İsmail Cem
İpekçi ailesine mensup Cem İpekçi, 1940 yılında İstanbul’da doğdu. İpek ticaretiyle uğraşan ve Cumhuriyet döneminde Soyadı Kanunu’yla birlikte İpekçi soyadını alan ailenin kökeni, İspanyol Yahudilerine kadar dayanır. İspanya’daki Hristiyanların, Yahudilere karşı giriştiği soykırımdan kaçan İpekçi ailesinin ataları, 1490’larda Selanik’e yerleşti. 17. yüzyıldan itibaren din değiştirerek İslamiyet’e geçmeye başlayan ailenin, Selanik’ten İstanbul’a göçüyse 1800’lü yıllara denk geldi. Göç edenler Şişli, Nişantaşı, Büyükada ve Üsküdar muhitlerine yerleşti. Bugün Üsküdar Bülbülderesi-Bağlarbaşı caddesinde bulunan mezarlık, Selanikliler Mezarlığı olarak geçmektedir.
Cem’in babası İhsan İpekçi (1901-1966) Selanik’te doğdu. 1912’de Selanik’ten İstanbul’a göç edenler arasındadır. İhsan Bey, lise eğitimini Galatasaray Lisesi’nde aldı, ardından Berlin’e giderek ticaret akademisine başladı. II. Dünya Savaşı nedeniyle eğitimini tamamlayamadan Türkiye’ye döndü. İstanbul’da sinema sektörüyle ilgilenen İhsan Bey, Atatürk’ü nutuk verirken kameraya aldı. Zaten İpekçi ailesi içinde Mustafa Kemal önemli bir figürdür. 1933’te Yugoslav Kralı Aleksander Türkiye’ye geldiğinde, Atatürk’le birlikte kralı kameraya alan yine İhsan Bey oldu. Hatta Atatürk, kralın hediye ettiği altın tabakayı İhsan Bey’e hediye etti.
İhsan Bey aynı zamanda bir roman yazarıydı. Senede Bir Gün adlı romanı vardır. Bu roman daha sonra Yeşilçam’da filmleştirildi. Cem’e göre babası İhsan Bey, demokrat, hümanist ve romantik bir tipti. Annesi Rikkat Hanım da İzmir’de bir Fransız okulunun orta sınıfını bitirmişti.
Cem İpekçi’nin kimliğinin oluşumu İstanbul’da başladı. Nişantaşı’nda geniş bir evde oturdu. Yazları da Büyükada’daki evlerinde geçti. İstanbul tarihiyle, sınıfsal dokusuyla, tabiatıyla ve ideolojik yapısıyla Cem’in politik kimliğini şekillendiren ilk mekândı. Cem İpekçi, şehirli ve zengin bir ailenin üyesiydi.
Ailesi Cem’i Feyziye Mektepleri Vakfı’na bağlı Işık İlkokulu’na gönderdi. Feyziye Mektepleri, Feyz-i Sıbyan olarak ilk ismiyle 1885’te Selanik’te Mümeyyiz Tevfik Efendi tarafından kuruldu ve ilkokul seviyesinde eğitim vermeye başladı. Selaniklilerin teveccühünü fazlasıyla kazanan okul, ortaokul ve lise kademelerini de açtı. Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı’ndan dolayı okul İstanbul’a taşındı.
Cem İpekçi, Işık İlkokulu’nda Macar yazar Ferenc Molnar’ın Pal Sokağı Çocukları kitabını okudu ve bir ulusun işgale direnişinden bir hayli etkilendiğini ifade etti.
Cem İpekçi hayatındaki ilkleri, Bülent Ecevit, Rahşan Ecevit ve Behice Boran’ın da mezun olduğu Robert Kolej’inde yaşadı. Entelektüel sermayesini burada geliştirmeye devam etti. Cem, daha 16-17 yaşlarındayken 1956’da ABD’de bir ailenin yanında bir sene kaldı. Yine o dönemde ABD’de genel seçim vardır ve aile Cumhuriyetçileri desteklemektedir. Cem, Amerika’dan etkilendi ama asla onu efsaneleştirmedi. Amerika’daki öğrencilerin maruz kaldığı rekabet ve acımasız ortamdan hoşlanmadı. Amerikan sivil toplumunu övdüğü kadar, Amerika’nın Vietnam işgalini de eleştirdi. Amerika tecrübesi ona ötekine ait kültürün bilinmesi gerekliliğini öğretti. Aslında Amerika ziyareti Cem’e, Batı’yı bilmesinin yanında Doğu’yu da bilmesi gerektiğini gösterdi.
İhsanİpekçi, bir Almanya seyahati dönüşünde oğlu Cem’e Voglander marka bir fotoğraf makinesi getirdi. Bu makine 13–14 yaşlarındaki Cem’in ilk fotoğraf makinesi oldu. Cem, ortaokul yıllığını fotoğraflayarak, hayatındaki en önemli uğraşlardan biri olacak fotoğrafçılığa bu dönemde başladı.
Cem, kolejde fotoğrafçılık kulübüne dâhil oldu. Hatta kolejde ilk defa politik amaçlı bir gösteri olduğunda fotoğraf çekti ve bu fotoğraf Cumhuriyet gazetesinde yayımlandı.
Cem, CHP’nin Teşvikiye Ocağı Gençlik Kolu Başkanı oldu ve politikayla ilk münasebeti başladı. Cem, ilk sosyal içerikli şiirini de kolejde yazdı.
SABAHLEYİN SOKAKLAR
Bambaşka olur sabah sokaklar
Çöpçü vardır sokaklarda
Ve üşüyen ameleler
Çöpçüler vardır sokaklarda;
Hepsi sıla hasreti çeker.
Türkü söylerler
Bıyık burup, çöp kokan elleriyle
Küfrederler.
Pislik ve ümit kokar sabahleyin sokaklar,
İnsanların yüzlerinden okunur iyilik.
Çöpçülerle ameleler vardır sokaklarda,
Yüreğime dokunur.
İhsan Bey’in sol-sosyalist çevre içinden sıkı dostları vardı. Cem’in politik kimliğinin oluşmasında babasının sosyal çevresinin önemli bir yeri vardı. Nazım Hikmet ile İhsan Bey çok yakın dostlardı. Hatta Nazım Türkiye’yi terk etmeden önceki gece İhsan Bey’in evinde kalmıştı. Ayrıca Abdi İpekçi, Cem İpekçi’nin amcasının oğluydu. Ailenin sol çevrelerle yakın ilişkileri Cem İpekçi’nin de politik kimliğini şekillendiren birer faktör olmuştu.
İsmail Cem koyu bir Galatasaray taraftarıydı ve bu yönde babasından etkilendi. Babası İsmail Cem’i çocukken maçlara götürürdü. İsmail Cem’in bir başka özelliği akvaryum balıkçılığına çok meraklı olması. Akvaryum balıkları ve kanaryalar üzerinde en geniş özel kütüphanenin kendisinde olduğunu düşüncesinde.
Robert Kolej’den 1959’da mezun olan Cem İpekçi, İsviçre Lozan Üniversitesi’nde hukuk eğitimine gitti. Aslında kafasında İktisat eğitimi almak vardı fakat son anda devlet bursuyla hukuk fakültesine kaydını yaptırdı. Lozan Üniversitesi, Lozan Ekonomi Ekolüne de sahip bir yerdi. Okuduğu fakültede politik ekonomi, en az Roma hukuku kadar önemliydi. Fakültedeki dersler ve kafelerde yapılan entelektüel sohbetler Cem’in sol ideolojiden etkilenmesine neden oldu. Marks, Engels ve solun temel kitaplarını Lozan’da okudu. Batı Avrupa sosyalizminin ne olduğunu anlamaya çalıştı. O dönemde Cezayir meselesi gündemdeydi ve bu meseleyi yakından takip etti. Fransızcayı ve Fransız kültürünü de öğrenmeye başladı. Lozan’da lisans eğitimi aldığı sıralarda Türkiye’de 27 Mayıs 1960 askerî müdahalesi gerçekleşti. Cem gibi İpekçi ailesi de 27 Mayıs’ı coşkuyla destekledi. Cem, dönemin ilerici mantığına göre darbeyi meşrulaştırmıştı.
Lozan’dan mezun olduktan sonra Avrupa’yı gezen Cem İpekçi, Türkiye’ye döndüğünde babasının önayak olması ve kuzeni Abdi İpekçi’nin aracılığıyla Milliyet’te yazar olarak işe başladı. Milliyet gibi büyük bir gazetede doğrudan yazar olarak işe başlamak önemli bir durumdu. “Milliyet’e gelmesi Abdi İpekçi’nin kuzenine torpil yaptı dedikodularına yol açabileceği” düşüncesiyle akrabalık bağını göstermemek için Cem İpekçi, göbek adını devreye soktu ve İsmail Cem ismiyle yazılarını yazmaya başladı. Milliyet’te çalışırken İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde yüksek lisans eğitimine başladı. Tarık Zafer Tunaya’dan dersler aldı. Ama yüksek lisansını daha sonra yarım bıraktı. Cem’in gazetecilik mesleğinde ikinci durağı Cumhuriyet gazetesi oldu. Cumhuriyet’te yazı işleri görevini üstlendi. Cem, “Avrupa’da gördüğü demokrasi ve sosyal adalet anlayışını Türkiye’ye yerleştirme” kaygısı taşıyordu. Bu kaygıyı dile getirmek için bacanağı Ercan Arıklı ile 1966’da ABC Dergisi’ni çıkardı. Dergi, mali problemlerden dolayı kapandı.
1960’lı yıllarda Türk solu; Yön Dergisi grubu, MDD ve TİP’ten oluşuyordu. Bu yıllarda TİP Meclisteydi. Cem kendini TİP’e yakın hissetti ancak TİP’ten farklılaştığı noktalar da vardı. İdris Küçükömer, CHP’nin sol kanadı ve TİP daha demokrat tavırlar içinde olduğu için kendisini bu gruplara yakın hissetti.
Cem, öğrenci çatışmalarının başladığı yıllarda, 1968’de askere gitti. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda asteğmen olarak görev yaptı. Askerde Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi kitabı üzerine çalışmalar yaptı. Halil İnalcık, Reşat Kaynar, Ömer Lütfi Barkan gibi önemli tarihçilerden yararlandı. Askerlik dönüşünde tekrarda Milliyet’te göreve başladı. 1970’te Milliyet’te hazırladığı Acılı Doğu başlıklı yazı dizisi için Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne gitti. Diyarbakır, Siirt, Mardin gibi illeri gezdi. İsmail Cem’in amacı bu bölgedeki sorunları yerinde görerek dile getirmekti. Başta bölgenin geri kalmışlığı olmak üzere, devletin uygulamalarını ve güvenlik meselesini eleştirel bir dille kaleme aldı. Bu yazı dizileri sadece bir köşe yazısı değil, kuramsal penceresi de olan yazılardı. Köşe yazıları, Türkiye Üzerine (Araştırmalar) kitabı olarak yayımlandı.
Cem, köşesinde bir tek Türkiye’nin meselelerini ele almadı, Hindistan’a giderek Pakistanlı çocukların sefaletini de Türkiye kamuoyuna anlattı. Gazetecilik yıllarında kendisini “Battal Gazi ve Robin Hood gibi gören” Cem, toplumdaki güçsüzlerin yanında yer alan ve toplumdaki yanlışları dile getiren yazılar kaleme aldı. Gazeteciler Sendikası’na aktif üye olan Cem, İstanbul’da oluşmaya başlayan gecekondu mahallelerinde, kahvehanelerde halk ile konuştu ve yoksulluğun ne demek olduğunu doğrudan anlamaya çalıştı. Cem’in ele aldığı meselelerin başında Kürt meselesi ve Kürtçülük hareketi de vardı. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne gidip yerinde gözlem yapan Cem, bölge insanının sorunlarını yerinde dinleme imkânı buldu.
Cem’in Türkiye Üzerine Araştırmalar kitabında Kürt meselesi yanında CHP’nin politik duruşunu ele alan yazıları da vardı.
12 Mart 1971’de Türkiye siyaseti ikinci kez askerî müdahaleye maruz kaldı. Cem, 12 Mart muhtırasına karşı çıktı ve eleştirel yaklaştı. Cem, 12 Mart askeri müdahalesini ele alan iki ciltlik Tarih Açısından 12 Mart kitabını yazdı. İsmail Cem’e göre 12 Mart, “görünmeyen elin” devreye girmesiyle gerçekleştirilmiş bir müdahaleydi.
14 Mayıs 1972’de CHP’nin başına Bülent Ecevit geçti. 14 Ekim 1973’te girdiği ilk genel seçimde CHP, %33,3 oy aldı. 26 Ocak 1974’te MSP ile koalisyon hükûmetini kuruldu. İsmail Cem de 15 Şubat 1974’te TRT Genel Müdürlüğü’ne Bülent Ecevit tarafından atandı. Böylece Cem’in TRT’de 500 gün sürecek görevi başladı.
İsmail Cem’in TRT’ye atanma süreci şöyle oldu: 6 Şubat’ta Ankara’ya giden Cem, Ankara’ya iner inmez koalisyonun Maliye Bakanlığı’nı üstlenen Deniz Baykal’ın yanına uğradı. Baykal, Cem’e: “Bülent Bey, TRT’de genel müdürlüğüne seni düşünüyor.” dedi. Cem, bu teklif karşısında ilkin tereddüt etti. Bülent Ecevit’in daveti üzerine Başbakanlığa gitti. Ecevit, Cem’e “Sayın Cem, TRT Genel Müdürlüğü görevini kabul etmenizi istiyorum.” dedi. Cem, bu teklif karşısında düşünmek için bir gün süre istedi ve kararını Baykal aracılığıyla bildireceğini iletti. İstanbul’a hareket eden Cem’in kararı görevi kabul etmeme yönündeydi. Cem ret kararını Baykal’a bildirdi. İsmail Cem o sırada Ercan Arıklı’nın ofisinde Hilmi Yavuz’la birlikteydi. Ret kararını haber alan Ecevit, hemen ofisi arattı ve Cem’le kendisi görüştü. Cem, böylece görevi kabul etmeye razı oldu. Cem artık Ankara’da yaşayacak ve İstanbul’dan ayrılacaktı.
Cem’in TRT’ye atanacağı haberi basına sızınca, sol cenah atamayı olumlu karşıladı, milliyetçi ve muhafazakâr kesim ise Cem isminden huzursuz oldu. Ama MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan, Cem ismine karşı durmadı. Çünkü Cem, Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi kitabıyla muhafazakâr camia tarafından tanınmıştı.
Cem, TRT’de göreve başladığında ilk fark ettiği şey yönetimin emekli askerlerin kontrolünde olduğu oldu. Emekli askerlerin yanında sağ ve sol görüşlü çalışanlar da vardı. Örneğin İsmail Cem sağ görüşlü Abdullah Türkoğlu için şu yorumu yapmıştı: “Son derece yumuşak bir insan olan Türkoğlu’yla her zaman iyi ilişkiler içinde bulunduk. Açıkça sağ eğilimliydi; ancak tarihe ve tarihsel değerlere yaklaşımında bana hayli yakındı.” Kemalist-sol görüşlü Sezai Orkunt içinse şunları söylemiştir: “Orkunt ve (Fikret) Ekinci’yi her zaman yok saymışımdır, yönetim kurulunda.”
Cem’in TRT’yi bir dönüşüme tabi tutması sürpriz değildi. Başta gazeteci Mehmet Barlas olmak üzere, kendisine destek olabilecek arkadaşlarını kadrosuna kattı. TRT’ye birçok yenilik getirdi. TRT İstanbul Stüdyolarını açtı ve Kayseri, İstanbul ve İzmir’e verici istasyonları kurdu. Sabahları halkı bilgilendiren canlı yayın kuşağına başladı. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nı an ve an haber yaptı, TRT-1-2-3 radyolarını kurdu; Lütfi Akad, Halit Refiğ, Metin Erksan, Atıf Yılmaz’dan filmler yayımladı. Cem, kendi sosyal demokrat kimlik algısıyla oluşturduğu tarih algısı, doğu-batı ilişkileri, millet-devlet konuları çerçevesinde TRT’yi şekillendirdi. Örneğin Selanik kökenli Halit Refiğ, Cem’in benimsediği tarih anlayışına göre film çekiyordu. İkisinin tarihi yorumlama konusunda ortak noktası Kemal Tahir’di. Kemal Tahir gibi Refiğ ve Cem de toplumun temel değerlerini dışlamıyordu ve Osmanlı tarihini yorumlamada Ortodoks Marksist yorumdan ayrılıyorlardı. Kemal Tahir’in devlet ve tarih anlayışı hiç kuşkusuz onların tarihe ve topluma bakışlarını etkilemişti. Hatta Cem, Yalçın Küçük’ün ifadesiyle bir Tahiri’dir. Bülent Ecevit ve dönemin CHP’si de Kemal Tahir’in etkisinde kalacaktı.
İsmail Cem’in ailesi gibi Halit Refiğ’in ailesi de Selanik’ten İstanbul’a gelmişti ve sonradan Müslümanlığı seçmişlerdi. Dönmecilik, Sabetay Sevi’ye bağlı Musevilerin din değiştirerek Müslüman olmasıyla meydana gelen bir meseleydi. Dönmeler, Selanik’ten İstanbul’a göç sonrasında Türk toplumuyla birleşmemişlerdi. Ekonomik olarak gayet zengin olan ve Batı’yla hem ticari hem de kültürel ilişkiler içinde bulunan dönme aileler, Cumhuriyet döneminde Kemalizm’in en büyük destekçileri olmuşlardı.
Sosyalist dünya görüşüne sahip olan, Kemal Tahir’den beslenen ve toplumun değerlerini reddetmeyen İsmail Cem, 1974’te TRT’nin başına geldiğinde TRT’yi kendi dünya tasavvuruna göre şekillendirdi. Bunu yaparken Türkiye kültürünü dikkate aldı.
İsmail Cem’in TRT’deki uygulamaları dönemin sağ cenahınca eleştirildi. “TRT’de sol kadrolaşmaya gittiği, TRT’nin birkaç solcu yazardan başkasına hitap etmediği, programlarda sadece solcu sanatçılara yer verildiği” gibi suçlayıcı iddialar vardı. Cem’e karşı saldırgan olan sağ cenahın içinde koalisyonun ortağı MSP, Cem’e olumlu bakıyordu. Çünkü Cem hem Osmanlı tarihini tanıtan hem de halkın kültürünü reddetmeyen bir figürdü. Ayrıca Türkiye’nin Geri Kalmışlığı Tarihi kitabında Osmanlı tahlilleri bu cenahça da bilinip okunmaktaydı. Sağ cenahın yanında Kemalist sol da İsmail Cem’in aleyhinde eleştiriler yapıyordu. TRT’yi bir Osmanlı Radyo Televizyonu’na çevirdiği iddia ediliyordu. Cem kendi konumunu korumak amacıyla ne sağ ne de sol cenaha yaranma derdindeydi. Tahiri olmasından dolayı “İnsanların tarihlerine, geleneklerine, dinsel inançlarına düşkün olması, onları sağcı yapmaz, hele gerici hiç yapmaz.” düşüncesindeydi. Toplumun sahip olduğu tarihi, kültürün kaynağını gericilik olarak değerlendirmedi ve kötülemedi. Onun döneminde TRT’de ilk defa mevlit okutuldu, ilk defa Osmanlı müziğine geniş yer verildi ve Mimar Sinan ilk defa tanıtıldı.
İsmail Cem, Kıbrıs Barış Harekatı’na da TRT Genel Müdürüyken tanık oldu. Başarılı bir habercilikle olayları TRT’den hem halka hem de dünya kamuoyuna sundu. Cem, CHP-MSP koalisyonunun yıkılması ve Milliyetçi Cephe Hükümeti’nin kurulmasıyla görevden alındı. Özellikle Süleyman Demirel görevden alınması için bir hayli uğraş verdi. Fakat aynı Süleyman Demirel, 1997’de İsmail Cem’i Dışişleri Bakanı olarak atadı.
Cem, TRT’de geçirdiği 500 günün özetini kendi anı kitabında değerlendirdi.
İsmail Cem, 1975’te CHP Kadıköy İlçe Teşkilatı’na üye olarak, resmî siyaset hayatına başladı. Ancak 12 Eylül öncesindeki kaotik ortamda ölüm tehditleri almasından dolayı Paris’e gitmeye karar verdi. Kuzeni Abdi İpekçi’nin öldürülmesi, Cem ve ailesi için de endişelere sebep oldu.
Fransa’da UNESCO’da çalışan, siyaset sosyolojisi alanında yüksek lisans yapan Cem, 1981’de Türkiye’ye döndü ve Güneri Cıvaoğlu’yla Güneş gazetesini çıkardı. Türkiye’ye döndükten sonra, 1975-1980 Türkiye’sini ele aldığı Siyaset Yazıları, 1981-1984 Türkiye’sini ele aldığı Geçiş Dönemi Türkiye’si kitaplarını yayımladı. Cem, 1975-1980 yıllarına değinirken Milliyetçi Cephe hükümetlerini, CHP’nin sosyal demokrasi deneyimini ve Türkiye-IMF ilişkilerini ele aldı.
1980’li yıllar Cem’in doğrudan siyasete atıldığı yıllar oldu. 1985’te Halkçı Parti’nin Genel Başkanı Aydın Güven Gürkan, Cem’i partisine davet etti. Cem de bu davete icabet ederek siyaset hayatına bir daha bırakmamak üzere döndü.
1985’te Halkçı Parti SODEP’le birleşti ve SHP kuruldu. Cem de partinin MKYK’yesine girdi.
Cem, 1987 Türkiye Genel Seçimlerinde İstanbul’dan milletvekili oldu ve ilk defa Meclise girdi. Cem, 1989’da SHP Genel Başkanlık yarışına girdi ve Erdal İnönü’ye rakip oldu; ancak kazanamadı.
1991 Genel Seçimlerinde yine İstanbul’dan milletvekili oldu. CHP’nin tekrar kurulmasıyla Deniz Baykal’la birlikte 1992’de CHP’ye geçti. CHP’de Baykal Genel Başkan, İsmail Cem de Genel Başkan Yardımcısı oldu. İsmail Cem, Baykal’la eski dosttu. 1990’larda Yeni Sol siyasetinin temsilcileri oldular. Yeni Sol isimli kitap da çıkaran Cem ve Baykal, yeni solun programında Türkiye’de çok tartışılan laikliğin demokratik yorumuna yer verdiler. Cem, 1994’te Sol’daki Arayış kitabını yayımladı. Bu kitabında Cem, 1990’lı yıllarda solun Türkiye’deki hedeflerinin ne olması gerektiğini yazdı.
Cem, Türkiye siyasetinin içinde aktif çalışmalar yaparken bile yazı yazmayı bırakmadı. 1991’den 1993’e kadar yazdığı deneme türündeki yazılarını 1994’te Gelecek İçin Denemeler başlığıyla kitap hâline getirdi. Kitap bir bütün olarak ele alındığında Cem’in Türkiye iç-dış siyasetine, ekonomisine, toplumuna yönelik eleştirilerini kapsamaktadır.
Cem, 7 Temmuz 1995’ten 6 Ekim 1995’e kadar Kültür Bakanlığı yaptı. Bakanlığı sırasında Müsteşar olan Emre Kongar’la çalıştı. Kısa sürede TRT’de olduğu ve Dışişleri Bakanlığı’nda olacağı gibi farklı girişimlerde bulundu.
Baykal’la aralarının bozulmasından dolayı Cem, 1995’te Demokratik Sol Parti’ye geçti. Aslında Cem’in beklentisi İstanbul’dan aday olmaktı. Ancak Ecevit, Cem’i hiçbir bağlantısı olmadığı ve RP’nin kalesi konumunda olan Kayseri’den aday gösterdi. Abdullah Gül’le iletişime geçen Cem, son anket bilgilerini Gül’den aldı ve Kayseri’ye oğluyla giderek seçim yarışına başladı. Halkın teveccühünü kazanan Cem, Kayseri’de güzel bir süreç geçirdi ve iki dönem Kayseri’den milletvekili olarak Meclise girdi.
Cem, “Eğer kazanamasaydınız ne olurdu?” sorusuna şu cevabı verdi: “Seçim kaybetmiş bir politikacı olurdum, Meclis’e de giremezdim. Bugün, ‘Ne iyi olmuş yapmışım, yaşamışım’ dediğim tecrübeleri, örneğin Dışişleri Bakanlığı’nı yaşamamış olarak siyasi hayatımı bitirmiş olurdum.”
28 Şubat 1997’de Refah-Yol Hükümeti askerî müdahaleyle düşürüldü. Yerine kurulan ANA-SOL-D hükümetine Dışişleri Bakanı olarak Cem atandı. Cem, bakanlığa atanma sürecini şöyle aktardı: “Köşke giden DSP’li bakanlar listesinde ben Kültür Bakanı olarak bildirilmişim. Ancak Köşk’te değişmiş bu… Rivayetler muhtelif; ama sanıyorum Sayın Demirel’in tercihi olmuştu bu…” TRT müdürlüğüne atanırken Ecevit, Cem’e telefon etmişti. Şimdi yine Ecevit, Cem’i arayarak Dışişleri Bakanlığı’na atandığını bildirmişti. Bu atamaya Cem de “Şereftir sayın başkanım” diye cevap vermiştir.
Cem, 1997’den 2002’ye kadar Dışişleri Bakanlığı yaptı. Bakanlığı sonrasında Türk Dış Politikasına dair kendi tasavvurunu yansıttığı üç kitap yazdı. Bunlar; Turkey in the New Century, Türkiye, Avrupa ve Avrasya I-II’dir. Orta Doğu hakkında da bir kitap çalışması yapan Cem’in ömrü vefa etmediği için kitap tamamlanıp yayımlanamadı.
Cem, 2002-2004 yılları arasında YTP’yi kurdu. Partinin sosyal demokrat bir kimlikte olmasını isteyen Cem, Hüsamettin Özkan ve Kemal Derviş’le bir araya geldi. Parti kurulduktan sonra Kemal Derviş’in, YTP’ye desteğini çekip CHP’ye geçmesi parti içinde moralleri bozdu. Parti istenilen başarıyı gösteremeyince, YTP kapatıldı ve 2004’te CHP ile birleşti.
Cem ayrıca İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Türk Dış Politikası dersleri de verdi. 24 Ocak 2007 tarihinde vefat etti.
ESERLERİ:
Türkiye Üzerine Araştırmalar
TRT'de 500 Gün
Tarih Açısından 12 Mart
Siyaset Yazıları
Geçiş Dönemi Türkiye’si
Türkiye’de Sosyal Demokrasi: Engeller ve Çözümler
Yeni Sol, Deniz Baykal ile birlikte
Sol’daki Arayış
Sosyal Demokrasi ya da Demokratik Sosyalizm Nedir, Ne Değildir
Turkey In The New Century
Gelecek İçin Denemeler
Mevsimler
Türkiye, Avrupa, Avrasya, / Cilt-1
Avrupa'nın "Birliği" ve Türkiye
Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi
Kaynak: İsmail Cem’in Yaşamı, Yapıtları, Fikirleri, Uygulamaları ve Türk toplumsal Yaşamına Katkısı: Kamu Yönetimi Açısından Bir Araştırma, Cem Engin, Yüksek Lisans Tezi, Malatya 2009.
Türk Dış Politikasında İki Entelektüel Siyaset Adamı: İsmail Cem ve Ahmet Davutoğlu, Emrah Utku Gökçe, Doktora Tezi, İstanbul 2019.