Gazanfer Özcan

Gazanfer Özcan

27 Ocak 1931 tarihinde, İstanbul’da doğdu. Tam adı Saim Gazanfer Özcan’dır.

Vefa Lisesini bitirdi. Vefa Lisesinde okurken oynadığı, “Hisse-i Şayia” adlı oyundaki “Bican Efendi” rolü sayesinde tiyatroyla tanıştı. Şehir Tiyatroları’nın çocuk bölümüne katıldı. 1955 yılında, Komedi Tiyatrosu’nda sahnelenen “Mahallenin Romanı” adlı piyeste, rahatsızlanan Reşit Gürzap’ın yerine oynadı ve başarılı olarak tiyatronun kadrolu oyuncularından biri oldu. 1962 yılına kadar hem çocuk hem yetişkin oyunlarında yer aldı. Aynı yıl Gönül Ülkü’yle evlendi. Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan Tiyatrosu’nu kurdu. 

“Kuruntu Ailesi”nde (1983), unutulmayan “Hüsnü Kuruntu” karakterini canlandırdı.

Sinema oyunculuğuna 1959 yapımı “İngiliz Kemal, Lawrence’a Karşı” filmiyle başladı.

Aralarında “Bir Avuç Toprak” (1957), “Fosforlu Cevriye” (1959), “Cici Kâtibem” (1960), “Şoför Nebahat” (1960), “Samanyolu” (1967), “Doktor Civanım” (1974) ve “Hababam Sınıfı” (1975) gibi filmlerin bulunduğu 136 filmde seslendirme yaptı.

1983 yapımı “Kırkından Sonra” adlı televizyon filmini yönetti. 1992 yapımı “Burnumu Keser misiniz?” ve 2004 yapımı “Yadigâr” adlı televizyon dizilerinin yapımcılığını üstlendi. “Avrupa Yakası” dizisiyle genç kuşaklarca da tanındı.

1998 yılında Devlet Sanatçısı ünvanını aldı.

17 Şubat 2009 tarihinde, İstanbul’da vefat etti.

23 Nisan 2010’da Kadıköy Belediyesi Kozyatağı Kültür Merkezi’nde, Gazanfer Özcan Sahnesi hizmete sunuldu.

50’in üzerinde film ve dizide oynadı. Bazıları şunlardır:

Fındıkçı Gelin (1954)

Sevdalı Gelin (1959)

İki Damla Gözyaşı (1961)

Biz İnsan Değil miyiz? (1961)

Külkedisi (1961)

Televizyon Çocuğu (1975)

Kuruntu Ailesi (televizyon dizisi, 1983)

Komiser Şekspir (2000)

Avrupa Yakası (televizyon dizisi, 2004-2009)

Beyaz Melek (2007)

 

Erol Günaydın’ın gözünden Gazanfer Özcan: “50 yıldır ben Gazanfer’i tanırım, tiyatroya başladığımdan beri. Hüsnü Kuruntu’da beraber rol almıştık. Ben Suna Pekuysal’ın kocasını oynuyordum. Uzun bir süre o kadar zevkle beraber çalıştık ki muhabbetlerimiz güzeldi. Biz eskiler birbirimizi çok severdik, çok saygılıydık. O kadar ciddi o kadar güzel çalışırdı ki. Türk tiyatrosu Gazanfer Özcan’dan bir doğallık öğrendi. Bir aktörün duruşunu, nasıl konuşacağını, içimizden biri oluşunu, hiçbir zaman seyircinin karşısında olmayışını gördü. Bizim geleneksel tiyatromuzun bir güzelliği vardır, oyuncusu oynarken seyircileri de içine alır. Seyirci de onlara katılır, birlikte oynarlar. İşte Gazanfer seyredenlerin seyircisi değil, bir yandan oyuncusuydu da.”