Charles de Gaulle
Charles Andre Joseph Marie de Gaulle, 22 Kasım 1980de, Fransanın Lille’de şehrinde doğdu. Dedesi tarihçi, anneannesi yazar, babası Katolik okullarında öğretmendi. De Gaulle Paris’te ve Belçika’da eğitim aldı. 1912’de Saint-Cyr Askerî Akademisi’nden mezun olarak orduya katıldı.I. Dünya Savaşı başladı ve Fransız ordusuna piyade yüzbaşısı olarak girdi. 1916da, Verdun Savaşında yaralandı ve Almanlara esir düştü. I. Dünya Savaşı sonrasında orduda kalan De Gaulle kurmay heyetlerinde çalıştı. Polonya-Sovyet Savaşı sırasında Fransa’dan Polonya’ya yardım olarak yollanan birliğe gönüllü olarak katıldı. Savaş sırasında Polonya ordusunda piyade birliklerini eğitti. Savaşta gösterdiği başarılar nedeniyle Polonya tarafından Virtuti Militiari madalyasına layık görüldü.
Polonya-Sovyet Savaşı tecrübelerinin ardından birçok kitap yazdı. Mekanik ve zırhlı birliklerden olaşan, modern bir ordunun kurulması gerektiğini savundu. Bu görüşler, başta Petain olmak üzere dönemin askerî otoritelerince hoş karşılanmadı.
Mayıs 1940’ta 4. Zırhlı Tümen’in komutanlığına getirildi. 17 Mayıs’ta emrindeki 200 tankla hava desteği olmadan Alman ordusuna karşı taarruza geçerek kısmen başarılı oldu. 28 Mayıs’ta ise Caumont’ta Alman piyadesini geri çekilmeye zorladı. Fakat bu başarılar savaşın gidişatını değiştirmeye yetmedi. Haziran 1940ta Savunma Bakanlığı Müsteşarı oldu ve Birleşik Krallıkla yapılacak olan koordinasyondan sorumlu tutuldu. Almanya’ya teslim olma görüşüne şiddetle karşı çıktı ve savaşa devam edilmesi gerektiğini savundu.
Mareşal Petain’in iktidara gelmesi ve Hükûmetin Almanyayla ateşkes görüşmelerine başlamasının ardından, yasallığını kabul etmediği Petain Hükûmetine ve bu Hükûmetin Almanyayla yaptığı ateşkese karşı çıkarak savaşa devam etme çağrısında bulundu. Bunun için Londra’ya gitti ve ateşkesi kabul etmeyen diğer Fransızlarla birlikte Özgür Fransa Kuvvetleri’ni kurdu. BBC’den Fransa’ya seslendi. Bu konuşmasında Fransa’nın henüz yenilmediğini ve savaşa devam etmesi gerektiğini vurguladı.
De Gaulle, 4 Temmuz 1940’ta yargılandı ve suçlu bulunarak dört yıl hapse, 2 Ağustos 1940ta yapılan diğer bir mahkemede ise vatana ihanet suçundan idama mahkûm edildi.
De Gaulle, Amerikan ve İngiliz ordularının Vichy kontrolündeki Kuzey Afrikayı işgal etmesinden sonra 1943’te karargâhını Londra’dan Cezayir’e taşıdı. Fransa’nın bağımsızlığı için çalışan Ulusal Kurtuluş Komitesi’nin başkanı oldu.
Müttefiklerin 1944’te Normandiya Çıkarması’nı gerçekleştirip Fransa topraklarına girmesinin ardından Özgür Fransa Kuvvetleri hızla Fransa’ya hâkim oldu ve Vichy rejimini inkâr ederek geçici bir Fransız Hükûmeti kurdu. 20 Ocak 1946’ya kadar Hükûmetin başkanlığını yaptı. Ancak kurulacak olan Dördüncü Cumhuriyet’in anayasasını uygun bulmadığı için istifa etti.
Charles de Gaulle, Dördüncü Cumhuriyet Anayasasının devlet başkanına çok az, parlamentoya ise çok yetki verdiğinden şikâyetçiydi. Fransa’daki sol partiler, Vichy Hükûmetindekine benzer bir diktatörlük yaratmamak için devlet başkanının gücünün sınırlandırılmasını istemekteydi. Meclisin, "sorumlu ve saygın bir hükümetin ihtiyaç duyduğu yetkileri" kendisine vermemesi üzerine Ocak 1946’da başbakanlıktan istifa etti. Ekim 1946’da yeni Anayasa kabul edildi. De Gaulle’ün istifasının ardından Fransa 1951’e kadar sağ kanat koalisyonları, 1958’e kadar da sol kanat koalisyonları tarafından yönetildi.
1947’de kendi partisini kurdu, ancak başlattığı hareket başarılı olmadı. 1953’te siyasetten ayrıldı. Evine çekildi ve savaş anılarını yazdı.
Fransız Hükûmetinin Cezayir’deki Arap çoğunluğun bağımsızlık istekleri karşısında zayıflık gösterdiğine inanan Cezayir’deki Fransız vatandaşları, 13 Mayıs 1958’de isyan ederek Cezayir şehrindeki hükûmet binalarını işgal etti. Bu isyana Cezayir’deki Fransız askerleri de katıldı. Aynı gün General Jacques Massu başkanlığında kurulan Güvenlik Komitesi, Cezayir’e hâkim oldu ve Fransa’nın Cezayir’deki birliklerinin komutanı General Raoul Salan, Ordu’nun geçici olarak Cezayir’in geleceğine karar verme sorumluluğunu üzerine aldığını ilan etti. Gaulle’e siyasete dönmesi için çağrıda bulunuldu. Çağrıya cevap veren Gaulle, ülkesine hizmet etmeye hazır olduğunu söyledi. Fransa Başkanı René Coty, De Gaulle’ü başbakan olması için çağırdı.
De Gaullee göre Fransa’nın politik zayıflığı, Dördüncü Cumhuriyet’in Anayasasından kaynaklanmaktaydı. De Gaulle, siyasete geri dönmenin şartı olarak altı ay ile sınırlanmış geniş yetkiler istedi ve yeni bir anayasa hazırlanarak halk oyuna sunulmasını önerdi. 28 Eylül 1958’de halk oyuna sunulan Anayasa %79,2 oyla kabul edildi. Fransız kolonilerine yeni Anayasayı kabul etmek ile hemen bağımsız olmak arasında bir seçim sunuldu. Gine dışındaki tüm koloniler yeni anayasayı seçti ve böylece Gine, bağımsız olan ilk Fransız kolonisi oldu.
Kasım 1958’de yapılan parlamento seçimlerinde de Gaulle’ün partisi, oyların çoğunluğunu aldı. De Gaulle Ocak 1959’da başkanlığa aday oldu ve parlamentonun % 78’inin kabul oyuyla başkan seçildi.
İktidara geldikten sonra De Gaulle’ün ilk ilgilendiği konulardan biri, Cezayir Sorunu oldu. De Gaulle, Cezayir’deki savaşın askerî olarak kazanılabileceğini düşünse de, uluslararası ortamda bu durumun savunulamaz olduğunu düşünmekteydi. Bu sebeple bu koloninin bağımsız olmasına izin vererek kendisini iktidara getiren Fransız milliyetçilerini büyük düş kırıklığına uğrattı. Bu karar, Cezayir’deki Fransız vatandaşlarından ve Avrupa’daki destekçilerinden çok tepki gördü. Cezayir’deki Fransız asker, polis ve kolonların katıldığı ayaklanmalar zor kullanılarak bastırıldı. Fransa Hükûmetinin Cezayir’in bağımsızlığı için savaşan Ulusal Kurtuluş Cephesi ile görüşmelere başlamasının ardından Fransız ordusundaki bazı generaller askerî darbe yaparak bu durumu başarısız bir şekilde engellemeye çalıştı.
Mart 1962’de Fransa ile Ulusal Kurtuluş Cephesi arasında ateşkes sağlandı. Aynı sene yapılan referandumla Cezayir Fransa’dan ayrıldı ve bağımsız oldu.
II. Dünya Savaşı sonrasında, Avrupalı devletler, üstünlüklerini ABD ve Sovyetler Birliği’ne kaptırdı. Fransa, ABD ve İngiltere’nin çabalarıyla Alman işgalinden kurtuldu. Savaştan sonra toprak bütünlüğünü Sovyetler Birliği’ne karşı güvence altına alması için ABD’nin yardımına muhtaçtı. Bu durumu ortadan kaldırmak, De Gaulle’ün ana amaçlarından biri oldu. De Gaulle, bütünleşmiş bir Avrupa’nın, Sovyetler ve ABD karşısında üçüncü bir kutup oluşturabileceğini savundu.
Bu amaç için Almanyayla diplomatik ve ticari ilişkilerin gelişmesi için çok çalıştı. Almanya’yı ziyaret ederek Napolyon’dan beri Almanya’yı ziyaret eden ilk Fransa devlet başkanı oldu. De Gaulle’e göre İngiltere, ABD ve eski sömürgeleriyle çok sıkı bir ekonomik ilişki içerisindeydi. Ayrıca İngiltere’nin Avrupa’da etkin olmak isteyen ABD’nin truva atı olduğunu düşünüyordu. 1963te ve 1967’de olmak üzere iki kez İngiltere’nin Avrupa Birliği’ne giriş başvurusunu veto etti.
De Gaullele birlikte Fransa’nın Orta Doğu politikası değişti. Daha önce Fransa, İsrail’e çok yakın bir müttefikti. Süveyş Kanalı’nı ele geçirmek için 1956’da Mısır’a karşı beraber savaşmışlardı. Ancak İsrail’i şaşırtacak bir davranış sergileyen De Gaulle, Altı Gün Savaşı’nı başlatan İsrail’i kınadı. Bunu Fransa’nın ihaneti olarak gören İsrail, bu tarihten sonra ihtiyacı olan desteği Amerika Birleşik Devletleri’ne yaklaşarak sağladı.
Fransa’nın, De Gaulle’ün istediği gibi, ABD’den bağımsız bir dış politika izleyebilmesi için nükleer silahlara sahip olması gerekmekteydi. Nükleer silahlara sahip olmayan İngiltere, İsrail ve Fransa’nın Süveyş kanalını Mısır’ın elinden almak için düzenlediği saldırı, Sovyetler Birliği’nin Paris ve Londra’ya nükleer saldırı yapma tehdidinden sonra başarısız oldu. Bu olayda, ABD’nin Fransa dış politikasının başarılı olması için nükleer silah kullanmayacağını gören De Gaulle, Fransa’nın Sovyetler’e karşı elini kuvvetlendirmek için nükleer silah geliştirilmesine önayak oldu.
Fransa ilk nükleer denemesini 1960’ta Cezayir çöllerinde gerçekleştirdi. 1965’te yörüngeye ilk uydusunu fırlatan Fransa, ABD ve Sovyetler’den sonra bunu yapmayı başaran üçüncü devlet oldu. 1968’de ise Amerika’nın yardımı olmadan ilk hidrojen bombasını üretti ve patlattı.
Bütün başarılarına rağmen De Gaulle, Fransa içinde ağır eleştirilere maruz kaldı. Bu eleştiriler, yönetimin fazla sert ve tutucu olduğu yönündeydi. Serbest seçimler ve basın özgürlüğü olsa da devlet televizyon ve radyo yayınlarındaki tekelini sürdürüyordu. Hükûmet bu yayınların düzenlenmesine karıştı ve Hükûmet yanlı yayınlar yapılmasını sağladı. Bu gibi durumlar özellikle üniversiteli gençler arasında hoşnutsuzluğa ve Mayıs 1968 olaylarına yol açtı.
Mayıs 1968’de gerçekleşen büyük gösteri ve grevler, De Gaulle iktidarına meydan okudu. Üniversite ve lise öğrencileri ile işçiler polisle çatıştı, birçok kişi yaralandı. De Gaulle Almanya’ya giderek Almanya’daki Fransız birliklerinin komutanı General Massu ile olaylara askerin müdahele etmesi hususunu görüştü. Daha sonra Parlamentoyu feshetti ve yeni seçimler yapıldı. Bütün muhalefete rağmen De Gaulle’ün partisi UDR ve müttefikleri parlamentodaki 487 koltuktan 358’ini elde etti.
De Gaulle, 28 Nisan 1969’da Fransız senatosunun yetkilerini sınırlandırıp yerel meclislere daha çok yetki vermek isteyen değişikliğin referandumda reddedilmesinden sonra devlet başkanlığından istifa etti.
Bir kez daha evine çekilen De Gaulle, 1970’te öldü.