Necdet Tosun

Necdet Tosun

3 Ağustos 1926 tarihinde, Balıkesir Burhaniye’de doğdu. Ortaokulu yarıda bıraktı. Lokantacılık ve leblebicilik yaptı. Terzide çalışırken Burhaniye’ye gelen film ekibinin dikkatini çekti ve İstanbul’a davet edildi. Sinema hayatına Şinasi Özonuk’un yönettiği 1956 yapımı “Kâtibim” filmiyle başladı. Filmlerde “şişman ve güler yüzlü aşçı” rolünü canlandırdı. 1970 yılında, Türker İnanoğlu’nun yönettiği “Fadime” filminde yapım amirliği yaptı. 1971 yılında ise Mehmet Bozkuş’un yönettiği “Büyük Acı” filminin yapımcılığını üstlendi. 

1960 yılında Sevim Tosun’la evlendi. Bu evliliğinden Erdal Tosun ve Gürdal Tosun adlı oğulları oldu. İki oğlu da meslek olarak oyunculuğu seçti. 

İş amacıyla Almanya‘ya gitti ancak orada trafik kazası geçirdi. İstanbul’a getirildikten on üç gün sonra, 10 Mayıs 1975 tarihinde vefat etti.  

270’ün üzerinde sinema filmde rol aldı. Bazıları şunlardır: 

Abbas Yolcu (1959)

Ayşecik (1960)

Vatan ve Namus (1960)

Tatlı Bela (1961)

Ayşecik Ateş Parçası (1962)

Yedi Kocalı Hürmüz (1963)

Kara Murat Fatih’in Fermanı (1973)

Parasızlar (1974)

Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz (1974)

 

Sadri Alışık’ın gözünden Necdet Tosun: “Tanışmamız aşağı yukarı 1960 yılına rastlar. O gün film setine gelmiş, soyunma odama doğru yürüyordum ki birden bir şarkı duydum. Ses ilerideki paravanın arkasından geliyordu. Türk müziğini çok sevdiğim için durdum ve dinledim. Şarkı bittikten sonra merak edip paravanın arkasına baktım ve Necdet Tosun ile göz göze geldim. İkimiz de birbirimizi gıyaben tanıdığımız için merhaba dedik ve el sıkıştık. Aradan yıllar geçti ve biz bu şarkının tanışma şarkımız olduğunu hiç unutmadık. Geçen yıl Ankara’da çalışıyordum. Gazinoya bir gün Necdet Tosun geldi. Kendisini sahneye davet ettim. Bu anımı anlattım. ‘Necdet o şarkıyı beraber söyleyeceğiz.’ dedim. Hemen hatırladı, birlikte söyledik. O gün, cenazesinin başında, aklıma birden bu şarkı geldi ve ben başladım mırıldanmaya. Gelecekmiş gibi sanki günün birinde...”

 

Ayhan Işık’ın gözünden Necdet Tosun: “Beraber film çeviriyorduk. Öğlen yemeği için ara vermiş, masada garsonun gelmesini bekliyorduk. Ben genellikle öğlenleri yemek yemem. Salatayla falan geçiştiririm. Necdet de bunu duymuş olacak ki benim masama geldi. ‘Ne olur çok açım de ve kendine şu yemekleri ısmarla.’ dedi. Prodüksiyon amirimi çağırıp, ‘Çok açım bana şu yemekleri gönder.’ dedim. Adamcağız huyumu bildiği için ağzı bir karış açık, yemekleri göndermeye gitti. Gelen yemekleri Necdet’in yediğini ise neden sonra öğrendi. Nur içinde yat Necdet.”