İbrahim Ethem Tuncel
Türkiye Cumhuriyeti’nin, ilk Afyonkarahisar Valisi İbrahim Ethem Tuncel’dir. Tuncel, 1875 Tarihinde Gümüşhane’nin Torul ilçesinde dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Gümüşhane ve Trabzon’da tamamladı, İstanbul Mülkiye-i Şahane Mektebini pekiyi derece ile bitirdi. 25 Aralık 1896’da Harput Sultanisi’ne müdür yardımcısı olarak atandı. Sonra Trabzon İdadi ve Sultanisi’nde müdür yardımcılığına nakledildi. Aynı zamanda fizik, kimya ve tarih dersleri verdi. 1908 yılında Tirebolu Kaymakamlığına tayin edildi. Bunu Vakfıkebir, Çarşamba ve Tarsus Kaymakamlıkları izledi. Birinci Dünya Savaşı başladığında Gelibolu Mutasarrıflığına atandı. Antalya ve Niğde Mutasarrıflıkları yaptıktan sonra 15 Kasım 1919 tarihinde Afyonkarahisar Mutasarrıflığına gönderildi. 5 Ağustos 1920de Bilecik Mutasarrıflığına tayin edildi ise de 1 Mart 1921’de tekrar Afyonkarahisar’a döndü. Aynı yılın Haziran ayı başında bu kez Kayseri Mutasarrıflığına atandı.
2 Ekim 1921-20 Eylül 1923 Tarihleri arasında Ordu Valiliği yaptı. 1 Ekim. 1923 tarihinde, üçüncü kez Afyonkarahisar’a, ama bu defa, Vali sıfatıyla tayin edildi. Millî Mücadele’nin çalkantılı dönemlerinde Afyonkarahisar Mutasarrıflığı yapan İbrahim Ethem Tuncel, Cumhuriyetin ilk yıllarında, Afyonkarahisar Valisi olarak önemli işler yaptı. Bu başarılı idarecilik görevlerinden dolayı Afyonkarahisar Valisi iken 6 Ekim 1927 Tarihinde Samsun Mebusluğu (Milletvekilliği)’ne seçildi ve Afyonkarahisar’dan ay¬rıldı. Mebusluk görevi devam ederken, 15 Mayıs 1938 tarihinde İstanbul’da vefat etti.
İ. Ethem Tuncel, "Afyonkarahisar’ın işgali ve İstirdadı" adlı bir kitap hazırlamış, bu kitapta, Afyonkarahisar’daki anılarını yazmıştı. Ne yazık ki bu defter kayboldu ve yayımlanamadı. Bu defterdeki bazı bölümlerin.Konya’da Babalık Gazetesi’nde neşredilmiş olduğunu, oğlu Prof. Dr. Bedrettin Tuncel’den öğrendik. Prof. Tuncel, "Büyük Zafer ve Afyonkarahisar" adıyla, 1972’de küçük bir kitap yayımladı. Bu kitapta, çocukluğunun ve ilk gençlik yıllarının geçmiş olduğu Afyonkarahisar’dan uzun uzun ve sitayişle bahsetti.
Tuncel’in Afyonkarahisar Valisi olarak, en önemli etkinliği, daha önceki Mutasarrıflık dönemlerinde de olduğu gibi, Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki sıkıntıların aşılmasında, Mustafa Kemal Atatürk yönetimine büyük destek vermiş olmasıdır. Oğlu Prof. Bedrettin Tuncel’in yayımladığı kimi anılar ise, bu ailenin, Afyonkarahisar’da çok güzel güller geçirdiğini göstermektedir. Nitekim Prof. Tuncel, 1972 yılında yayımlanan kitapçığı annesine ithaf ederken şöyle yazmaktadır: "En mutlu günlerini Afyon’da geçirdiğini söyleyen annem Nafia Tuncel armağan."
Afyonkarahsarlı’lara kıvanç vereceğini düşünerek; Prof. Tuncel’in anılarının kimi bölümlerini buraya almak istiyoruz:
"Karahisar, yalnız afyon, kaymaklı lokum, maden suyu, ağzı açık, bükme, haşgeş pidesi, sucuk yetiştirmez, yapmaz, veya çıkarmaz; Selçuk ve Osmanlı eserlerinin güzelleri oradadır, Türk hattatlarının büyüklerinden, belki en büyüğü sayılan. Süleymaniye ile Selimiye’deki yazıları, besmeleleri ölmezliğe kavuşan Karahisarî Ahmet Efendi, ünlü Arapça-Türkçe sözlüğün sahibi Ahteri, değerli Mevlevi şairi Divane Mehmet Çelebi ile de Türk islâm külltüründe güzel yeri olan tarih dolu bir kentimizdir. Eski, yeni kuşaklardan oraya yararlı olmuşların sayısı az değil. A arkaya yedi yılı aşan bir zaman içinde, ilk eğitimimizi aldığıma Afyonkarahisar’da geçen günlerimizi, Kurtuluş Savaşının cepheler gerisinde, Afyon’da, sonra işgal üzerine Bolvadin’de, Akşehir’deki heyecanlarla dolu yaşantımızı nasıl unuturuz? Sıksık evimizde gördüğümüz o bölge savaşlarının arslanları; Fahrettin İzzettin, Derviş Paşalarımızı; şehrin adı anıldıkça akla gelen namus ve haysiyet örneği Çetinkaya’yı; bütün ömrünü Afyonkarahisar’a adamış İzzet Ulvi’yi; Yörük sağlamlığı ve sağduyusu ile’ Karahisar’a çok değerli hizmetleri geçmiş, güleryüzlü, görmûş geçirmiş Halil Hilmi Bozca’yı, geçen yıl öteki dünyanın kıyılarına geçen Hazım’cığımızı; herkesin hocası Sami Onur’u, bizim İm camız Süleyman, Şükrü Beyleri, ney’inin tatlı sesi kulağımdan çıkmayan musiki üstadı Şem’i Dede’yi; Göbeloğullarını, Taşkapılıları, Etemoğullarını, Tiryakioğullarını, Gümüşzade Bekir Efendiyi, Halil Ağa’yı; sevimli İsmail Kemal’i; Milli Mücadele gazeteciliğinde yeri olan ve ilk yazı ve tercümelerimizi basan Hâber gazetesinin olgun, ağırbaşlı sahibi arkadaşımız Abdullah Mahir Erkmen’i; Türkocağına temiz adı karışmış Safder’imizi Çerçelleri; İzmir İstasyonu yakınlarında Süleyman Beyin müdürlük ettiği, adamakıllı bildiği fransızcayı da güzelce öğrettİgi ittihat ve Terakki Numune Mektebindeki sınıf arkadaşlarımı, bu arada Mustafa’yı; Afyon türkülerinin tatlı havasını içimize sindi¬ren Osman Attilâ’yı unutabilir miyiz hiç?
.... Kurtuluş Savaşı’nda Afyon’da oturduğumuz İzmir İstasyonu yakınlarındaki Yürüklerden Hacı Hüseyin Efendinin evini, daha doğrusu, Büyük Zaferin kapısını açan savaşların başladığı günleri, bazı geceler Uşak cephesinden tren tren Karahisar’ı İzmir İstasyonuna getirilip karanlık gecede, karşımızdaki Memleket Hastanesi yanındaki mezarlığa üst üste kefensiz gömülen şehitleri çocuk gözlerimizle ürpererek seyrettiğimizi unutur mu yum hiç? Yine aynı istasyon yakınındaki Akarçay düzlüğünde garip biçimli, tek pervaneli, galiba Fransızlardan ele geçme savaş uçağını; sağına soluna aldığı o kocaman kelle şekerlerine benzeyen iki bombasını; çayır kenarından selamladığımız tayyareci Fethi’yi, o gittikten sonra Sadık’ı içim burkularak anıyorum. İkisini de ayrı ayrı uğurlar, bekler dönüşlerini. Hele o kelle şekerleri bombalar boşaltılmış olarak çayırlara kondukları zaman, nasıl hatırlamam bütün çocukların alkış tutuğunu?
Şeker gibi tatlı Olucak suyundan, başka suları aratmıyan, Kadınana suyundan içenler bir daha içer, unutamazlar Afyon’u, Büyük Zafer’in kapısını..."