Jorge Luis Borges
(1899 - 1986): Arjantinli şair, yazar. İsviçre’de okudu. Arjantin’de Peron düştükten sonra (1955) Millî Kütüphane müdürlüğüne tayin edildi. Bu görevdeyken görme kabiliyetini yitirdi. Asıl hikâyeleriyle tanındı. Ferdî duyguları, fantastik ve mizaha kaçan bir üslûpla işledi. Denemelerinde zamanımızın toplumunun kimliğini sorguladı.Türkçeye çevrilen başlıca eserleri: Ölüm ve Pusula, Yolları Çatallanan Bahçe, Kum Kitabı, Borges ve Ben, Brodie Raporu, Alçaklığın Evrensel Tarihi, Sonsuzluğun Tarihi, Gölgeye Övgü, Olağanüstü Masallar (A. B. Caseres ile birlikte yazdı), Don İsidro Parodi’ye Altı Bilmece (A. B. Casaras ile birlikte), Yedi Gece. Jorge Luis Borges 24 Ağustos 1899 tarihinde Buenos Aires’te doğdu. Babasının annesi İngiliz olduğu ve evde iki lisan birden konuşulduğu için daha çocukken her iki lisanı da çok güzel konuşabiliyordu. Oğluna satranç tahtasında Zeno’nun paradoksunu öğreten Jorge Guillermo Borges avukat ve psikoloji öğretmeniydi. Evlerinde Borges’in muhayyilesini sürekli olarak işgal edecek bir bahçe ve kütüphane vardı. Babasının görme yetisinin azalması üzerine, âile tedavi için I. Dünya Savaşından önce (1914) Cenevreye taşındı. Burada kaldıkları süre boyunca Borges Calvin Koleji’ne devam ederek, Lâtince, Fransızca ve Almanca öğrendi. Sembolizm akımının örneklerinden Verlaine, Rimbaud ve Mallarmé’in eserleriyle bu sırada tanıştı. Schopenhauer’a olan sevgisi ve Walt Whitman’ı keşfetmesi de Cenevrede’yken başladı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra âilesiyle birlikte İspanya’ya taşındı. Borges artık yazar olmaya karar vermişti, babasına 1870’lerde geçen bir roman yazmaya yardım ediyordu. Birkaç edebî gruba girme çalışmasından sonra, kendine akıl hocası buldu: Endülüs’lü şair Rafael Cansinos-Asséns. Onun etkisiyle kendisini "ultraistler" grubundan saymaya başladı ama kısa zamanda aidiyet hissinden sıkılarak kimseye bağlı olmadan birşeyler yapmaya çalıştı. Denemelerle ve şiirle pasifizm, anarşi, Rus devrimi gibi bâzı şeyleri övdüğü, genel düşüncelerini dile getirdiği iki kitap yazdı. Ama sonra yazdıklarından utanarak, her iki kitabı da İspanya’dan ayrılmadan önce imha etti. 1921de âilesiyle Buenos Airese geri dönmesinden sonra, babasının arkadaşı Macedonio Fernandéz’in düşüncelerinden etkilenmesi, düşüncenin yeni yollarına yönelmesine neden oldu. Fernandez’in düşünceleri Schopenhauer, Berkeley ve Hume’ün bir yansıması idi. Edebî stili ekzantrik ve düşünce tarzı karmaşıktı. Borges’e en büyük etkisi her şeye kuşkuculukla bakmasını sağlamasıdır. 1923te ilk kitabı olan Buenos Aires Tutkusu (Ferver de Buenos Aires)’i çıkardı. 1924-1933 arası Borges için oldukça heyecan verici bir zamandı. Bu dönemde pek çok yazısı ve şiiri basıldı. Luna de Enfrente 1925’te, San Martin DefteriCuaderno San Martín 1929’da basıldı. 1933-1934 yıllarında Crítica’da Alçaklığın Evrensel Tarihi(Historia universal de la infamia) yayımlandı. Bu öykü dizisi, önceden basılmış bâzı hikâyelerden alınan karakterler ve fikirler üzerine yeniden hikâye yazmakla oluşmuştu. Gerçeği ve hikâyeyi harmanladığı bu hikâyeler gerçeküstü bir otantizm taşıyorlardı. Daha sonraları bu tarz "büyülü gerçekçilik"in ilk örneklerinden sayılacaktı. Ama onun asıl kariyeri 1935’te yazdığı "Borges stili"nin ilk örneği denilen, hayâlî bir romanı eleştirdiği "Al-Motasim’e Bir Bakış" isimli öyküsüdür. 1936’da denemelerini topladığı Sonsuzluğun Tarihi Historia de la Eternidad basıldı. Bu sırada maddî sıkıntılar çekiyordu, bu nedenle 1937’de Belediye Kütühânesi’nde çalışmaya başladı. Kütüphânedeki işi hafif olan yazar, iş günlerinin kalanını klâsikleri okuyarak ve modern edebiyatın uluslar arası örneklerini İspanyolcaya çevirerek geçirmiştir. Virginia Woolfun ve William Faulknerın kitapları İspanyolcaya ilk kez bu dönemde Borges tarafından kazandırılmıştır. Yaratıcılığını kaybetmekten korkan Borges, eşşiz bir eser yazmak istedi ve Pierre Menard, Don Quixote’un Yazarı’nı kaleme aldı. Ardından da Tlön, Uqbar, Orbis Tertius geldi. Her iki hikâye Victoria Ocamponun Sur edebiyat dergisinde yayınlandı. Bunların başarısının verdiği motivasyonla Babil Kütüphanesi’nin çalışmalarına başladı. 1941’de bu öykülerin toplandığı Yolları Çatallanan Bahçe basıldı. Aynı hikâyeler toparlanarak "Artifices"e eklendi ve ve 1944’de Ficciones adıyla yeniden basıldı. 1942’de Bustos Domecq takma adı altında Adolfo Bioy Casares ile birlikte polisiye hikâyeler dizisi olan Don İsidro İçin Altı Problem’i yazdılar. Felsefe, gerçekler, fantazi ve gizemleri harmanladığı bu yeni öykülerin yanında, El Hogar’da anti-semitizmi, faşizmi ve nazizmi eşeltiren politik makaleler de yazıyordu. Bu makalelerle oldukça tanındı. 1946da Juan Peronun iktidara gelişiyle, kütüphânedeki işinden atıldı. Bu işten atılma onun için bir tür kurtuluş olmuştu, çünkü hem Arjantin’den Uruguay’a kadar pek çok yeri gezip, Budizm’den Blake’e kadar pek çok konuda seminerler veriyor, hem de iyi para kazanıyordu. Ama âilesi Peron’un baskıcı rejiminde zor günler geçirdi, annesi ve kız kardeşi hapse girdi. 1949’da ikinci önemli kısa hikâyeler kitabı Alef (El Alef) basıldı. 1955de Peron devrilince Borges hayâlindeki meslek olan Arjantin Ulusal Kütüphânesi Müdürlüğüne getirildi. Âilesinden gelen hastalık nedeniyle görme bozukluğu çeken Borges bu dönemde görme yetisini tamamen kaybetti. "Beni aynı anda hem 800,000 kitabı hem de karanlığı veren Tanrı’nın muhteşem ironisi" diyerek bu gerçeği kabûllenmiştir. (Umberto Eco unutulmaz romanı Gülün Adı’nda yer alan ana karakterlerden kör kütüphaneciyi Borges’ten esinlenerek oluşturmuştur.) 1956’da Buenos Aires Üniversitesinde İngiliz ve Amerikan edebiyatı profesörlüğüne atandı ve 12 yıl bu görevi yürüttü. 1961de Samuel Beckettle birlikte Uluslararası Yayımcılar Ödülünü (Formentor Ödülü) kazandı. Bu ödül ona gecikmiş bir uluslararası ün kazandırdı. Gözlerinin görmeyişini şiire yönelerek telâfi etmeye çalıştı. 1970’li yıllarda ABD’de çeşitli üniversitelerde dersler verdi. 1973’te Peron geri dönünce, görevinden istifa etti. Ders vererek ve yolculuk yaparak geçirdiği zamanın meyvesi 1975’te basılan toplama hikâyelerin olduğu Kum Kitabı (El libro de arena) oldu. Dünya gezilerinin sonucu ona eşlik eden Maria Kodama’nın resimlerini çektiği yazılarını ise kendi yazdığı Atlas(1984)’la sonuçlandı. Zannedilenin aksine, Nobel ödülünü alamadan 87 yaşında, 14 Haziran 1986da Cenevrede karaciğer kanserinden hayatını kaybetti. Peron surgunden gelip baskanliga secilince(1973) Borges istifasini surdu ve Milli Kutuphanelik mudurlugunden istifa etti.90 yasindaki Annesinin baskilariyla Elsa Millan ile evlendi fakat evlilikleri uzun surmedi, uc yil sonra bosaninca Borges annesinin yanina geri yerlesti ve onunla 99 yasina kadar yasadi. Annesinin vefatinden sonra Borges Maria Kodam ile dunya turuna cikti. Dunya turundan sonra ise asistani olan Maria Kodam ile evlendi. 1986 yilinda Geneva sehrinde karaciger kanseri yuzunden hayatini kaybetti. Hayati boyunca hic Nobel Odulu kazanamadi. Bazi insanlar ona bu odulun verilmeme nedenin onun politikal goruslerinden dolayi oldugunu spekulate ederler. Diktator Pinochet’den dahi odul alan Borges’ in sag goruslu oldugu bilinmektedir. Ayrica kendisi solcu Marxist goruslerden nefret etmis bir karakterdir. Nazi yillarinda Arjantinli sagcilar onun Yahudi oldugu one surduklerinde, "ben Yahudiyim" diye cevap veren Borges her Hiristiyanin zaten Isa’dan once Yahudi oldugunu soylemistir. Ailesi Arjantinin koklu ailelerinden olan Borges’ in dedesi Arjantin ic savaslarinda onemli bir general idi; bunu her zaman gururla belirtmistir.Hatta Arjantinin Colonel Suarez kenti Borges’in dedesinin arkasindan isimlendirilmistir. Borges’in eserleri uc buyuk dinden ve Buddist dininden bazi alintilar icerir. Kendisi Hiristiyandir ve bazi everlerinde de bunu acikca gosterir.