Hulusi Behçet
20 Şubat 1889 tarihinde İstanbul Üsküdar’da doğdu. Babası Ahmet Behçet, annesi ise babasının kuzeni Ayşe Behçet’tir. Hulusi Behçet henüz küçük bir çocukken annesini kaybetti, büyükannesi tarafından büyütüldü. Annesini erken kaybetmesi onda derin bir hüzün yarattı.
İlkokula Fransızca dersi alarak başladı. 1895’te Beyrut Fransız Mektebinde okudu. Eğitimini İstanbul’da Beşiktaş Rüştiyesinde sürdürdü. Çok istediği tıp eğitimine 1901 yılında Kuleli’deki askerî tıbbiyenin idadi kısmından başladı ve tıp öğrenimini Gülhane Askeri Tıp Akademisinde tamamladı. 1910 yılında 4533/1065 numaralı diplomayla yüzbaşı rütbesi ile mezun oldu. Bir yıl süren stajdan sonra 1911-1914 yılları arasında Gülhane Tatbikat Okulunda cildiye servisinde hocaları Eşref Ruşen, Talat Çamlı, Reşit Rıza’nın yanında çalıştı ve 1914 yılında dermatoloji uzmanı oldu. Birinci Dünya Savaşı sırasında Kırklareli ve Edirne Hastanelerinde 4 yıl süreyle görev yaptı. Edirne Asker Hastanesinde de mikrobiyoloji ile deri ve frengi alanlarında uzman hekim olarak çalıştı. Aynı dönemde bölgenin merkez komutanlığını da yaptı. Hulusi Behçet ileride “layşmanya” konusundaki çalışmalarına kaynak oluşturacak 146 vakaya, Romanya cephelerinden çekilen, Halep fırkasının Arap askerleri arasında rastladı. Tetkikleri yapılan hasta askerlerin, yaralı olanları kendi hâline bırakıldı, diğerlerine ise intralezyonel elarseno benzol enjeksiyonları yapıldı.
Bilgi ve görgüsünü artırmak için Budapeşte’de ve Berlin’de Charité Hastanesinde 1918-1919 yılları arasında çalıştı. Yurda döndükten sonra Gureba Hastanesi cildiye şefliğine getirildi. Bir müddet serbest hekim olarak çalıştıktan sonra Gureba Hastanesindeki Deri Hastalıkları ve Frengi Kliniğini kurma görevi verildi. Üniversite reformunun ardından İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesindeki Deri Hastalıkları ve Frengi Kliniğine profesör olarak seçilerek bu kliniğin kuruluşunda etkin rol oynadı ve 1939 yılında ordinaryüs profesörlük unvanını aldı.
Prof. Dr. Hulusi Behçet, kendi alanıyla ilgili pek çok çalışma yaptı. Halep’ten Edirne’ye gelen askerler arasında tespit ettiği şark çıbanlı hastalarda yaptığı çalışmalar ile “çivi arazı”nın duyurusunu yaptı ve 1923’te şark çıbanının tedavisinde diatermi ile çıbanların dağlanmasını önerdi. İncir dermatitleri üzerinde 1930’lu yıllarda çalışmış ve bu konudaki araştırmalarını tıp literatüründe yayımlayarak ülkemizde ve dış ülkelerde tanınmasını sağladı. Ülkemizde arpa uyuzunun, “Pediculosisventricosus” tarafından meydana getirildiğini gösterdi ve bunu Memleketimizde Arpa Uyuzlarının Menşei Hakkında Etütler adlı çalışmalar ile yayımladı. Budapeşte’de yapılan Uluslararası Dermatoloji Kongresi’nde Hulusi Behçet’e dermatolojiye katkılarından dolayı plaket verildi.
Prof. Dr. Hulusi Behçet’in “Behçet Hastalığı” çalışmaları iyi bir gözlem ve tecrübenin sonucudur. Üç hastada fark ettiği ağız ve genital bölgede aftöz belirtiler, gözde çeşitli bulgular sonucunda bunun yeni bir hastalık olabileceğini düşünerek, bu görüşlerini 1937 yılında Dermatologische Wochenschrift’de yayımladı, aynı yıl Paris’te düzenlenen dermatoloji toplantısında sundu. Zaman içinde bu yeni hastalığa ilişkin bilimsel verilerin daha da olgunlaşmasının ardından dünya tıp otoriteleri yeni bir hastalığın varlığını kabul ettiler. Cenevre’de 13 Eylül 1947’de düzenlenen Uluslararası Dermatoloji Kongresi’nde Zürih Tıp Fakültesinden Prof. Dr. Mischner’in önerisi ile bu klinik tabloya “Morbus Behçet” (Behçet Sendromu, Trisymptom Behçet) adının verilmesi uygun bulundu.
Frengi Dersleri ve Klinik ve Pratikte Frengi Teşhisi ve Benzeri Deri Hastalıkları kitapları başta olmak üzere yaklaşık 196 bilimsel esere emeği geçti. Bilime yaptığı katkıları nedeniyle Hulusi Behçet’e 1975 yılında TÜBİTAK tarafından Bilim Ödülü verildi.
Yeme, içme, giyinme, arkadaş seçmede titiz ve çekingen olup çok az insanla samimi olarak konuşurdu. Zayıf, zarif, güler yüzlü, kullandığı kelimeleri seçerek konuşan titiz bir kişiydi. Daima nezaket çerçevesinde kalan son derece nazik ve aynı zamanda keskin bir hafızaya sahip bir insandı. Son yıllarında eşinden ve eşinin ailesine ait olan evinden ayrıldı, muayenehanesinin bir bölümünü ev olarak düzenleyip orada yaşamaya başladı. Tıp alanında yetkin ve bir o kadar da bilgi sahibi olan Hulusi Behçet, işlerinde hep ileri görüşlüydü. Her zaman kollarının altında dermatoloji kitaplarıyla dolaşırdı. Onun için en önemli şey bilimdi. Dermatolojik alanda bir hastalığa dair sunduğu iddia sonuncunda dünyada kendi adıyla anılan hastalığın mucidi olması takdire şayandır.
8 Mart 1948’de ani bir kalp krizi sonucunda vefat etti. Mezarı Zincirlikuyu mezarlığındadır.
Kaynak: Çağatay Üstün, A Famous Turkish Dematologist Ord. Prof. Dr. Hulusi Behçet, İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2002.
Gülay Satar, Hulusi Behçet Ve Behçet Hastalığının Tıp Literatürüne Giriş Süreci, Çukurova Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü Deontoloji Ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı, Doktora Tezi, 2009.
Nuray Demirci, Çağatay Üstün, Prof. Dr. Hulusi Behçet’in (1889-1948) Frengi Hakkındaki Bir Radyo Konuşması, Lokman Hekim Dergisi, 3(1), 53-61.