Mustafa Miyasoğlu
1946 yılında Kayseri’de doğdu. Bazı yayınlarında Semih Güngör takma adını kullandı. Kayseri M.Karamancı İlkokulu (1967), Kayseri Akşam Lisesi (1967), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (1973) mezunu. Öğrencilik yıllarında Kayseri Ana Tamir Fabri- kası’nda teknisyenlik yaptı, MTTB’nin Basın-Yayın Müdürlüğü’nde (1968) ve Kubbealtı Cemiyeti’nin sözlük işlerinde (1972) çalıştı. Üniversite öğrenimini tamamladıktan sonra İzmit (1974-78) ve İstanbul (1978-81) liselerinde edebiyat öğretmeni; Mimar Sinan Üniversitesi’nde (1985-88) Türk Dili Okutmanı olarak görev yaptı. 1988-92 yılları arasında, YÖK ve Millî Eğitim Bakanlığı’nın görevlendirmesiyle, Pakistan’ın İslamabad şehrindeki Modem Diller Enstitüsü’nde yardımcı profesör unvanıyla yabancılara Türkçe öğretti. Yurda dönüşünde aynı üniversitedeki görevini sürdürürken, 1996-98 arasında, Şehir Tiyatroları Repertuar Kurulu’nda çalıştı. 1998 yılında, edebî çalışmalarına yoğunlaşmak üniversitedeki görevinden emekliye ayrıldı. Emekli olduktan sonra bir süre Tuzla Belediyesi Kültür Danışmanlığı (1998-2000) hizmeti verdi.
İlk ürünleri 1966’da Filiz dergisinde (Kayseri) yer aldı. Daha sonra şiir ve yazılarını Milli Gençlik (1968-69), Tohum (1969-70), Hisar (1970-80), Türk Edebiyatı (1972-), Edebiyat (1972-75), Mavera (1975-80), Yeni Sanat (1974-75), Sedir (1980-), Millî Gazete (1973-), Yeni Devir (1977-85), Türkiye (1985) dergi ve gazetelerinde yayımladı. Umut Suları adlı oyunu 1973 yılında MTTB Tiyatrosu’nda sahnelendi. 1975’de Kaybolmuş Günler adlı romanı, 1981 ’de Hicret Destanı adlı şiir kitabıyla Türkiye Millî Kültür Vakfı Armağanı’nı, Dönemeç romanıyla 1980’de, Bir Aşk Serüveni adlı eseriyle de 1995’te Türkiye Yazarlar Birliği’nin Yılın Romancısı ödüllerini kazandı. Ayrıca İ.Ü.Edebiyat Fakültesi’nin yarışmalarında çeşitli ödüller aldı. Edebî eserleri üzerine pek çok üniversitede tez yapıldı, bazıları da yabancı dillere çevrilerek yayımlandı. Ahmet Mithat Efendi’nin aynı adlı romanından oyunlaştırdığı Çengi adlı oyunu 2003’te İstanbul Şehir Tiyatroları Gaziosmanpaşa Sahnesi’nde Naşit Özcan yönetiminde oynandı.
İlk şiirlerinde korkuyu, yalnızlığı, imkânsız aşkı ve büyük şehirlerde tedirginliğe düşen insanımızın temel değerleriyle tarih özlemini dile getirdi. Daha sonra, edebiyat geleneğimizin motifleriyle çağdaş insanın iç dünyasındaki kırılmalara ve bunların doğurduğu hüzünlere şiirlerinde yer verdi. Romanlarında yaşadığımız dönemdeki acıları derinliğine hisseden gençleri ve kuşak çatışmalarını ele aldı; aşk duygusunu, kimlik bunalımını, şehir kültürüne yansıyan sosyal değişimi ve geleneksel yapısı parçalanan ailelerin toparlanma çabalarıyla bir tarih şuurunun doğurduğu sorumluluğu konu edindi. Anadolu insanının büyük şehirde tutunma çabasını eserlerinin eksenine oturttu.
"Mustafa Miyasoğlu, son yıllarda kendisini daha ziyade romana ve romanlara vermek yolundadır. Aynı şekilde romana ağırlık vermesi, hikâyeden kopması değil belki, ama yavaş yavaş bu türü ihmal etmesi sonucunu da doğurmuyor değil. Güzel Ölüm’ü okuyunca anlıyorsunuz ki, yazarın zihni sürekli romanlarla, roman mevzularıyla yüklüdür. Miyasoğlu ister istemez günlük meşgalelerini, edebî telâkkilerini, tasarılarını, daha doğrusu kendi dünyasını, romanlarına açıktan açığa yansıt¬maktan geri kalmıyor. Hep bu tür mevzularla yüklüdür." (Necmettin Turinay).
"Mustafa Miyasoğlu üzerine yazanların neredeyse tümünün vurguladığı noktalar, onun çok yönlü ve velût olduğudur. Tabii ki ortadaki eserler ve bunların türleri bu hükmü tartışılmaz kılıyor. Miyasoğlu’nun lise yıllarında okuduğunu söylediği Necip Fazıl ve üniversite yıllarında tanıdığını belirttiği Tanpınar da böyledirler. Onlar da değişik türlerde eserler verirler ve çok verimlidirler. Bu, belki de "komple sanatçı" olma arzusunun bir tezahürüdür. Ne var ki bu çok yönlülüğü bir dağınıklık olarak da algılamamak gerekir. Dikkatli bir bakış Miyasoğlu’nun şiirleri, deneme ve romanları arasında bir bağıntıyı ortaya çıkarır. O, şiir, roman, hikaye gibi edebi türlerde eserler verirken deneme ve incelemeleriyle de bir bakıma yaptığını tartışıyor; kaynaklarını irdeleyerek okuyucusuyla paylaşıyor." (A. Vahap Akbaş)
1 Ağustos 2013 tarihinde İstanbul’da vefat etti.
ESERLERİ:
ŞİİR: Rüya Çağrısı (1973), Devran (1978), Hicret Destanı (1981, Dr. Muhammed Harb tarafından "Melhametü Hicre" adıyla Arapça’ya çevrilip El Belağ dergisinde 1981 ’de yayımlandı), Şiirler (üç kitap birarada, 1983), Bir Gülü Andıkça (1997).
HİKÂYE: (1976, yeni baskısı Pancur adıyla 1998), Devrim Otomobili (2003).
ROMAN: Kaybolmuş Günler (1975), Dönemeç (1980), Güzel Ölüm (1982), Bir Aşk Serüveni (1995), Yollar ve Tozler (2002, Masud Akhtar Shaikh tarafından "Roads and Footprints" adıyla 2003 yılında İngilizceye çevrilip Konya’da yayımlandı).
DENEME: Edebiyat Geleneği (1975), Devlet ve Zihniyet (1980), Muhacir (1981), Roman Düşüncesi ve Türk Romanı (1998), Kültür Hayatımız (1999), Edebiyat Sohbetleri (2003).
İNCELEME: Dede Korkut Kitabı (1984), Necip Fazıl Kısakürek (1985), Asaf Hâlet Çelebi (1986), Ziya Osman Saba (1987), Haldun Taner (1988).
KONUŞMA: Sanat ve Edebiyat Konuşmaları (1999).
ANTOLOJİ-YILLIK: Çağdaş İslâmî Şiirler Antolojisi (1988), Suffe Kiiltür-Sanat Yıllığı (5 cilt, 1982-88), Necip Fazıl Armağanı (1996), Gül Şiirleri Antolojisi
(1999).
OYUN: Umut Suları (1973’de MTTB Tiyatrosu’nda sahnelendi, ama basılmadı. Telefon adlı radyo oyunu Yeni Sanat dergisinde yayımlandı: Şubat 1974). Ahmet Mithat Efendi’nin Çengi adlı romanım Dâniş Çelebi ve Çengi Sümbül adıyla sahneye uyarladı (1999 ve Şehir Tiyatrola- rı’nda sahnelendi).
SADELEŞTİRME: Çengi (Ahmet Mithat Efendi’den, 1997).
GEZİ: Zügüdar - Babil’den Tac Mahal’e Gezi Notları (2002).
DERLEME: Suffe Kültür Sanat Yıllığı (5 cilt, 1982-88), Çağdaş İslâmî Şiirler Antolojisi (1988), Necip Fazıl Armağanı (1996), Gül Şiirleri Antolojisi (1999).