Naîmâ
1655’te Halep’te doğdu. Asıl adı Mustafa olup mahlası Na’îm’dir. Şiirlerinde genellikle Na’îm mahlasını kullanmakla beraber, Divan şiirinde çoğu zaman rastlanılan Farsça ünlem ekiyle Naîmâ şeklinde kullandığı da görülmektedir. Yeniçeri ocağında yetişen ve yeniçeri serdarlığına kadar yükselmiş olan dedesi Küçük Ali Ağa ve babası Mehmed Ağa, Halep’in etkili kişilerindendi.
İlk eğitimini Halep’te tamamladı, 1680 yılında İstanbul’a geldi. 26 Ekim 1688’de Saray-ı atik teberdarları (baltacılar) ocağına katıldı. Memuriyete devam ederken bir taraftan da memleketinde başladığı eğitimini tamamlamaya çalıştı. Bayezid Cami derslerini takip etti. Edebiyat ve şiirin yanı sıra astronomi ve astrolojiye ilgi gösterdi, özellikle tarih ilmine ayrı bir merakı vardı. O zaman Baltacılar Ocağında çalışan Muşkaralı İbrahim Efendi, genç Naîmâ'daki tarih merakını ve yeteneğini keşfederek teşvik etti.
Kendisi gibi baltacılar Ocağından yetişen Vezir Kalaylıkoz Ahmed Paşa’ya intisap etti, 1686’da onun divan kâtibi oldu. Tarih ilmine olan merakı, yıldız ilmindeki derin vukufu, zayicelerindeki isabeti ile devlet ricalinin dikkatini çekti. Reisülküttap Râmî Mehmed Efendi'nin tavassutuyla Sadrazam Amcazade Hüseyin Paşa ile tanıştı.
Hüseyin Paşa, 1700’de Naîmâ'yı vakanüvis tayin etti ve Şârihülmenârzade Ahmed Efendi’ye ait tarihin müsveddelerini temize çekmekle görevlendirildi. Bu eserin birkaç cildini tamamlayıp Amcazade Hüseyin Paşa’ya takdim ettiğinde bir kese akçe bahşiş ve İstanbul Gümrük mukataasında 120 akçe maaş ile taltif edildi. Kalaylıkoz Ahmed Paşa sadrazam olunca, Nisan 1704’te Anadolu muhasebe kalemine halife olarak atandı. Devlet ricaliyle samimi ilişkiler kurdu, bazı yetkililer için hazırladığı zayiçeler Kubbealtı vezirlerinden Çorlulu Ali Paşa'yı rahatsız etti.
Kalaylıkoz Ahmed Paşa, 26 Aralık 1704'te sadaretten ayrıldıktan bir yıl sonra, Aralık 1705'te Çorlulu Ali Paşa'nın marifetiyle görevinden alındı. 3 Mayıs 1706'da Çorlulu Ali Paşa sadrazam olunca da kalebent olarak Hanya’ya sürüldü. Altı ayını orada geçirdi. İstanbul'da kalan eşi Havva Hanım’ın mağduriyetini dile getiren dilekçesine binaen affedilerek Bursa’da ikamete mecbur edildi, ancak bir sene sonra Ekim 1707’de İstanbul’a dönebildi. İstanbul’a döndükten sonra 7 Şubat 1709’da Nimeti Efendi yerine teşrifatçı başı ve vezir özel kalem müdürü olarak tayin edildi.
Damat Ali Paşa ile geliştirdiği dostluk sayesinde 28 Ocak 1712’de Anadolu muhasebeciliğine atandı. Temmuz 1713’te de defter emini, ardından baş muhasebeci oldu. 3 Mart 1715’te rakiplerinin tezviratı sonucu Damat Ali Paşa'nın gözünden düştü, silahtar kâtipliğine tenzil-i rütbe etti. Kendisine kırgın olan Damat Ali Paşa, 29 Mayıs 1715’te Mora seferine hazırlanırken, Naîmâ’yı, defterleri başka kalemlere verilerek gelirsiz bırakılan Anadolu muhasebeciliğine getirdi. 2 Ekim 1715’te sefer sona erince Mora seraskeri Mustafa Paşa’nın yanında defter emini vekili olarak bıraktı. Ağustos 1716’da, Mora yarımadasında yer alan, Osmanlıların Balyabadra, Yunanlıların Patras veya Palyapatra dedikleri müstahkem liman kasabasında vefat etti ve orada bugün yeri belli olmayan bir caminin avlusuna defnedildi.
Edebî Kişiliği ve Eserleri:
Orta nesrin en önemli temsilcilerindendir, eserlerinde dönemine göre nispeten sade bir dil kullandı. Zincirleme tamlamalardan, anlamayı zorlaştıracak kelime ve terimlerden uzak durdu, maksadını dil bilgisi açısından pürüzsüz ve anlaşılır cümlelerle ortaya koymayı tercih etti.
1) Naîmâ Tarihi: Naîmâ Tarihi veya Tarih-i Vekâî diye bilinen eserin asıl adı Ravzatu’l-Huseyn fî-Hulâsati Ahbâri’l-Hâfikeyn’dir. Eser, Ebu’l-berekât en-Nesefî’nin fıkıh usulü hakkındaki Menâru’l-envâr adlı kitabını şerh ettiği için Şârihü’l-Menâr diye bilinen Kadı Abdülhalim (bazı kaynaklarda Mehmed) Efendi’nin oğlu Molla Ahmed’in hazırladığı müsveddelere dayanmaktadır. Bu eseri, 1592’den 1659 yılına kadarki olayları ihtiva etmekte olup altı cilttir. Olayların anlatımında kronolojik sıra esas alındı. Kişiler ve kurumlar hakkında önemli bilgiler verilmektedir. Eserin hazırlanışında Karaçelebizade, İbrahim Peçuyî, Hüseyin Vecihî, Tevkii Abdurrahman Paşa, Katip Çelebi gibi tarihçilerin eserlerinden de yararlanıldı. Eserin uzunca giriş kısmı, Naîmâ’nın, tarih ilmine bakış açısını açığa vuran önemli bilgileri barındırmaktadır. Yurt içi ve yurt dışı kütüphanelerinde yazma nüshaları bulunan Tarih-i Naîmâ’nın 1147’den 1281 yılına kadar dört defa basıldı.
2) Resâil-i Siyâsiyye: Bu risale, Naîmâ tarihinin çeşitli yazma ve matbu nüshalarının sonunda yer almaktadır. Bunlardan başka kütüphane kayıtlarında yer alan Naîmâ'ya ait Terceme-i Hâl-i Kara Çelebizade Abdülazîz Efendi adlı bir risale de bulunmaktadır.
Kaynak: Ahmed Refik, Âlimler ve Sanatkârlar, Ankara: 1980, Kültür Bakanlığı Yayınları.