Gertrude Bell
Tam adı Gertrude Margaret Lowthian Bell olan Gertrude Bell, Kuzeybatı İngiltere’nin Durham kentinde 14 Temmuz 1868’de dünyaya geldi.
Gertrude Bell’in çocukluğu, özel eğitmenler ve dadılar kontrolünde disiplinli bir süreçte geçti. Babası Hugh ve annesi Mary Shield Bell 1867 yılında evlendi. Annesi Mary, Gertrude daha 3 yaşındayken vefat etti.
Adını aldığı büyükbabası Lowthian Bell, İngiltere’nin demir çelik endüstrisinin en büyük işletmelerinden birini kurarak ailesinin kendisinden sonra gelen fertlerine muazzam bir servet bıraktı. Kurmuş olduğu Cleveland demir çelik işletmeleri 1870’lerde İngiltere’nin toplam üretiminin üçte birini sağlamaktaydı.
Gertrude Bell’in ailesi kızlarının eğitiminin devam etmesini istedi. Bu nedenle on yedi yaşındayken iyi bir okul kabul edilen Londra’daki Queen’s College’a gönderildi. Queen’s College’deki eğitimi oldukça verimli geçti. Derslerinde çok başarılı oldu ve öğretmenlerinin övgüsünü aldı. Tarih öğretmeni De Soyres, kendisine Gertrude Bell’den daha iyi bir imtihan kâğıdı veren bir öğrencisinin olmadığını söylemişti.
Gertrude Bell, Oxford tarihinin en başarılı öğrencilerinden birisi oldu. Normalde dokuz dönem olan Modern Tarih bölümünü beş dönemde tamamlayarak 1920’ye kadar hiçbir kız öğrencinin ulaşamadığı bir başarıyı yakaladı ve birinci sınıf onur unvanı aldı. Nihayetinde Gertrude Bell, bütün sınavları başarılı bir şekilde geçti ve Modern Tarihi birincilikle bitirdi.
Bell, 1892’de teyzesinin eşinin Britanya’nın diplomatik temsilcisi olarak görevli olduğu Tahran’a gitti. Oryantalist yaklaşımını daha İran’a gitmeden önce ortaya koydu. Gittiği ülkenin dilini bilmenin kendisine kazandıracağı avantajın farkında olarak, İran’a gitmeden evvel Farsça dersleri almak için Afganlı bir hoca buldu. Bu dersler sayesinde dilini biraz geliştirdi ve geri kalan kısmını da gittiği ülkede tamamlamaya çalıştı. Farsça bilgisinin yardımıyla 1897’de Hafız’ın Divanı’nı (Poems from the Divan of Hafız) İngilizceye çevirerek yayımladı. Onun Doğu kültürüne ilgi duymasının ve etkilenmesinin bir nedeni de İran’da tanıştığı Alman Oryantalist Dr. Rosen’in Persler hakkında verdiği bilgi oldu.
İran seyahati, Gertrude Bell’in ilk Doğu tecrübesi ve Avrupalı olmayan bir kültürle ilk defa karşılaşmasıydı.
Gertrude Bell, İran’da tanışıp dostluğunu ilerletmiş olduğu Rosenlerin daveti üzerine Kudüs’e gitti. Dr. Rosen Alman bir oryantalistti ve ondan Doğu’ya ait birçok şey öğrendi.
Gertrude Bell 1889’da Osmanlı gücünün simgesi olan İstanbul’a gitti ve onun için İstanbul’da, olağanüstü renklerden ve “egzotik” olarak nitelendirdiği biçimlerden oluşan bir şölen sofrası kuruldu. Bell, 1911 yılında yazdığı “Amurath to Amurath” eserinde birçok gezilerinin arasına Kayseri’yi de ekledi ve Tomarza’yı ziyaret ederek, tarihi eserleri fotoğrafladı. Tomarza Panagia Kilisesi’ni ziyaret etti. Tomarza’yı “Kapadokya kalıntılarının en iyi olduğu yer” olarak tanımlamıştı. Tapınakları, kiliseleri ve diğer kalıntıları gezdi ve tek tek fotoğraflayıp notlar aldı. Bell, Kayseri’ye geldiğinde Tomarza’nın yanı sıra Talas, Pınarbaşı, Kapadokya’yı ziyaret etti. Erciyes Dağı’nın güzelliklerini eser, günlük ve mektuplarında anlattı. Gertrude Bell’in yardımcısı Fattuh’un Kayserili olması Bell’in seyahatini daha da kolaylaştırdı. Gertrude Bell, Türkiye gezisinde İzmir, Aydın, Denizli, Burdur, Konya ve Isparta ile Şarkikaraağaç ve Beyşehir’i de ziyaret etti.
Suriye, Kudüs, Ürdün, Buhara, Amman ve diğer yerlerde gezdiklerini, gördüklerini, yaşadığı her türlü tecrübe ve gözlemlerini “The Desert and the Sown” (Çöl ve Tohum) başlıklı kitabında yayımladı.
Bell, 1901-1902 ve 1903 yıllarının Temmuz ve Ağustos aylarını Alplerin zirvelerine tırmanmakla geçirdi. Bu tırmanışlarında birçok donma tehlikesi atlattı, fakat çok da başarılı oldu ve tanınmış dağcılar arasında adı geçmeye başladı. İlk defa tırmandığı tepelerden birine “Gertrude Zirvesi”, bir diğerine de rehberinin adı olan “Ulrich Tepesi” adı verildi. Gezmediği, görmediği yer neredeyse kalmadı; Kuzey Afrika, Sicilya, Malta, İtalya’nın yanı sıra İzmir ve Batı Anadolu’nun bütün kıyı bölgelerini, Bergama, Efes ve Sard gibi harabeleri; Rodos ve Kıbrıs’ı; Hindistan’ı ve Asya ile Amerika’nın birçok yerini gezdi ve keşfetti.
İstanbul, Tahran, Kudüs, Şam ve Bağdat gezileri, yüzünü sürekli Doğu’ya dönmesine neden oldu ve Doğu onun çalışma sahası oldu.
Gertrude Bell, okul hayatından itibaren birçok dil öğrendi. İngilizce, Fransızca, Almanca, Arapça, Farsça ve Türkçe konuşabiliyordu.
Bell, gittiği Kargamış kazı alanında, Campell Thompson ve T.E. Lawrence’la karşılaştı. Bu karşılaşmaları Gertrude Bell ve T. E. Lawrence için uzun soluklu bir dostluğun da başlangıcı oldu.
Lawrence’ın arkeolojik kalıntı yerleri diye çizdiği haritalar Sykes-Picot’a hazırlıktı. Eylül 1914'te Savaş Bakanlığı, Gertrude Bell'den Suriye hakkındaki görüşlerini içeren bir rapor istedi. Bu resmi makamların Bell'e bilinen ilk başvurusu oldu. Raporunda olayları basite indirgeyen akıcı üslubunu ileride hepsi benimsedi. Mesela o dönemde anıldığı gibi "Mezopotamya" demek yerine "Irak"tan bahsetmektedir. Irak’ta Gertrude Bell, Lawrence’dan daha başarılı oldu, Irak haritasını çizdi, bugünkü Orta Doğu’nun verilerini hazırladı.
Bell, gittiği her yerde arkeolojik çalışma adı altında çizdiği haritaları özellikle Irak haritasını İngiliz Kraliyet Coğrafya Merkezi’ne göndermiştir.
Gertrude Bell’in Doğu’yu keşfetme isteği arttı. Öyle ki Orta Arabistan’ın tehlikeli çöllerinde bir yolculuğa çıkmakta tereddüt etmedi. İbni Reşid’in yurdu Hail’e yaptığı bu seyahat ülkesinin bölgedeki politikasına yardımcı olurken kendisinin de saygınlığını arttırdı. Hail seyahatinden elde ettiği bilgi Britanyalı yetkililer tarafından kullanıldı. Seyahati esnasında bölgenin iki önemli yerel gücü olan İbni Reşid ve İbni Suud arasındaki savaşı ve bu savaşın muhtemel galibini tespit etti. Britanya, politikasını Gertrude Bell’in işaret ettiği bu muhtemel galip üzerine kurdu.
Gertrude Bell, ilk önce Kahire’de Arap Bürosu’nda çalışmaya başladı. Bu resmi görev onun Orta Doğu’da ülkesi adına önemli görevler üstlenmesinin giriş kapısı oldu. Arap Bürosu, istihbaratın toplandığı, işlendiği ve analiz edildiği bir merkezdi. Daha sonra Hindistan Valisi’nin görevlendirmesiyle Basra’ya gitti. Böylece Gertrude Bell, Hindistan Keşif Gücü D’nin İrtibat subayı Binbaşı Bell oldu. Bu göreve atanmış ilk İngiliz kadındır. Daha sonra Gertrude Bell, Kahire’ye dönmektense Basra’da bulunmasının daha yararlı olduğuna ikna oldu. Basra’daki politik görevini başarıyla sürdürdü. Basra Arap Bürosu’nda önemli politik raporlar yazdı ve yazılan bu raporlar Sir Percy Cox tarafından Whitehall’e gönderildi.
Kemal Öke, Gertrude Bell’in istihbarata ne zaman başladığına dair malumatlara kitabında şöyle yer veriyor:
“1905'ten beri yaptığı seyahatlerde istihbarat birimleri için çok faydalı olacak bilgi ve malumat toplamış olan Bell, istek geldiği zaman raporlar da yazmıştır. Buradaki önemli nokta Bell'in Kasım 1915'ten evvel resmi olarak istihbarat görevleri taşıyıp taşımadığıdır. Kendini dışarıya tanıttığı gibi macera düşkünü bir araştırmacı ve arkeolog mu idi, yoksa Türklerin kendisinden uzun süredir kuşkulandığı gibi İngilizler hesabına casusluk yaparken kendini bu şekilde kamufle etmeye mi çalışmaktaydı? Bell’in 1915'ten önce İngiliz istihbaratı için çalıştığı hakkında kesin belgeler yoktur. Fakat aralarında resmi olmayan bir enformasyon akışı olduğunu gösteren çok sayıda olay vardır. Bell'in istihbarat birimleri ile temasını sağlayan arkadaşları olmuştur. Bunlardan bazıları ‘Suriye hakkında malumat toplayan Aubrey Herbert, Herbert ile çalışan George Lloyd, Denison Ross, David Hogarth ve Valentine Chirol’ olarak birkaç kişi kayda geçilmiştir.”
1917’de General Stanley Maude’un Bağdat’a girmesiyle, buranın kontrolü İngilizlerin eline geçti. Dolayısıyla Osmanlı askerleri Bağdat’tan çekilmek zorunda kaldı. İngiliz işgalinin hemen ardından Gertrude Bell hayatının geri kalanını geçireceği “masal şehri” Bağdat’ta görevine başladı. Gertrude Bell, Bağdat’taki İngiliz Yüksek Komiseri Sir Percy Cox’un Doğu Sekreteri olarak kabileler ve bölgenin önde gelen kişileriyle ilişkileri yürüttü. Daha önceden yerel liderlerle kurmuş olduğu dostlukları bu görevini yürütürken kendisine yardımcı oldu.
Modern Irak devletinin oluşmasında Kahire Konferansı oldukça önemli bir paya sahiptir. 12 Mart 1921’de Mısır’ın başkenti Kahire’de yapılan bu konferansa yaklaşık 40 Orta Doğu uzmanı katılmıştı ve katılımcılar arasında Lawrence ile böyle bir konferansa ilk kadın olarak katılan Gertrude Bell de vardı. Konferansın belli başlı amaçları arasında, Irak’a yeni bir Arap yönetici belirlemek, Mezopotamya’nın hangi bölgelerinin daha önemli olduğunu saptamak ve manda yönetimi için mali ve yardımları hesaplamaktı. Krallık, antlaşma ve anayasa hususunda da anlaşma sağlanmıştır. Konferansta Faysal’ın Irak kralı olması fikrini Churchill, Bell ve Lawrence da desteklediği için, hemen hazırlıklara başlandı. Gertrude Bell ve Irak Yüksek Komiser Percy Cox, Faysal’ın yolculuğu için düzenlemeler yaparak, yeni devlet için geçici bayrağa kadar her şeyi planladı. Seçim sonucunda Faysal, Irak Kralı oldu.
Kahire Konferansı ile birlikte, Ortadoğu yeniden planlanmış, Britanya’nın politikası da netleşmiştir. Mezopotamya ve Filistin bölgesinde Britanya kontrolünde yeni yönetimlerin oluşturulması kararına varılmıştır. Böylece Gertrude Bell, ülkesine olan vatani görevini de yerine getirerek, amacına ulaşmıştır.
Gertrude Bell, yeni Irak Devleti’nin yapılandırılması için çabalarına devam etti. Ayrıca Bağdat’ta bir müze kurulmasına da öncülük etti ve ilk yöneticiliğine de kendisi getirildi. Eskiden olduğu kadar etkin bir politik rolü yoktu. Zamanının büyük bir bölümünü kendi kurduğu Bağdat Müzesi’nde geçirdi. Irak’ta yeni bir devlet ve yeni bir yönetim oluşturulduğunda Gertrude Bell’in politik müdahaleleri de azaldı.
Gertrude Bell, gezileri sırasında ilgi odağı olmayı başarabiliyordu. Gittiği yerlerde kendisine bir misyon üstlenmişti. Bu misyonun gereği olarak medeniyeti Doğu’nun topraklarına taşımak, Britanya’nın üstünlüğünü ve yönetim kabiliyetini en iyi şekilde uygulamak için mücadele verdi. Özellikle yeni kurulan Irak Devleti’ni, Britanya’nın medeniyet projesinin bir numunesi yapmak için uğraştı.
Gertrude Bell, tespit ve analizleriyle Britanya’nın Orta Doğu’da nüfuzunu ve hâkimiyetini arttırmaya çalıştı. Onun isteği ülkesinin bu topraklarda hâkimiyet kurmasıydı. Britanya’nın Mısır’daki siyasi, askeri ve iktisadi faaliyetlerini bir İngiliz yönetim başarısı olarak gördüğünden dolayı diğer topraklarda da bu başarının inşa edilmesini istiyordu. Bir başka ifadeyle “medeniyet taşıyıcısı” olan İngiliz ırkı geri kalmış bölgelerin yönetim ve hâkimiyetini ele geçirmeliydi.
Gertrude Bell, açıkça “İslam’dan nefret ediyorum” diyordu. Janet Wallach onun inancını şöyle izah eder: “Bir tanrı tanımaz olan Gertrude’un inandığı tek şeyse, ailesi ve Britanya İmparatorluğu’ydu. Onun öğretisi İngiltere’nin haklı, geçerli yazgısında, Britanyalıların dünyayı yönetmek üzere seçildikleri inancı odaklanıyordu.”
Doğu’nun keşfine çıkmış olan Şarkiyatçılar, çıkardıkları ayrıntılı demografik ve kültür haritalarıyla yöneticilerin işgal yollarına ışık tuttular. Gertrude Bell de zorlu seyahatleriyle Orta Doğu’nun en mahrem bilgilerini öğrenip, bunları derleyerek çok sevdiği ülkesinin bölgeyi yönetmesine büyük katkı sağladı. Gertrude Bell, başarılı bir Oryantalist olarak Arapların önde gelen birçok lideriyle kişisel dostluklar kurmuş ve kendisini onlara kabul ettirmişti.
İngilizlerin bir Arap İsyanı için yerel dinamikleri örgütlemekte kullandığı en etkili elamanlarından birisi T.E. Lawrence’tı. Ancak Lawrence’ın Gertrude Bell’in bölgeye dair elde ettiği bilgi ve kabile ilişkilerinin yardımıyla hareket ettiği ve başarıya ulaştığı anlaşılmaktadır.
Gertrude Bell, oldukça asi, özgürlüğü seven, cesur bir kadındı. Ancak Doğu’da ne kadar gözüpek davranırsa davransın, ülkesinde geleneklerin katı sınırları içinde yaşadı; bunlar ayrıcalıklı, korunaklı üst sınıfa, gelişmemiş, eğitimsiz çalışan sınıfın tehdit etmediği bir tabakaya özgü geleneklerdi. Bell, kadınların yerel yönetimlerde görev alabileceğini ama ülkeyi yönetecek donanımdan yoksun olduğunu savunuyordu. Kadınlar çocuk doğurmak, erkeklerse ülke yönetmek için yaratılmıştı. Kendisi de bir kadın olmasına ve Oxford’da yıllarca kendini kanıtlamaya çalışmasına rağmen, kadın haklarını savunmaması ve bunun aksine bir tutum sergiliyor olması oldukça ironik bir durum. Dönemin Kraliçesi de onunla aynı fikri paylaşıyordu. Belki de Gertrude’un bu düşüncesi, Kraliçe’nin kadınların söz sahibi olabilme hususundaki düşüncesine dayanıyordu.
Son yıllarında Bell’in eskiden olduğu kadar etkin bir politik rolü yoktu. Irak’ta yeni bir devlet ve yeni bir yönetim oluşturulmuştu. Bu nedenle Gertrude Bell’in politik müdahaleleri de azalmıştı.
Bell, 11 Temmuz 1926 Pazar günü Bağdat’taki evinde sabah uyanamadı. Evraklarını hazırlamakla görevli olan siyasi subay Gertrude Bell’in evine gelerek araştırma yaptığında, uşağı, Bell’in fazladan uyku hapı aldığını doğrulayınca, Albay Frank Stafford resmi raporunda, kanıtların intihara işaret ettiğini belirtti. Bell, Bağdat’taki Britanya mezarlığına dostlarının ve Irak’ın ileri gelenlerinin nezaretinde gömüldü.
Kral George, Bell ailesine gönderdiği taziye mesajında “büyük sadakat ve özveri ile milletine karşı görevini yerine getirdiği ve kendisini kurban ettiğini” vurguladı.
T.E.Lawrence taziye mesajında “Araplarla kurduğumuz uzak hayal uğrunda, hiçbir zorluğa takılmadan ve sadece hedefine kilitlenerek gözünü budaktan sakınmaksızın çalıştı” yazdı.
Gertrude Bell’in makaleleri ve raporları The Times’da ve başka yayın organlarında yayınlanmıştı. Kitapları genelde arkeolojik kazılar üzerine yaptığı araştırmalar ve bölgelerle ilgilidir.
Eserleri Newcastle Üniversitesi’nin Gertrude Bell arşivleri kısmında şu şekilde yer almaktadır:
(https://research.ncl.ac.uk/gertrudebell/resources/)
Bell’in ayrıca, Arap Bürosu tarafından basılan “The Arab Bulletin’de de raporları yayımlandı. Sadece istihbarat görevlilerine verilen bu gizli yayın, Orta Doğu’daki önemli kişiliklere ve izlenen politikalara ilişkin ciddi bir haber kaynağı niteliğindeydi.
Kaynak: "Çöl Kraliçesi” Filmi Üzerinden İngiliz Ajanı Gertrude Bell ve T.E. Lawrence’ın Oryantalist Söylemlerinin İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Derya Boyraz (2018).
Britanya’nın Orta Doğu Politikası ve Gertrude Bell, Yüksek Lisans Tezi, Samet Yüce (2015).
Gertrude Bell’in Orta Doğu Algısı ve Irak’ın Kuruluşundaki Rolü, Doktora Tezi, Mustafa Celalettin Hocaoğlu (2019).