II. Hakem
Endülüs Emevi Devleti’nin ikinci halifesi Hakem b. Abdurrahman, 915 yılında Kurtuba’da doğdu. Veliahtlığı sırasında ordu komutanlığı ve valilik gibi üst düzey görevler üstlenen Hakem, babası III. Abdurrahman’ın 961 yılındaki vefatı üzerine, Müstansır Billah lakabıyla halifelik görevini üstlendi. Kuzeydeki Hristiyan devletleri, 955 yılında vergi ödemek ve bazı kaleleri teslim etmek şartıyla III. Abdurrahman ile yaptıkları anlaşmayı, Hakem tahta çıkınca bozdular. Leon Kralı Sancho’nun yaptığı anlaşmaya uymamasının nedeni, II. Hakem’in yumuşak ve sakin şahsiyeti oldu. Ancak Sancho düşüncesinde yanıldı. Sancho önce antlaşma gereği Endülüs Emevileri’ne bırakması gereken kalenin tesliminde türlü mazeretler sundu. Galicia’da tutsak olan Fernan Gonzales’in tesliminde ise önce açıkça olumsuz tavır gösterdi, sonra kardeşi IV. Ordono ile ilişki kurmaması şartıyla serbest bıraktı. Müslümanlara tekrar düşmanlık beslemeye başladı. Bunun üzerine Hakem, Leon Krallığı’nın tahtına geçmesi için IV. Ordono’yu destekledi. Sancho, bu durumdan endişeye düştü, halkın Ordono’yu istemesi hâlinde krallığının elinden alınabileceğini düşündü. Bu yüzden hemen Kurtuba’ya piskoposlardan ve kontlardan oluşan bir heyet gönderdi. Heyet kralın anlaşmaya tamamen bağlı kalacağını bildirdi. Bu sırada Ordono öldü. Sancho da endişelerinden kurtularak, kendisine yandaş olan kral ve kontlarla birlikte bağımsızlık için çalışmaya başladı ve anlaşma maddelerini tekrar ihlal etti. Bunun üzerine II. Hakem, Hristiyanlar üzerine Galib b. Abdurrahman komutasında bir ordu gönderdi. Yapılan savaşlarda Leon Krallığı ve ona yardım eden Kastilya ve Navarra krallıkları bozguna uğradı. Böylece Hristiyan krallıkları, babası döneminde imzalanan barış anlaşmasının hükümlerine uymaya mecbur bıraktı. Kastilya’ya bir süre daha akın yapıldı. 970 yılında Fernan Gonzales’in ölümüyle bölgede sükûnet sağlandı. Endülüs Emevi Devleti, 971 yılında Normanların saldırısına uğradı. Bugün Portekiz’in bulunduğu Endülüs’ün batı sahillerine saldıran Normanlar, Hakem’in ünlü komutanı Gâlib b. Abdurrahman’ın komutasındaki Endülüs donanması tarafından ağır kayıplar verdirilerek püskürtüldü. II. Hakem, babası döneminde oluşan dengeyi korumaya çalıştı. 15 yıl yönettiği Endülüs Emevi Devleti’nin Fas’taki nüfuzunu kuvvetlendirmek için Fâtımîler’den destek alan İdrisiler’e karşı ciddi bir mücadele verdi. Fâtimîler zaten ordularını Mısır’a sevk ettiklerinden Kurtuba için pek tehlike arz etmiyorlardı. II. Hakem önce Tanca ve Arzilla gibi bölgelerde hüküm süren Hasan b. Gannun’u itaat altına almak istedi. İbn Tumlus komutasındaki halife ordusu Hasan b. Gannun’un üzerine yürüdü ve Dekil ile Arzilla’yı ele geçirdi. Ancak Hasan b. Gannun tekrar bir ordu kurmaya muvaffak oldu ve Tanca’da İbn Tumlus ile karşı karşıya geldi. Savaşı Hasan b. Gannun kazandı, İbn Tumlus hayatını kaybetti. Bunun üzerine İdrisî veliahtları isyana kalkıştılar. Halife ordusunun komutanları tehlikenin büyüklüğünün farkına vararak II. Hakem’den yardımcı kuvvetler istediler, aksi takdirde Moritina’daki Endülüs hâkimiyetinin sonunun geleceğini bildirdiler. II. Hakem, Galib komutasında bir ordu hazırladı. Cebelitarık’ı geçen Galib, hemen Cueta ve Tanca arasında karargâhını kurdu. Hasan b. Gannun ile arasında küçük çatışmalar oldu. Bu sırada Galib, Hasan b. Gannun’un komutanlarını çeşitli hediyeler göndererek kendi tarafına çekmeye çalıştı ve bunda başarılı oldu. Bunun üzerine İdrisîler Cueta yakınlarındaki Kartal Kayısı Kalesi’ne sığındılar. II. Hakem bu başarılara sevindi ama Galib’in harcadığı para yüzünden rahatsızlık duydu. Bunun üzerine İbn-i Ebu Amir’i mali müfettiş olarak Afrika’ya gönderdi. İbn-i Ebu Amir buradaki faaliyetleri ile halifeyi memnun etti. Bu arada İdrisîleri itaat altına alan Galib, Hasan b. Gannun’un sığındığı Kartal Kayısı Kalesi’ni muhasara altına aldı. Galib, ihtiyat kuvvetlerinin yardımıyla kaleye saldırıya geçti ve Hasan b. Gannun’u anlaşma yapmak zorunda bıraktı. Hasan b. Gannun, ailesinin ve kendisinin hayatlarının bağışlanması, mal ve mülklerinin kendilerinde kalması şartlarıyla kaleyi teslim etti ve Kurtuba’ya gönderildi. 21 Eylül 974 tarihinde, Galib, İdrisî veliahtları ile Kurtuba’ya girerken büyük bir törenle karşılandı. Karşılayanlar arasında bizzat II. Hakem de bulunuyordu. Hakem, Hasan b. Gannun’a iltifatlarda bulundu, hatta ona ordusunda görev verdi. Bu olaydan sonra, aralık ayında II. Hakem felç geçirdi ve devlet işlerini veziri Mushafi’ye bıraktı. Kendisi hayır işlerine yöneldi. Yüzlerce kölesini azat etti, vergide altıda bir oranında indirim yaptı, şahsına ait sarraf dükkânlarının gelirlerinin fakir çocukların eğitimi ile alakadar olan öğretmenlere tahsis edilmesini istedi. Bu arada Hakem’in hastalığını fırsat bilen ve Endülüs’ün askerî açıdan zayıfladığını düşünen kuzeydeki Hristiyan devletler tekrar saldırıya geçtiler, bazı Müslüman bölgelerini kuşattılar. Bunun üzerine Mushafi, Yahya b. Muhammed’i kuzey bölgelerine gönderdi.
Endülüs Medeniyetini Geliştirmek İçin Çalıştı
Bilgin ve dindar bir kişiliğe sahip olan II. Hakem, bu özelliğinden dolayı, döneminde en bilgili kişi anlamında “ahkem” sıfatıyla anıldı. Bilginin yaygınlaşması ve medeniyetin gelişmesi için Kurtuba’da 400 bin kitaplık büyük bir kütüphane açtırdı. Kurtuba’nın cazibesini artıran bu kütüphanedeki kitapların katalogları ellişer sayfalık kırk dört ciltten oluşmaktaydı. Tarihçiler, Hakem’in bu kitapların önemli bir kısmını okuduğunu ve kenarlarına şerhler düştüğünü kaydetmişlerdir. Kurtuba’yı önemli bir ilim merkezi yapmak için kurdurduğu kütüphaneye kitap toplamak için Kahire, Şam, Bağdat, Mekke, Medine ve Tunus’taki Kayrevan gibi önemli kültür ve medeniyet merkezlerinde temsilciler görevlendirmişti. Bu temsilcileri vasıtasıyla Doğu’da kaleme alınan eserleri, henüz yazıldıkları yerlerde tanınmadan haber alıyordu. Saray kütüphanesi çok değerli kitaplar ihtiva ediyordu. Aynı zamanda Ebü’l Ferec El İsfahani gibi dönemin ünlü bilginlerine kendisi için özel kitaplar yazdırıyor ve kütüphanesine özgün bir kimlik kazandırmaya çalışıyordu. III. Abdurrahman döneminde artan ve II. Hakem döneminde devam eden toplumsal zenginleşmeye paralel olarak Endülüs’te eğitim seviyesi de çok yükseldi. Buna paralel, Kurtuba halkında da kitap toplama alışkanlığı baş gösterdi. Bu nedenle “İşbiliye’de bir âlim ölünce kitapları satılmak istenirse Kurtuba’ya götürülür.” sözü insanlar arasında çok yaygınlaştı. II. Hakem döneminde Kurtuba Medresesi meşhur bir ilim merkezi hâline geldi. Burada matematiğin bir şubesi olan cebir, geometri, astronomi ve tıp gibi ilimler büyük gelişme gösterdi. Dönemin ünlü bilginleri olan İbnü’l Kütiyye, Ebubekir b. Muaviye el-Kureşî ve Ebu Ali El Kâlî gibi kişiler Kurtuba Medresesi’nde dersler verdiler. Sarayını da bir ilim merkezi hâline getiren II. Hakem, düzenlediği bilimsel çalışmalarda her bilginin düşüncesini rahatça ifade etmesine fırsat vermiştir. Eğitimi tabana yaymak için fakir çocukların okumasına büyük önem veren II. Hakem, sadece Kurtuba’da bu amaçla 27 okul açtırmıştır. II. Hakem, başlattığı bu hamle ile ülkesinde okuryazarlık seviyesini çok yükseltmiş ve Endülüs topraklarını aydınlanmanın merkezi hâline getirmiştir. Kurtuba’daki Büyük Cami’yi genişletip mihrabın üzerindeki kubbeyi tamamlatan II. Hakem, caminin süslemesini de Bizans’tan getirttiği sanatkârlara yaptırdı. Büyük Cami’nin şadırvanından akan suyu kurşun borularla getirten II. Hakem, kurduğu Darüssadaka denilen yardım evleriyle de fakirlere yardım edilen bir sistem kurdu. Ülkenin gelirlerindeki artıştan dolayı halkın üzerindeki vergi yükünü azaltan II. Hakem, lüks ve şatafattan uzak bir hayat geçirdi. II. Hakem ömrünün son döneminde tahtını henüz küçük bir çocuk olan oğluna bırakmanın yollarını araştırıyordu. Hakem’in uzun yıllar çocuğu olmamıştı. Daha sonra tahta çıkışının ikinci yılında Abdurrahman ismini verdiği bir oğlu oldu, ondan üç yıl sonra Hişam doğdu. Bu tarihten sonra karısı Aurora, halife üzerinde oldukça etki gösterdi. Abdurrahman genç yaşta hayatını kaybetti. Hakem, yönetimin kendi kardeşlerinden birine geçmesini istemiyordu, tahta oğlu Hişam’ın oturmasını arzuluyordu. Bu arzusunu temin etmek için Endülüs’ün ileri gelenlerini bir araya toplayıp oğluna biat edecekleri hususunda yemin almak istedi. Bunun için bir mukavele hazırladı. Hepsi bu mukaveleyi imzaladı. Halife de bu vesikanın çoğaltılarak Endülüs ve Afrika eyaletlerine dağıtılmasını, ileri gelenlerle beraber tüm halkın çoğaltılan nüshaları imzalamasını emretti. Bundan sonra Hişam’ın adı hutbelerde zikredilmeye başlandı. Müstansır Billah lakabıyla halktan büyük itibar gören II. Hakem, 61 yaşındayken, 11 yaşındaki oğlu Hişam’ı veliaht tayin ederek kendinden sonra çıkabilecek taht kavgalarının önünü almaya çalıştı. Nitekim oğlunu veliaht ilan ettikten 8 ay sonra, 1 Ekim 976 tarihinde vefat etti.
Kaynak: Endülüs Emevileri ve Emevi Halifeleri, Hasan Yılmaz, Elips Kitap, Ağustos 2018, Ankara.