Mehmet Sait Paşa

Mehmet Sait Paşa

Yedisi II. Abdülhamit devrinde, ikisi II. Meşrutiyet Dönemi’nde olmak üzere toplam dokuz kere sadaret makamına gelen Mehmet Sait Paşa (Küçük Sait Paşa olarak da bilinir.), 1838 yılında Erzurum’da doğdu. Hariciye’de memur olan babasının adı Ali Namık Bey’di ve ailesi aslen Ankaralıydı. Erzurum’da medrese öğrenimi gören Mehmet Sait Paşa, daha sonra eğitimine İstanbul’da devam etmiş ve II. Abdülhamit’in daha şehzadeliği sırasında dikkatini çekmiştir. Böylece II. Abdülhamit’in tahta çıkışıyla beraber Mehmet Sait Paşa’nın ikbal kapıları da açılmıştır. Çok zeki ve çalışkan olması, Batı dillerine ve çağdaş bilimlere önem vermesi de bunda önemli bir rol oynamıştır. Sultan Abdülaziz ve Sultan Murat dönemlerinde çeşitli memurluklarda bulunan Mehmet Sait Paşa, II. Abdülhamit cülusu ile mabeyin başkâtipliğine getirildi. Bu görevi sırasında Kanun-i Esasi’nin hazırlanması çalışmalarına katıldı ve hatta bizzat bir anayasa taslağı kaleme aldı. Dönemin çalkantılı yapısından dolayı sık sık eleştirilere tabi tutuldu. Ancak bir süre sonra paşalığa ve vezirliğe yükseltilerek Âyan Meclisi üyesi yapıldı. Ayrıca Hazine-i Hassa nazırlığı görevini de üstlendi. Hamdi Paşa’nın sadrazamlığında dâhiliye nazırlığı da yapan Sait Paşa, Hamdi Paşa’nın yerine gelen Ahmet Vefik Paşa’nın ısrarıyla bu görevinden alındı (Böylece iki paşa arasında bir husumet meydana geldi.). Bunun üzerine II. Abdülhamit onu tekrar Hazine-i Hassa nazırlığına atadı. Kısa bir süre sonra da Âyan Meclisi reisliğine getirdi. Bu sırada, Ali Suavi’nin Çırağan Vakası olayı vuku buldu. Çırağan Vakası’ndan dolayı çevresindeki herkesten kuşkuya kapılan padişah, onu da yanından uzaklaştırıp merkezden taşraya sürdü. Sait Paşa’nın yeni görev yeri Ankara’ydı fakat bir yolunu bulup tayinini Bursa’ya aldırmıştı. Altı ay burada kaldıktan sonra da tekrar İstanbul’a döndü ve bir defa daha Hazine-i Hassa nazırı oldu. Ardından adliye nazırlığına getirildi. Adliye nazırlığı sırasında Adliye Teşkilatı Nizamnamesi’ni oluşturdu ve Osmanlı adliyesinde ilk defa savcılık kurumunu ihdas etti. Bu görevden sonra 1879 yılının Ekim ayında ilk kez sadaret makamına çıktı. 9 Haziran 1880 tarihine kadar bu makamda kaldı. Görevinden azledilmesinin üzerinden kısa bir süre geçmişti ki tekrar -eylül ayında- sadrazam oldu. İkinci sadrazamlığı, II. Abdülhamit ile Urabi Paşa hadiselerinde alınacak tedbirler hususunda anlaşmazlığa düştüğü için 2 Mayıs 1882’de son buldu. Ancak bu yılın temmuz ayında yeniden sadarete getirildi. Bu üçüncü sadrazamlığında İngilizlerin Mısır’ı işgalini sonlandırmak için çaba gösterdi. Abdülhamit ile -Kanun-i Esasi hususunda- tekrar anlaşmazlığa düşen Sait Paşa, istifa etmek istediyse de istifası kabul görmedi ancak aralık ayının başında yeniden görevinden azledildi. Ne var ki birkaç gün sonra II. Abdülhamit onu tekrar sadrazam yaptı. Bu dördüncü sadrazamlığı da iki yıl yirmi üç gün devam etti. Padişah ile tekrar anlaşmazlığa düştüğünden 25 Eylül 1885’te sadaretten alındı. Yerine Kıbrıslı Kâmil Paşa getirildi. Sait Paşa bundan sonra 10 yıl boyunca hiçbir resmî görevde bulunmadı. Ancak 1895 yılında beşinci kez sadrazamlığa atandı. Bu sadrazamlığı çok kısa sürdü; Ermenilerin çıkardığı olayları önleyemediği için aynı yılın ekim ayında görevinden uzaklaştırıldı. Yine de II. Abdülhamit onu yeniden sadaret makamına atamak istiyor ancak Sait Paşa bundan geri duruyordu. Bunun üzerine padişah ona danışmanlık görevini önerdi. Böyle bir görev Osmanlı geleneğinde yoktu; bu yüzden Sait Paşa korkuya kapılarak İngiltere Elçiliğine sığındı. Bu olay padişahı telaşa düşürdü ve türlü pazarlıklardan sonra Sait Paşa yurt dışına çıkmaktan vazgeçirilip evine döndü. Ancak padişah tarafından sıkı bir göz hapsine tabi tutuldu. Yine de II. Abdülhamit tarafından sık sık sadrazamlık teklifleri alıyordu. Sait Paşa bu teklifleri geri çevirse de sonunda kabul edip Kasım 1901’de altıncı defa sadrazamlık görevine getirildi. Bu sadrazamlığında devletin kötü olan mali durumunu düzeltti. Ancak başarıları yüzünden bazı kimselerin husumetini kazandı ve istifasını sundu. İstifası kabul görmese de ısrarlı tavırları yüzünden Ocak 1903’te görevinden azledildi ve tekrar padişahın göz hapsinde yaşamaya başladı. Ancak İttihat ve Terakki’nin sebep olduğu olaylar ve Meşrutiyet’in ilanı hususundaki baskılar artınca Sultan Abdülhamit onu uzun bir aradan sonra tekrar sadrazamlık görevine getirdi (22 Temmuz 1908). Göreve gelişinden iki gün sonra II. Meşrutiyet ilan edildi. İttihat ve Terakki’nin baskıları, padişahın kuşkuları yüzünden Sait Paşa, Ağustos 1908’de istifa etti. Sait Paşa bu sefer yeniden açılan Âyan Meclisinin reisliğine getirildi. Bu sırada 31 Mart Olayı meydana geldi ve Hareket Ordusu’nun yanında yer alan paşa, Mahmut Şevket Paşa’nın isteğiyle kurulan Meclis-i Millî’nin başkanlığını üstlendi. Bu meclisin aldığı ilk karar ise II. Abdülhamit’i tahttan indirmek oldu. Trablusgarp Savaşı’nın patlak verdiği sıralarda Sait Paşa tekrar sadrazamlık görevine getirildi. (30 Eylül 1911). Bu, sekizinci sadrazamlığıydı. Paşa, bu sadrazamlık görevinden de 30 Aralık’ta istifa etti. Ancak iki gün sonra yeniden eski makamına dönerek dokuzuncu defa sadarete geldi. Bu son sadrazamlığı da Temmuz 1912’de istifa etmesiyle son buldu. Bununla birlikte 1 Mart 1914’te Nişantaşı’ndaki evinde ölünceye kadar Âyan Meclisi üyesi olarak kaldı. Türlü resmî görevlerde ve birçok defa sadrazamlık görevinde bulunan Mehmet Sait Paşa kendini geliştirmiş, zeki ve hem yazılı hem de sözlü çok sağlam bir ifade gücüne sahip bir şahsiyetti. Bunun yanında vehimli ve ihtiyata aşırı düşkün biriydi. Onu devlet adamlığının yanı sıra bir fikir adamı olarak da görmek mümkündür. Bu özelliğini yazdığı türlü eserlerde ön plana çıkmıştır. Bu özellikleriyle Tük eğitimine ve adli hayatına da katkıları olmuştur. Ailesine de çok düşkün olduğu bilinmektedir. Kabri Eyüp’tedir.