzadı. Babası Fizan Mutasarrıflığına atandığında Haşim'i, iyi bir eğitim görmesi adına İstanbul'a götürdü.

Çocukluk yıllarında annesi ile ilişkisi oldukça güçlüydü. Dicle kıyılarında, özellikle gece vakitlerinde baş başa dolaşırlardı. Hasta ve mutsuz bir kadın olan Sâre Hanım, oğluyla geçirdiği bu vakitlerde aslında onun şiirinin temelini atmıştı. Haşim, yaşamının ilerleyen safhalarında kaleme aldığı şiirlerinde anne-çocuk ilişkini, geceyi ve Dicle Nehri'ni ana malzeme olarak kullandı. Bu detaylar en fazla Şi'r-i Kamer'lerde kendisini gösterdi ve Haşim’in “Akşam Şairi” olarak anılmasına kaynaklık etti.

1893 yılında, henüz sekiz yaşındayken annesini kaybetti ve bu kayıp onu derinden etkiledi.

Haşim, on yaşına gelene kadar yalnızca Arapça konuşulan çevrelerde bulundu ve düzgün bir Türkçe öğrenemedi. Bağdat'ta geçirdiği günler onda derin izler bıraksa da İstanbul'a geldikten sonra daima vatan hasreti çekti. Irak'ın ayrılması ve akrabalarının Türk uyruğundan çıkması, onun bütünüyle yalnız kalmasına ve İstanbul'da bir yabancı olmasına yol açtı.

1894-1895 yıllarında İstanbul'a geldiğinde iyi Türkçe bilmediği için, önce Türkçe öğrenmek üzere Numune-i Terakki Okuluna gönderildi. Bir yıllık eğitimin ardından Galatasaray Lisesine kaydoldu. Buradaki eğitim, Fransızcaydı. Türkçeyi öğrenmeye çabalayan Haşim, bir yandan da Fransızca öğrenmek mecburiyetinde kaldı. Bu durum, şiirlerini kaleme aldığı evrede kullandığı karmaşık dilin kaynağıydı. Galatasaray Lisesinde umduğu gibi bir ortam bulamadı ve gitgide çevresine karşı yabancılaştı. Günlerini yalnızlık, sessizlik ve gam içinde geçirdi. Akranları arasında, alaycı bir tavırla "Arap Haşim" olarak anıldı ve tüm bunların doğurduğu yabancılaşma, çirkinleşme hissi Haşim'i "Şi'r-i Kamer"leri kaleme almaya itti.

Galatasaray Lisesinin ilk yıllarında edebiyattan ziyade matematiğe ilgi duydu. Sonraları tanıştığı Ahmet Bedii adlı arkadaşı ona Van Bever ve Paul Leautaund'nun, Anthologie des poetes daujordhuisini okudu ve Haşim, bundan sonra şiire ilgi duymaya başladı.

Kendi ağzından anlattığı hikâyeye göre akrabası olan bir süvari zabiti, hafta tatillerinde onu ziyarete gelirdi. Koltuğunun altında mutlaka birçok kitap olan bu kişi, bir savaşta öldü. Haşim, ondan geriye kalan kitaplardan birini aldı ve göz atmaya başladı. İçerisinde Muallim Naci ve yaşıtlarına ait olan şiirlerin bulunduğu bu kitaba ilginç bir ilgi duyduğunu fark etti; bulduğu ilk boş vakitte, kitapta gördüklerine benzer bir şeyler yazma arzusu duydu. Bir şiir yazdı fakat şiirini manasız ve saçma bularak çekmecesine attı. Arkadaşlarından biri çekmecesini karıştırırken şiire rastladı ve onu, o zamanlar yeni yayımlanmaya başlayan “Mecmua-i Edebiye” adlı dergiye gönderdi. Şiirinin beğenildiğine dair ifadeler, Haşim'i şaşırtsa da Galatasaray Lisesindeki Fransızca öğretmeni Ziya Bey'in “Haşim Efendi, sen şiir yazıyormuşsun. Ben senin ciddi şeylerle meşgul olmanı arzu ederdim.” demesi üzerine üç sene boyunca şairliği bıraktı. Yine de şiirinin yayımlanması Haşim'in, zekâsı ve şairliği ile kendisini ispat etmesine vesile oldu ve ancak o vakit arkadaş edinebildi. Arkadaş grubu Ahmet Samim, Hamdullah Suphi, Refik Halid, Emin Bülend ve Ahmet Bedii gibi isimlerden oluşuyordu. Teneffüslerde yaptıkları coşkulu edebiyat tartışmaları, gelecek projeleri ve fikir alışverişleri, Haşim'in edebî zevkinin oluşmasında etkin rol oynadı. Bu dönemde, Fransızca öğretmeninin yönlendirmesiyle bol bol Fransızca eser okudu.

Arkadaş grubu içinde şiiri bir edebiyat dergisinde yayımlanan ilk kişi, “Hayâl-i Aşkım” şiiriyle Ahmet Haşim'di. Bu şiirini takiben on üç ayrı şiiri de aynı dergide yer aldı; Haşim, "Şi'r-i Kamer"leri 1900 yılında Galatasaray Lisesinde yazmaya başladı ve dokuz şiirlik bu diziyi okul sıralarında tamamladı.

Galatasaray Lisesinin ikinci sınıfında Türkçe öğretmeni Tevfik Fikret, edebiyat öğretmeni ise Ahmet Hikmet idi. Ahmet Hikmet, Türkçeyi doğru yazmayı öğretme çabasıyla ve sözlerinin ardındaki manalarla Ahmet Haşim'in üzerine büyük bir etki yarattı. Haşim, 1907 yılında liseden mezun oldu.

Reji İdaresi’nde memur olarak göreve başladı. Bir taraftan da Hukuk Mektebine devam etti. Memuriyet görevinde edebiyatla daha yakından ilgilenme fırsatı buldu ve aldığı maaşın büyük bir kısmını Fransızca eserler satın almak için ayırdı.

O dönemde Fecr-i Âti adı altında bir topluluk kuruldu ve topluluğun yayımladığı beyannamenin altında Haşim'in de imzası vardı. Bun rağmen Haşim, grubun toplantılarına hiç katılmadı. Dâhil olduğu bir söylevde Nevin takma adıyla şiirler yazan bir paşa torunu için, hem kimyager hem de şair olması gerekçesiyle "çeşitli yeteneklere sahip bir örümcek" benzetmesini yaptı. Bu benzetme, grup üyeleri tarafından hoş karşılanmadı ve tepki gören Haşim, salonu terk ederek bir daha toplantılara katılmadı.

Memuriyet görevinden kendi isteğiyle ayrıldı ve hukuk eğitimini yarıda bıraktı. 1910 yılında İzmir Mekteb-i Sultanisine Fransızca öğretmeni olarak atandı. İki yıllık İzmir macerasının ardından İstanbul'a döndü ve Maliye Nezareti Kalem-i Mahsus mütercimliğinde çalışmaya başladı.

Birinci Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine 22 Ekim 1914 tarihinde askere alındı. 1915 yılında Çanakkale Cephesi'nde görevlendirildi lakin hiçbir eserinde burada geçen anılarına dair izlere yer vermedi.

1919-1921 yılları arasında açılan bir yarışmayı kazanarak  Düyûn-u Umumiye’ye girdi ve Güzel Sanatlar Akademisindeki görevini de sürdürdü. Bu yıllar, onun hayatındaki önemli dönemeçlerden biri idi. Zira o yıl “Dergâh” dergisi çıktı. Ahmet Haşim, Yahya Kemal ve daha birçok genç şair ile birlikte günlerini İkbal Kıraathanesi'nde geçirdi. “Dergâh”ın ortaya çıkışı da buradaki edebiyat sohbetlerinden doğdu. Haşim, derginin adının “Haşhaş” olmasını önerse de dergiye “Dergâh” adı verildi. Haşim'in “Bir Günün Sonunda Arzu” adlı şiiri derginin ilk sayısında yayımlandı ve çok ses getirdi. Çeşitli eleştiri ve alaylara maruz kalan şiir, anlam bakımından fazla kapalı bulundu. Bunun üzerine Haşim, “Şiirde Mana ve Vuzuh” adlı makalesini yayımladı.

1924 yılında Düyûn-u Umumiyeden aldığı ikramiyeyle Paris'e gitti. Paristen döndüğünde Lozan Antlaşması imzalanmış ve Düyûn-u Umumiye kaldırılmıştı. Şair, Osmanlı Bankasında çalışmaya başladı. Haşim, bu yıllarda edebî alanda birçok eser verdi. “Piyale” adlı kitabını yayımladı, “İkdam” gazetesine fıkralar ve makaleler yazdı. “Meşale” dergisinde deneme ve eleştiriler kaleme aldı. 1928de muayene ve deniz havası almak için ikinci kez Parise gitti.

1928 yılından sonra böbrek rahatsızlığı arttı ve Osmanlı Bankası'ndaki işinden ayrıldı. Kendisine ve perhizine hiç dikkat etmediği için böbrekleri bütünüyle kireçlendi. Dostları onu Alman Hastanesi'ne yatırdı lakin tedavisi mümkün değildi. Haşim, ölümü beklemek üzere evine gönderildi.

Kendisini daima çirkin bir adam olarak gördü. Kadınlarla yakın ilişkiler kurmak istese de çirkinliği gerekçesiyle hepsinden kaçtı. Birçok kadına âşık oldu lakin kadınların hiçbiri bu aşklardan haberdar değildi.  1933 Mayıs'ında, hizmetini gören kadınla evlendi. 4 Haziran 1933'te ise Kadıköy'deki evinde vefat etti.

Eserleri

Şiir kitapları

Ağaç

Akşam Yine Toplandı Derinde

Bahçe

Bir Günün Sonunda Arzu

Bir Yaz Gecesi Hatırası

BülBül

Başım

Gece

Gelmeden Evvel Geldin Birlikte

Havuz

Hayal-i Aşkım

Karanfil

Karanlık

Kari'e

Mehtapta Leylekler

Merdiven (Popüler)

Mukaddime

O Belde

O Eski Hücreye Benzer ki

Orman

Öğle

Parıltı

Seher

Sonbahar

Süvari

Şafakta

Şairsiz Dünya

Tahattur

Yarı Yol

Göl Saatleri

Piyale

Düz yazıları

Gurebahane-i Laklakan, 1928

Bize Göre, 1928

Frankfurt Seyahatnamesi, 1933

Kaynak: Seher Özkök, Ahmet Haşimin Şiirinde Özne, Doğa ve Yersizyurtsuzlaşma, Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 2019.

https://www.elipskitap.com.tr/yazar/ahmet-hasim/

https://www.elipskitap.com.tr/urun/bize-gore/