Sâdık Hidâyet
17 Şubat 1903’te Tahran’da doğdu. Kuzey İran’dan gelmiş soylu bir aileye mensuptur. Altı yaşında Medrese-i İlmiyye’ye gönderildi. 1915’te Darü’l-Fünun’da Avrupalı öğretmenlerden ders aldı. Fransızcaya ilgi duyması üzerine Saint Louis Akademisi’ne devam etti ve buradaki eğitimini 1925-1926 yıllarında bitirdi. Aynı yıl, Şah Rıza tarafından Avrupa’ya gönderildi. Hidâyet, önce Belçika’da daha sonra Paris’te mühendislik eğitimi aldı fakat kısa süre sonra diş hekimliği eğitimine yöneldi.
Akademideki yeni yaşamında bir yandan İngilizce ve Fransızca öğrenirken, bir yandan da dönemin Avrupa edebiyat çevreleriyle yazışmaya başladı. Meslek seçimindeki kararsızlık hâli onu sanat okumaya yöneltti. Vaktini gezip görmeye ayırabilmek için bütün çalışmalarını bıraktı. 1926-1930 yıllarında kendini sanatsal, edebî çalışmalara ve yazmaya adadı.
Çocukluk evresinde içine kapanık olan yazar, okul günlerinde ve sonraki dönemlerde kendisine güçlü bir sosyal konum sağlamak için ailesinin nüfuzunu kullanmak istememesi sebebiyle yirmi yaşına geldiğinde ailesiyle bağlantılarını kopardı. Hayatının geri kalan dönemlerinde, baba evinde bir odası olmasına karşın, İran’da kaldığı zamanlarda ailesinin sosyal yaşamına katılmadı.
1927’de Paris’te, ilk intihar girişimini gerçekleştiren Sâdık Hidâyet, Marne Nehri’ne atladı. Kayıkta bulunan bir çiftin onu görüp kurtarması üzerine vaktinin büyük bölümünü hayat ve ölüm sorunu üzerinde çalışmaya ayırdı. Rainer Maria Rilke’nin eserlerini, özellikle de Malte Laurids Brigg’nin Notları’nı okudu. 1930’da Tahran’a döndüğünde, ilk öykü kitabı Zinde Be-Gûr (Mezarlıktaki Canlı) ve ilk oyunu Pervin Duhter-i Sâsân’ı yayımladı.
İran’a dönüşüyle devlet bursu kesilen Hidâyet, yazı yazmak ile geçimini sağlayamadı ve İran Merkez Bankası’nda çalışmaya başladı. Bu görevinden 1933 yılında ayrıldı. Pars Ajansı ve bazı şirketlerde kısa süreli görevler aldı. Ardından kendisi gibi Avrupa’dan dönen ve düzene yönelik eleştirileri yüzünden baskı, sansür ve hapis tehditleriyle karşılaşan öğrenciler arasına katıldı. Mücteba Minovî, Mesud Ferzad ve Bozorg Alevî adlı üç genç yazar onu görüşlerini yansıtacak bir grup kurmaya ikna ettiler. Böylece tutucu yazarların görüşleriyle alay eden Reb’a (Dörtlüler) adında bir edebiyat topluluğu kurdular. Se Katre Hûn (Üç Damla Kan) ve Sâyerûşen’i (Alacakaranlık) bu dönemde yazdı.
Üç Damla Kan’da, Kafka gibi modernlerin izinde bir yazar kimliğiyle, bunaltılı, karabasanlı bir dünya çizdi. Yalnızlık, gerçek dünyadan kaçış, boşluk duygusu ve ölüm gibi temel yönelimleri sürdürdü. Alacakaranlık’ta, öteki öykülerinde de olduğu gibi, yine İran‘ın geri kalmışlık ve yönetim sorunlarını dile getirdi. Bu öykülerde, bugün bile Doğu toplumlarında güncelliğini koruyan dayak, çok eşlilik, sevgisizlik, vefasızlık, kötü arkadaş, hurafeler, sıtma ve uyuşturucu bağımlılığı gibi konuları ele aldı. Eserlerinde değişmez temaları olan ölüm, ruh ve öteki dünya üzerine tartıştı.
Şahlık ve İslam karşıtı bir grup olarak Reb’a’nın ve ününün yavaş yavaş yükselmesi üzerine dönemin hükûmeti tarafından 1936‘da, tamamen politik nedenlerle, topluluk resmen yasaklandı. Sâdık Hidâyet, 1936 yılının Ağustos’unda Hindistan’a gitti. Orada Pehlevice (Orta Farsça) ve Sanskritçe dillerini geliştirdi, Pehlevice kimi belgeleri ilk elden okuyup İran’ın geçmişinin anlaşılmasına daha iyi bir katkıda bulunmak için çalışmalarını sürdürdü. Budizm’i inceleyen yazar Buda’nın bazı yazılarını Fransızcaya çevirdi. Genellikle İslami adı verilen kültürel karışımın İranlı ve Arap öğelerini birbirinden ayırmayı istedi. İran’da sansür korkusuyla yayımlayamadığı kimi çalışmalarını Hindistan’da yayımladı. 1938-39 yıllarına kadar Hindistan’da kalan Hidâyet, Bûf-i Kûr (1937, Kör Baykuş) adlı eserini burada yayımladı.
İran‘a döndüğünde, durumun daha da kötüleştiğini gördü ve tekrar İran Merkez Bankası’na girdi. 1942’de İkinci Dünya Savaşı’nın şok dalgalarının İran’a da ulaşmasıyla. Şah Rıza tahtı oğlu ve şehzadesi Muhammed Rıza’ya bıraktı. Bu değişiklik, başkentteki sanatçılara ve yazarlara yeniden toplanıp günün sosyopolitik ve edebî eğilimleri üzerine görüşlerini açıklayabilecekleri geçici bir ortam sağladı. Hidâyet de bu fırsatı değerlendirip bir gazetede Kör Baykuş’u parça parça yayımlamaya başladı.
Hidâyet’in dostu Bozorg Alevî gibi önde gelen kimi aydınların desteklediği Tudeh Partisi kısa zamanda gelişti ve kuzey kentlerine de yayıldı. Hidâyet, partiye resmen katılmasa da Alevî ve başkaları aracılığıyla üst yöneticilerle bağlantısını sürdürdü. İran’ın toplumsal sorunlarıyla derinden ilgilendikçe daha da karamsarlaşan yazar kendini uyuşturucuya ve içkiye verdi. Toplumdaki çürümeyi açığa vurmak için daha az simgesel, ama alegorik, bir yazı tarzını seçti.
Son öykü kitabı Seg-i Vilgerd’i (Aylak Köpek) 1942’de yayımladı. Hidâyet, yaşam ve toplum görüşünü, İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği yıkımı eserlerine yansıttı. Olumsuz bir havaya büründüğü, inziva ve intiharın kaçış yolu olarak gösterildiği, mutluluğu bu dünyada bulmanın mümkün olmadığının ele alındığı öykülerinde, geniş ölçüde Freud’dan esinlenerek, insanın doğal ihtiyaçları ile insani ihtiyaçlarının çeliştiğini gösterdi.
Hem Doğu hem Batı etkisinde kalan Sâdık Hidâyet, eserlerini Farsçaya çevirdiği Anton Çehov ve Franz Kafka’nın yanı sıra Edgar Allan Poe, Guy de Maupassant ve Dostoyevski’den etkilendi. Doğu’da ise hikmet dolu veciz rubâîlerini okuduğu Ömer Hayyâm’ı geçmişin en sevilen ve sözü en ölçülü şairi olarak kabul etti. Fransız, İngiliz, Alman, Türk, İtalyan ve Çekoslovak dillerine tercüme edilen eserlerinden seçmeler Rusçaya çevrilerek iki defa basıldı. Eserleri ayrıca Gürcü, Tacik, Özbek ve Estonya dillerine çevrildi. Basılmamış roman ve hikâyelerini ölümünden önce yok etti.
Son yıllarında, vaktinin çoğunu Kafka’nın ve diğer Avrupalı yazarların eserlerini tercüme etti. 1950’nin sonunda İran’dan ayrılıp Paris’e gitti ve burada dört ay kaldı. Gittikçe derinleşen bir bunalıma düşen Hidâyet intihar girişiminde bulundu. Père Lachaise Mezarlığı’na gömüldü.
Yakın dostu Bozorg Alevî, bu durumu şöyle açıklar: Başbakan olan eniştesinin, Müslüman bir yobaz tarafından 7 Mart 195l’de katledilişi, kendi canına da kıyması için, bardağı taşıran son damla oldu. Paris’te günlerce hava gazlı bir apartman aradı. Championnet Caddesi’nde buldu aradığını; 9 Nisan 1951 günü dairesine kapandı ve bütün delikleri tıkadıktan sonra gaz musluğunu açtı. Ertesi gün ziyaretine gelen bir dostu, onu mutfakta yerde yatar buldu. Tertemiz giyinmiş güzelce tıraş olmuştu ve cebinde parası vardı. Yakılmış müsveddelerinin kalıntıları, yanı başında, yerdeydi.
Sâdık Hidâyet, Seyyid Muhammed Ali Cemalzâde’den sonra, Bozorg Alevî ve Sâdık-ı Çûbek ile birlikte İran edebiyatında modern öykücülüğün kurucuları arasında sayılmaktadır.
ESERLERİ
Zinde Be-Gûr
Se Katre Hûn
Aleviyye Hânum
Sâyerûşen
Bûf-i Kûr
Seg-i Vilgerd
Haji Aqa
Sâye-i Moġūl
Vaġvaġ-i Sâhâb
Velingârî
Âb-ı Zindegî
Ferdâ
Tûp-i Mürvârî
Oyunları:
Pervîn Duḫter-i Sâsân
Mâziyâr
Efsâne-i Âferîneş
Diğer Eserleri:
Rubâʿiyyât-ı ʿÖmer Ḫayyâm
İnsân ve Ḥayvân
Destân-ı Merg
Fevâyid-i Giyâhḫârî
Ḥikâyet-i bâ Netîce
İṣfahân Nıṣf-ı Cihân
Nirengistân
Terânehâ-yı Ḫayyâm
Der Câde-i Nemnâk
Pehlevîce’den Tercümeleri: Kârnâme-i Erdeşîr-i Pâbakân
Guceste-i Ebâlîş
Şehristânhâ-yı Îrân
Güzâreş-i Gümân Şiken
Kaynak: Ömer Yüzücü, Tezer Özlü ve Sâdık Hidâyet’in Eserleri Üzerine Karşılaştırmalı Bir İnceleme, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2017.