Ertuğrul Ateş
1954 yılında Adana’da doğdu. 1976 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümünden mezun oldu. Sanatçı aynı yıl İngiltere’ye giderek 1979 yılına kadar Londra'da Kingsway Princeton College ve Betnhal Green Institue’de eğitim ve çalışmalarını sürdürdü. İlk sergisini 1980 yılında İstanbul’da açtı. 1987 yılına kadar İstanbul’da kaldı. 1987 yılında ise ABD’nin New York kentine yerleşti. 1988 yılında başta Ahmet Ertegün olmak üzere 10 kişilik koleksiyoncu grubu ile anlaşma imzaladı, 57. Cadde galerilerinden Terry Dintanfass galerisine kabul edildi. Aynı dönemde Chicago Modern Sanatlar Müzesi’nde “Yükselmekte olan Sanatçılar” sergisine kabul edildi. ABD, İngiltere, İspanya, Danimarka ve Çin’de sergiler açtı. 2003 yılında Hürrem Sultan Dans Gösterisi'ni sahneye koydu. Sanatçı yaşamını 2005'ten bu yana Türkiye'de sürdüren Ertuğrul Ateş, 2010 yılında Buket Yücelir ile dünya evine girdi.
“Sanatın başlama noktası bütün büyük sorulara cevap aramaksa, sanatçı cevabı aramaya kendinden başlamalı” görüşünü savunmaktadır. Resimlerine gerçeküstücü platform, romantik dışavurum ve mistik düşünce yapısının can verdiği kanısında olsa da kendini bir akıma bağlı görmemektedir.
Resimlerinde kadın, mavi, gök, öğeleri önemli bir yer tutmaktadır. Resimlerinde gerçeğe yakın çizgiler resmetmektense bir hayalî tuvale aktarmaktadır. Resimlerinin isimlerini efsaneler, mitler ve rüyalardan alması da ilginç bir ayrıntı olarak göze çarpmaktadır. Sanatçı, evrenselliğe ancak yerellikten ulaşılabileceğini belirterek “Kuşkusuz sanatçının en temel sorusu var olmaktır. Neden, niye nasıl sorularını sorar. Önce bir sanatçı olarak kendisi nasıl var olacak, ne olacak. Dolayısıyla ben kendi sanat anlayışımda da bunları sorgularken içe dönüyorum. Beni var eden o soyut kavramlar üzerinden, anamın babamın öğrettiği, dinden, sosyal kültürden öğrendiğim, gelenekten görenekten süzülüp gelen bilgilerin donattığı bir adamım ben. Netice itibarı ile kim ne derse desin Adanalıyım. Bütün bunların senteze uğradığı bir alan var. Bu alan iç dünyam. Ben oraya yolculuk yapıp önce kendimi ve kendim üzerinden dünyayı algılamaya çalışıyorum. Yaptığım şey budur.” sözleriyle sanat anlayışını açıklamaktadır.