Musa Carullah Birgiyev

Musa Carullah Birgiyev

24 Eylül 1874 tarihinde Rostov yakınlarında bulunan Novoçerkassk’te dünyaya geldi. Don Nehri kıyısındaki Rostov şehrine sonradan yerleşen bir ailenin çocuğuydu. Babası, zengin bir köylüydü. Dedesi ise Devlikamoğulları soyundan gelen Abdülkerim Efendi adında zengin bir adamdı. Annesi Fatıma Hanım’dı. Ağabeyinin adı Muhammed Zâhir’di. Kayınpederinden dinî dersler alan Molla Cârullah, Arapça ve Farsça öğrendi. Rostov’da imam vekilliği yaptı ve sonra da ticaretle uğraşmaya başladı. Aniden gelişen bir hastalıktan ötürü genç yaşta babası vefat etti. Ağabeyi Muhammed Zâhir ve Musa’nın eğitimleriyle anneleri olan Fatıma Hanım ilgilenmek zorunda kaldı. Öncelikle medresedeki müfredat çerçevesinde okutulan kitapları işledikten sonra eğitimlerini daha iyi bir seviyeye taşıyabilmeleri için Rusça da öğrenmelerini istedi. Müslüman’ın az olduğu, canlı bir ticaret hayatının yaşandığı Rostov’da eğitim veren teknik bir okulda eğitim gördü. 1888 senesinde on üç yaşlarında iken Kazan’a giderek Göl Boyu Medresesi’ne kaydoldu. İki buçuk yıl bu medresede eğitim aldı. 1895’te Mâverâünnehir’e geçti. Buhara medreselerinde dört yıl kaldı ve bu sürede Kur’an’ı hıfz ederek Arapça, Farsça ve diğer İslami ilimlere yönelik eğitim gördü. Fıkıh ve felsefe, riyaziye dersleri de aldı. Sonrasında İstanbul’da Mühendis Mektebi’ni okumak istedi ancak hemşehrisi Musa Akyiğit’in tavsiyesiyle bu fikrinden vazgeçip İslami ilimlere yöneldi. İstanbul’dan, Kahire’ye geçip, orada üç yıl kalarak el-Ezher Üniversitesinde fıkıh ve hadis dersleri okudu. Burada mushaflar ve Kur’an tarihi ile ilgili çalışmalar yaptı. Daha sonra bulunduğu Mekke ve Medine’de hadis ve fıkıh araştırmalarına iki yıl devam etti. Hicaz’dan Hindistan’ın Diyûbend şehrine gitti ve altı ay süreyle orada kaldı. Sonra oradan Şam ve Beyrut’a geçti. Bu seyahatleri sırasında Arapça ve Farsçasını geliştirdi, eğitim sisteminin ezbere dayalı bir şekilde yürütülmesine karşı İslamî ilimlerde yeni düzenlemeler yapılması gerektiğine yönelik fikirlerden etkilendi. Rostov’a 1904 yılında döndü. Çistay’da Şeyh Zakir Efendi’nin kızı Esma Aliye Hanım ile 1905 yılında evlendi ve bu evliliklerinden sekiz çocukları oldu. Çocuklarının ikisi bebekken öldü. Misafir öğrenci olarak devam ettiği Petersburg Üniversitesi Hukuk Fakültesinde iken Ülfet, et-Tilmîz, el-Islâh ve el-Asrü’l-cedîd isimli gazete ve dergilerde Rusya’da yaşayan Müslümanların siyasi faaliyetleri, insan hakları, mektep ve medreselerin ıslahı vb. gibi konularda yazılar kaleme aldı. Kaleme aldığı bu yazılar, Rusya Müslümanlarının fikrî uyanışını hızlandırmıştır. Türk asıllı Rus aydınlarının 1905’te başlattığı siyasi hareketlere aktif olarak katıldı. Ocak 1906 tarihinde yapılan II. kongrede başkâtip oldu. Ağustos 1906’daki III. kongrede ise bu teşkilatın merkez komitesine seçildi. 

Eğitimin ıslahatı üzerine yoğunlaşan Musa Cârullah, Ebu’l Alâ el-Ma’arrî’nin el-Lüzûmiyyât adlı eserini şimdiki ve sonra gelecek olan genç insanlara yararlı olabilmek adına tercüme etti, ayrıca Edebiyat-ı Arabiye ve Kitabü’ş Şatı-biyye adlı eserleri Arap edebiyatı tercümelerine giriş olmak üzere yayınladı.

Orenburg’a 1909 yılı sonunda taşınarak orada bulanan Hüseyniye Medresesi’nde hoca oldu. Şûra dergisinde yayımlanan Rahmet-i İlâhiyye adlı makalesi dolayısıyla kadimci, gelenekselci muhafazakâr din adamlarının tepkilerini üzerine çekti. 1910’da bu medresedeki görevini bırakarak Petersburg’a geri döndü. Hazırlığını 1912’de bitirdiği Tatarca Kur’an tercümesini de bastıramadı. 1913 yılında Petersburg’da kurduğu Emanet matbaasında Muhammed Ayaz İshakî İdilli ile beraber İl isimli bir gazete çıkarmaya başladı.

1917’de yapılan V. Umumi Rusya Müslümanları Kongresi’nde, Rusya’da ikamet eden Müslümanların dinî ve millî özgürlüklerinin karşılanmasıyla ilgili nasihatlerde bulunarak, erkek-kadın eşitliğinin savunulduğu bir rapor sundu. 1918 de Petersburg’da çıkardığı el-Minber dergiyi belli bir süre sonra kapatmak zorunda bırakıldı.

Yurtlarından sürülerek Moskova’ya gelen Hint Müslümanlarına destek olmak için çaba gösterdi. 1920’deki Bolşevik işgali sonrası Buhara’ya giden ve orada kültürel bir yıkım yaşandığına şahit olan Cârullah, 1921’de Sovyetler karşıtı eylemlerde bulunmak suçuyla Taşkent’te tutuklandı ve on bir ay hapis yattı. Sonra Leningrad’a dönerek orada bulunan büyük camide imamlık yaptı. Berlin’de yayımladığı İslam Milletlerine adlı eserinden dolayı 1923’te üç ay süreyle yeniden tutuklandı, daha sonra üç yıl süreyle Moskova’ya sürgün edildi. 1925 yılında Kırım’daki İslam âlimleri ile ilmî toplantılar yaptı ve Müskirat kitabını kaleme aldı.

Ailesinin zor şartlarda olmasına rağmen, Müslüman din âlimlerine karşı baskının artması ve düşüncelerini daha rahat ifade edebilmek için 1930 yılı sonunda ülkesini terk etmek zorunda bırakıldı. Önce Kaşgar’a, daha sonra Afganistan ve Hindistan’ın Bombay şehrine, oradan da Mısır’a gitti. 1932’de düzenlenen I. Türk Tarihi Kongresi’ne katılarak aynı yıl Finlandiya’ya gitmeye karar verdi. 1933 senesinde ise gittiği Berlin’de Arap harfli bir matbaa kurdu ve eserlerini burada basmaya başladı. Bir süre sonra matbaasını kapatarak 1934 yılında Finlandiya’ya, oradan da İran’a geçti. Burada Şiîlik ve kaynakları üzerine yoğun çalışmalarda bulundu. Irak ve İran’daki izlenimlerinden sonra yazmış olduğu dört eseri olan; El-Veşî’a fî Nakdi Akâidi’ş-Şî’a, Ni-zâmu’t-Takvîm fi’l- İslam, Nizâmü’n-Nesî İnde’l-Arab ve Eyyâm-ü Hayati’n-Nebî’yi neşretti. 1937 yılında Mısır’dan Hindistan’a ve oradan Japonya’ya, Çin’e, Cava ve Sumatra’ya gitti. 1938 sonuna kadar da Tokyo’da kalan Cârullah, 1939’da Japonya’dan ayrılıp tekrar Hindistan’a gitti. İngilizler tarafından Hindistan’ın Peşaver kentinde, Japon taraftarı olması gerekçesiyle tutuklandı. Bir buçuk iki yıl hapis yattıktan sonra Bopal’de gözetim altında bulundurulmak şartıyla serbest bırakıldı. İlmî faaliyetlerine hiç ara vermediğinden 1944-1946 yılları arasında on eser yayımladı. Hastalığı sebebiyle 1947’de Kahire’ye ve oradan İstanbul’a geçerek Gureba Hastanesinde bir süre tedavi gördü. İstanbul’un havası kendisine iyi gelmediğinden, Türk vatandaşlığı olmasına rağmen Kahire’ye geri döndü. Musa Cârullah, uzun yıllar ayrı kaldığı ailesi ile bir araya gelemeden 25 Ekim 1949’da Kahire’de öldü ve Afîfî’deki Hidîviyye Mezarlığı’na defnedildi.

İlmi Kişiliği 

Kursavî, Mercânî ve Rızâeddin b. Fahreddin gibi âlimlerin etkilediği Musa Cârullah Rusya Müslümanları arasında ıslah ve reform hareketinin öncüsü oldu. Görüşlerinde selefi ve tasavvufi unsurlara da rastlanmakla birlikte, yenileşme fikrine açık, ictihadın gerekli olduğuna inanan ve birilerini taklit etmeye açıkça karşı olduğunu savunan Cârullah, bütün bunlara rağmen İslamiyet’in reforma ihtiyacı bulunmadığını vurguladı. Problemlerin Müslümanların toplumsal, dinî ve siyasi anlayışlarından kaynaklandığını belirten Cârullah, Kur’an’ın sunduğu çözümün ise bizi biz yapan bütün değerlerimizi Kur’an’ın öğretilerine teslim etmekten geçtiğini vurguladı. Musa Cârullah’a göre Rusya Müslümanlarının en öncelikli olarak yapması gereken şeyin mektep ve medreselerin reforme edilmesi, siyasi, içtimai ve iktisadi yapıdaki var olan sorunların çözüme kavuşturulmasıydı. Öğrencilere, dinî ilimlerden uzak gördüğü medreselerde okutulan kelam, mantık vb. derslerin öncelenip sadece bu eğitimin verilmesiyle Kur’an’daki sosyal yönün ihmal edildiğini savunarak medreselerde uygulanan müfredatın hadis, tefsir, tarih, tabii ilimler, matematik gibi derslerden oluşarak bu derslerin okutulmasının gerektiğini vurguladı. Sosyal hayattan uzak ve modern ilimler yönünden eksik olarak yapılan eğitimin yanlış olduğunu belirten Musa Cârullah, ne Kadimciler ne de Cedidcilerin fikirlerine katılmamış, onlara karşı çıktı. Musa Cârullah içtihat serbestliğinin ortadan kalkmasıyla fikri tembellik ve taklidin çok yaygınlaştığını ve bunun da İslam dünyasındaki gerilemenin ana sebebi olduğunu belirtti. Cârullah’a göre taklidin kötü bir bidat olarak İslam düşüncesinde kökleştiği bir gerçekti. Ona göre Kur’an’a tamamen aykırı olan taklidin, vacip olduğunu savunan bazı anlayışlar da bulunmaktaydı. Onun en fazla düşündüğü ve fikir ürettiği meselelerden birisi de İslam dünyasının geri kalış sebepleriydi. Cârullah’a göre babadan oğla taklit yolu ve nakil olarak gelen, kelimelerin tasdiki olan ve sadece dilde kalıp, insanın kalbine canlılık vermeyen hiçbir inanç din olamazdı. Bu sebeple de İslam hukuku çalışmalarına büyük önem vermiş; bu nedenle taklitten fıkıhçıların, İslam akidesine felsefenin ve yabancı fikirlerin girmesinden ise kelamcıların sorumluğu olduğunu söyledi. Mezhep taassubuna tepki göstererek aklın İslamiyet’te çok önemli bir yeri olduğunu, bundan ötürü de çeşitli mezheplerin ortaya çıktığını ancak daha sonraki ilim ehlinin tavrı yüzünden bu fikrî serbestliğin yok olduğunu savundu. Ona göre Kelam ilmi Müslümanların zihinlerini boş yere işgal etmiş, bu dinin sade ve saf olan akidesini anlaşılmaz duruma getirmişti. Cârullah’a göre, Kur’an-ı Kerim’i ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in din ile ilgili uygulamalarını Selef’in daha iyi biliyor olması sebebiyle de onları örnek almak en doğru yoldu. Buna karşılık Cârullah, tasavvufa değer verirdi, akılla birlikte keşfin de olduğunu kabul ederdi ve bunun bir aklî bakış açısı olduğunu, tasavvufun hoşgörü ve düşünce özgürlüğüne olumlu katkı sağaldığını kabul ederdi. Kadınlara eğitim hakkının verilmemesi ve sosyal hayatın dışında tutulmalarını şiddetle eleştiren Cârullah, İslam’ın ilk yıllarında kadına verilen değerin tekrar hayata geçirilmesi için onların eğitimlerine önem verilmesi ve ayrıca hukuki haklarının da sağlanması gerektiğini belirtti. Dinler tarihi tartışmaları hakkında da konuşurken, dinlere hak batıl demenin yerine her dine saygı göstermenin gerektiğine inandı. Bundan dolayı da Rahmeti İlâhiye Burhanları adlı eserinde ahirette daimi azabın sonsuz olamayacağını ve bunun ilahi rahmete uygun olmayacağını ve ayrıca Allah’ın herkesi affedeceğini söyledi. Bu görüşe Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi şiddetle karşı çıktı ve onu Yeni İslam Müctehidlerinin Kıymet-i İlmiyyesi adlı eserinde eleştirdi. Mustafa Sabri ise Musa Cârullah’ı yenilikçi olarak tanımlayarak her şeyi Batılılar’dan alan reformcularla aynı kefede tutulmaması gerektiğini belirtti. Onun Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber (s.a.v.) hakkında çok edepli, seviyeli bir dil kullandığını da söyledi.

20. yüzyıl sonlarına doğru Musa Cârullah’la ilgili hem Tataristan hem de Türkiye’de hakkında araştırmalar, çeşitli bilimsel toplantılar, kongre vb. kültürel etkinlikler yapıldı. Hakkında eserler yazılmaya başlanan Musa Cârullah’ın fikirleri çeşitli sempozyumlarda tartışma konusu da oldu.

Türkiye’de Musa Cârullah’la ilgili Ahmet Kanlıdere, Mehmet Görmez, İbrahim Maraş ve bunların dışında birçok akademisyen bilimsel çalışma yaptı. Ölümünün 50. yılı nedeniyle 1999 yılında Türkiye Diyanet Vakfı ve Ahmet Yesevi Üniversitesi I. Uluslararası Musa Cârullah Bigiyef Sempozyumu’nu da düzenledi.

Eserleri 

1. Târîhu’l-Kur’an ve’l-Mesâhif: 1905 tarihinde Petersburg’da basılmıştır. 

2. Umum Rusya Müslümanlarının III. Resmî Nedveler: 1906 tarihinde Kazan’da basılmıştır. 

3. Rusya Müslümanları İttifakının Programı, 1906 tarihinde Petersburg’da basılmıştır. 

4. Edebiyyât-ı Arabiyye ile Ulûm-i İslâmiyye: Kazan’da basılan bu eser, medreselerin ıslahı hakkında olup buralarda okutulan dersler ve usûl-i kadîmin niteliği konusunda bilgi içerir. 

5. Tashîh-i Resm-i Hatt-ı Kur’an: 1909 tarihinde Kazan’da basılan bu eser, Kur’an’lardaki baskı hatalarının düzeltilmesini içerir. 

6. Şeriat Niçin Rü’yeti İtibar Etmiş? 1909 tarihinde Kazan’da basılmıştır. 

7. Kavâid-i Fıkhiyye: 1910 tarihinde Kazan’da basılan eser, 201 maddelik fıkhî kurallar listesidir. 

8. Rahmet-i İlâhiyye Bürhanları: 1911 tarihinde Orenburg’da basılmıştır.

9. İnsanların Akîde-i İlâhiyyelerine Bir Nazar: 1911 tarihinde Orenburg’da basılan bu eser, Rahmet-i İlâhiyye adlı eserini yapılan eleştiriler üzerine kaleme almıştır. 

10. Uzun Günlerde Rûze: 1911 tarihinde Kazan’da basılan bu eser, Hz. Âdem’in yaratılışı, Zülkarneyn, kuzey bölgelerinde namaz ve oruç, ayrıca ictihad, akıl hürriyeti, taklidin zararları, kıyas ve nesih meselelerini içermektedir. 

11. Halk Nazarına Bir Nice Mesele: 1912 tarihinde Kazan’da basılan bu eser, iman ve amel ilişkisi, İslâm dünyasının gerileme nedenleri, Kur’an tercümesi vb. konularla alakalıdır.

12. Büyük Mevzularda Ufak Fikirler: 1914 tarihinde Petersburg’da basılan bu eser, Ziyâeddin Kemâlî’nin Ufa’da 1913 senesinde basılan Dînî Tedbirler adlı eserini ve tasavvufa aykırı görüşlerini eleştiren bir çalışmadır.

13. Mülâhaza: Petersburg’da 1914 tarihinde basılan bu eserinde, Rızâeddin b. Fahreddin’in Dinî, İçtimâî Meseleler adlı kitabını eleştirmekte ve ayrıca borç ve ribâ konularına değinmektedir.

14. Islâhat Esasları: Petersburg’da 1915 tarihinde basılan bu eser, Rusya Müslümanlarının 1904 yılından sonra ortaya çıkan siyasî hareketleri konusunu içermektedir. 

15. Zekât: 1916 tarihinde Petersburg’da basılan bu eser, Şûra dergisindeki makalelerinden oluşmakta, faiz, ribâ ve bankayla ilgili konuları ele almaktadır. 16. Şeriat Esasları: 1917 tarihinde Petersburg’da basılan bu eser, mezheplerin ortaya çıkışı, ictihad meselesi, Fıkıh usulü, kadın hakları ve tesettüre dair konulardan oluşmaktadır.

17. Müskirat Meseleleri: 1927 tarihinde İstanbul’da basılmıştır.

18. Kur’an-ı Kerîm Âyet-i Kerîmelerinin Mûciz İfadelerine Göre Ye’cûc: 1933 tarihinde Berlin’de basılmıştır. 

19. Hâtun: 1933 tarihinde Berlin’de basılan bu eser, tesettür, çok evlilik, kadın erkek eşitliği, talak, kadınların şahitliği ve mirastaki haklarıyla ilgili bir çalışmadır. Eserde geleneksel yaklaşımlar eleştirilmektedir.

20. el-Veşîʿa fî Nakziʿ Akâʾidi’ş-Şîʿa: 1935 tarihinde Kahire’de basılmıştır.

21. Sahîfetü’l-Ferâʾiz: 1944 tarihinde Bhopal’da basılmıştır. 

22. Sarfü’l-Kurʾâni’l-Kerîm: 1944 tarihinde Bhopal’da basılmıştır.

23. Hurûfü Evâʾili’s-Süver: 1944 tarihinde Bhopal’da basılmıştır.

24. Tertîbü’s-Süveri’l-Kerîme ve Tenâsübühâ fi’n-Nüzûl ve fi’l-Mesâhif: 1944 tarihinde Bhopal’da basılmıştır.

25. Kitâbü’s-Sünne: 1945 tarihinde Bhopal’da basılan bu eserini, Hint alt kıtasında Kur’aniyyûn diye maruf olan, hadisleri aslî kaynak olarak kabul etmeyen din âlimlerinin görüşlerine reddiye olarak kaleme almıştır.

26. Eyyâmü Hayâti’nNebî, Nizâmü’t-Takvîm fi’l-İslam ve Nizâmü’n-Nesîʾ ʿinde’l-ʿArab

Kaynak: Zeki Kotan, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı 19. Yüzyılda Kur’ân Tarihi Çalışmaları: Musa Cârullah Ve Ahmet Cevdet Örneği Yüksek Lisans Tezi, 2020.