Benito Mussolini
Benito Amilcare Andrea Mussolini, 29 Temmuz 1883de, Emilia-Romagna bölgesinin Forli şehrinin Predappio semtinde doğdu. Babası sosyalist bir demirci, annesi Katolik bir sınıf öğretmeniydi.Öğretim hayatı, Salezyen rahiplerin idare ettiği yatılı okulda başladı. Başarılı bir öğrenciydi. Askerî görevden kaçmak için 1902de İsviçreye göç etti. Birkaç şehirde taşçı olarak çalışsa da daimî bir iş bulamadı. Bu dönemde okuduğu Nietzsche, Pareto ve Sorelin düşüncelerinden etkilenmeye başladı.
Mussolini İsviçredeki İtalyan sosyalist hareketine katıldı. Toplantılar organize etti, işçilere nutuk verdi, Lozandaki İtalyan İşçi Birliğinin sekreterliğini yaptı. 1903te grevi desteklediği için iki hafta tutuklu kaldı, fakat İtalyaya gönderilip serbest bırakıldı. 1904te Cenevrede tekrar tutuklandı. Lozan Üniversitesinde Sosyal Bilimler okudu. Paretonun derslerine katıldı. Aynı yıl askere alınınca, öğrenim hayatına iki yıl ara vermek zorunda kaldı.
1909da, Trentoda İşçi Partisinin sekreteri olmak amacıyla İtalyadan ayrıldı. (Trento o zamanlar, Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun bir parçasıydı ve bölgede İtalyanca konuşulmaktaydı.) Mussolini burada kendini geliştirme fırsatı buldu. Engelsi, Marksı okudu ve Marksizmle tanıştı. Kendi kendine Fransızca ve Almanca öğrendi. Denemeler kaleme aldı ve bir roman yazdı. İtalyanın sayılı Sosyalistlerinden biri oldu. 1911de Sosyalistlerin düzenlediği bir ayaklanmaya katıldı. İtalyanların Libyaya savaş açmasını protesto ettiği için hapse atıldı. Beş ay sonra çıktı. Savaşı savunan iki revizyoncuyu Sosyalist Partiden attı. Bu tavrı ödüllendirildi ve o partinin yayın organı olan Avanti! dergisinin editörlüğünü yapmaya başladı. Derginin tirajı 20.000den 100.000e yükseldi. Fakat Mussolininin görüşleri bu dönemde değişikliğe uğradı. Sosyalizmin çöktüğünü anlayan Mussolini, Marksist olmayı bıraktı ve Nietzschenin Üstinsan ve anti-egaliteryen düşüncelerini benimsedi.
1914te I. Dünya Savaşı başladı. Mussolini orduya girdi ve 1917ye, patlayan bir bomba yüzünden yaralanana kadar savaştı. Savaşırken düşünceleri de değişikliğe uğradı. İtalyan Sosyalist Partisini ve Sosyalizmi eleştirdi; çünkü Sosyalistler, dünya savaşına neden olan ulusal problemler üzerine düşünmemekteydi. Bu düşünceleri dolayısıyla partiden atıldı. Bu ihraç, düşüncelerini kökünden değiştirdi. Artık sınıf çatışmasını önlemeyi bir kenara bırakan Mussolini, devrimci milliyetçiliği desteklemeye başladı.
Cepheden döndüğünde politikaya atıldı ve İngiltere Güvenlik Servisinde çalışmaya başladı. Görevi, savaş karşıtları evlerinde tutmak ve onların yayın yapmasını engellemekti. Mussolini bu dönemlerde faşist düşüncelere kapıldı. Platonun Devletinden, Sorel ve Nietzscheden, Paretonun ekonomik düşüncelerinden etkilendi. Spazio Vitale (Hayati Alan) düşüncesini oluşturdu. Çünkü o yıllarda İtalyanın ekonomisi ve siyaseti kargaşa içindeydi.
Aynı yıl, çeşitli sağcı, antikomünist ve antikapitalist grupları, kurduğu Faşist Mücadele Birliklerinin İttifakı Örgütünde bir araya getirdi. Bu örgütü 1921de lağvetti ve Ulusal Faşist Partiyi bünyesinde topladı. Il Duce (Lider) unvanını da kullanmaya başlayan Mussolini, ülkenin problemlerini çözeceğini vadetti ve eski Roma İmparatorluğunun ihtişamlı günlerine geri dönüleceği sözünü verdi. Partinin yarı askerî milis kuvveti olarak kurulan Kara Gömlekliler Örgütü ise ekonomik durumun kargaşasından faydalanarak büyük bir sıçrama yapan komünist gruplar ve grevci işçilerle çatıştı. Mussolini İtalyanın Afrikada emperyalist politikalar gütmesini de doğru bulmaya başladı; zira siyahlar beyazdan aşağıdaydı.
Mussolini ve faşistler aynı anda hem devrimci hem de gelenekselciydi; çünkü bu durum, mevcut politik atmosfer için yeni bir şeydi. Buna Üçüncü Yol da dendi. Mussolininin yakın arkadaşlarından Dino Grandinin liderliğini üstlendiği Faşistler adlı grup hızla büyüdü ve Nasyonal Faşist Parti adıyla kendine iki yıl içerisinde Roma Kongresinde yer buldu. Dolayısıyla Mussolini de 1921 ilk kez Temsilciler Meclisine girdi.
1922de Mussolini önderliğindeki Faşistler, 26.000 kişiyle beraber Napoliden Romaya yürüme kararı aldı. Savaş sonunda, istediğini elde edemediği için hayal kırıklığına uğramış olan İtalyan halkının durumunu Mussolininin düzeltebileceğine inanan Kral III. Vittorio Emanuele, toplumsal krizi şiddetsiz bir yolla çözmek için Ekim 1922de Mussoliniyi başbakan yaptı.
Başbakanlığının ilk yılları hükûmetin Faşistler, ulusalcılar, liberaller ve iki Katolik din adamından oluşan sağ kanadı tarafından şekillendirildi. Mussolininin hükûmetinde Faşistler azınlığı teşkil etmekteydi. Fakat Mussolininin amacı, kendisinin Il Duce (Lider) olacağı, totaliter bir devlet kurmaktı.
1923te Mussolini, İtalyan güçlerini Yunanistanın Korfu adasına gönderdi. Yunanistan bu işgale boyun eğdi. Aynı yıl meclisten Acerbo Kanunu geçti. Bu kanunun amacı, hem İtalyayı tek bir ulus-devlet hâline getirmek hem de Faşist Partinin parlamentoda daha çok çoğunluk elde etmesini sağlamaktı. 1925 ila 1927 yılları arasında Mussolini, inşa etmek istediği polis devleti engelleyecek olan tüm anayasal ve geleneksel sınırlılıkları ortadan kaldırdı. 1925de Bakanlar Kurulu Başkanı olan unvanını Hükûmetin Başı olarak değiştirdi. 1926da suikast girişimlerinden kurtulmayı başardı. Aynı yıl bir kanunla parlamento seçimlerini kaldırdı; yerine, Büyük Faşizm Konseyinin listesindeki isimlerin halk oylamasıyla seçildiği bir sistem getirdi. Mussolini ekonomiye de el attı. 5000 yeni çiftlik ve 5 yeni tarım merkezi kuruldu. Bu uygulamalar İtalyadaki işsizliği azalttı. Bu da Mussolininin popülerliğini artırdı.
Halkın onayını kazanmada propaganda yöntemi önemli rol oynadı. Mussolini, kendini siyaset adamlığının yanı sıra entelektüel biri, cesur bir sporcu ve mahir bir müzisyen gibi de gösterdi. Gazete editörleri bizzat Mussolini tarafından seçildi ve özgür basın yanılsaması oluşturuldu. Okullar ve üniversiteler faşist rejimi koruyacaklarına yemin etti. Bu propaganda faaliyetleri için yüksek meblağlarda para harcandı.
1935te, gücünü uluslararası arenada da göstermek için Habeşistana çıkarma yaptı. Uzun ve nedensiz bir savaş sonunda Habeşistanı işgal eden İtalya, 1936da Almanya ile Berlin-Roma Mihverini kurdu. Bu mihverin kurulmasıyla, Hitlerin İtalya üzerindeki etkisi arttı.
Hitlerin Polonyayı işgal etmeye başlamasıyla II. Dünya Savaşı da başlamış oldu. Mussolini; Malta, Korsika ve Tunusu İtalyan topraklarına katıp Roma İmparatorluğunu canlandırma amacını gerçekleştirmek için, Almanyayla birlikte Mihver Devletleri bloğunda, 10 Haziran 1940ta savaşa girdi. Fakat İtalya, Kuzey Afrika ve Balkanlarda, Müttefiklere karşı yenildi. Almanyadan aldığı destek de fayda vermedi ve İtalya, işgal ettiği yerlerde gücünü kaybetmeye başladı. Komünistler önderliğindeki direnişçilerin ülkede etkili olması ve Müttefiklerin 1943te Sicilyaya çıkarma yapmasının ardından Kral III. Vittorio Emanuele, Mussoliniyi görevden aldı. Almanya, Kuzey İtalyayı işgal etti ve Mussolini, Hitlerin emriyle, Gran Sassoda tutuklu bulunduğu otelden kurtarılıp Viyanaya kaçırıldı.
Mussolini sonra Kuzey İtalyaya döndü. 1943te, Cumhuriyetçi Faşist Partiyle beraber İtalyan Sosyal Cumhuriyetini kurdu ve hükûmet işlerini üstlendi. Fakat bu hükûmet sadece gölge bir hükûmet oldu ve Almanyanın kukla rejimi olmaktan öteye gidemedi; zira asıl hâkimiyet, Alman işgal yetkililerin elindeydi. Mussolininin hükûmeti sadece sivil idare işleri ve Almanyaya iş gücü temini ile uğraştı.
Mussolini, II. Dünya Savaşının son günlerinde, İspanyaya kaçmak için İsviçreye gitti. Fakat yolda, partizanlarla çatışmaya girdi. Faşistler hemen teslim oldu. Mussolini kaçmayı başardı, ama komünist partizanlar tarafından yakalandı. 28 Nisan 1945te de rütbeli bir komünist partizan olan Albay Colonnello Valerio tarafından öldürüldü. Aynı günün akşamı, İtalyan Sosyal Cumhuriyeti yetkilileri idam edildi.