Mete İnselel
2 Aralık 1938 tarihinde, Artvin’de doğdu. Şarkıcı Müfide İnselel’in babasıdır.
Oyuncu olma isteği öğrencilik yıllarında başladı. İktisadi ve Ticari İlimler Akademisini geride bırakarak tiyatroya yöneldi. Ferhan Şensoy’la birlikte Anya Manya Kumpanya Tiyatrosu’nda çalıştı. 1974 yapımı “100 Lira ile Evlenilmez” filmiyle sinema oyunculuğuna geçti. “Sabun köpüğü” olarak etiketlenen hafif filmlerde yardımcı erkek oyuncu olarak yer aldı ve saf, aptal adam rollerini canlandırdı. Geçim derdi sebebiyle müstehcen filmlerde de göründü.
İyi kalpli olmasıyla tanındı; bonolarının ödenmemesine rağmen cüzdanındaki çeki, hasta çocukları olduğunu bildiği bir kaporta ustasına verdi. Soğuk bir kış günü, üzerindeki paltosunu çıkarıp titreyerek sokakta dolaşan bir adama giydirdi.
15 Mayıs 1981 tarihinde vefat etti.
50’ye yakın filmde rol aldı. Bazıları şunlardır:
Hop Dedik Kazım (1974)
Salako (1974)
Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz (1974)
Hababam Git Hababam Gel (1975)
Çilli Yavrum Çilli (1975)
Pembe Panter (1975)
Saffet Beni Affet (1976)
Yeşilçam Sokağı (1977)
Deliler Koğuşu (1981)
Haldun Taner’in gözünden Mete İnselel: “Mete İnselel direndi. İstanbul’da çeşitli özel tiyatrolarda, usta oyuncuların yamacında küçük roller aldı. Hepsinden bir şeyler öğrendi. Sonra sonra sahne sempatisi, konuşma tarzı, tipi ve candanlığı ile daha önemli rollere yöneldi. ‘Kanlı Nigar’daki ‘imam’ rolü ile kendini İstanbul halkına kabul ettirdi. Sonra film çarkına kapıldı, popüler bir aktör olup çıktı.”
Sadık Şendil’in gözünden Mete İnselel: “Ecel, Mete’yi genç yaşında almasaydı; ellililere, altmışlara gelebilseydi emimim ki Hazım Bey gibi, Büyük Behzat Bey gibi, en büyüklerin mertebesine erişecekti…”
Yılmaz Gruda’nın gözünden Mete İnselel: “Bir büyük usta idi, değeri bilinmeyen... Olması gereken yerde değil idi. Amma yine ki pes etmedi. Küsmedi. Gücü yettiğince oyunlar da sahneledi. Öğrenciler, giderek ustalar da yetiştirdi. Feyz aldığım, ışıklar aldığım hoca idi, dost idi.”
Oya Akkartal’ın gözünden Mete İnselel: “Üç Maymun Kabare’yi kapatmış, ben de bankacılık mesleğine dönmüştüm. Rahmetli Mete, Ferhan Şensoy ile birlikte ‘Anya Manya Kumpanya’ adlı tiyatrosunu kurmuştu. Benden oynayacakları ‘İddi Amin Lavantadan Avanta’ oyununun müziklerini yapmamı rica etti. Besteleri yaptığım gibi, her oyunda onları çaldım. Tiyatroda son oyunlarda şaka yapmak mübahtır, affedilir. Bir sahnede Uganda Başkanı İdi Amin sahnenin önünde nutuk atıyor, arkada oturan halk da onu izliyordu. Sahne arkasında bulduğum siyah bir çarşafa büründüm, sadece gözlerim açıktaydı. Sahneye fırladım. Bankta oturanların etrafında dönmeye, arada bir sağdan soldan oturanları itekleyerek kendime yer açmaya çalışıp onları yere düşürmeye başladım. Hepsi kahkahadan kırılıyor fakat oyunu sürdürmeye çalışıyordu, seyirci de durumun komikliği nedeniyle gülmekten kırılıyordu. Bir tek Mete, yüzü seyirciye dönük ciddi ciddi nutuk atmaya devam ediyordu. Sonunda dayanamayıp arkasına döndü ve artık sahne koptu, alkışlarla ışık söndürdük. Çok güzel hatıralarımız vardı Mete ile. Üç Maymun’da ‘Şehvet Kurbanı Şevket’ oyununda oynarken -o Süleyman Demirel’i canlandırırken- son oyunda herkesten habersiz piyanodan kalkmış, sahne arkasına geçerek Nazmiye Demirel kılığına girmiş ve aniden ‘Süleyman neredesin?’ diye yalın ayak sahneyi bir uçtan öbür uca geçivermiştim. Seyirci kahkahaya boğulmuş, Mete donup kalmıştı. Özlemler giderek artarken hatıralar da giderek kıymetleniyor.”