Said Nursi

1878de, Bitlisin Hizan ilçesinin Nurs köyünde doğdu. Babası, yörede sufi olarak tanınan Mirza Bey, annesi ise Nuriye Hanımdır. Ağabeyi Abdullahın yanında eğitim gördü. Ardından medreseye gitti. Zeki ve kabiliyetli bir öğrenciydi; konuları hızlı kavradığı için dersleri atlayarak takip etti. İcazetini henüz on dört yaşındayken, Doğubayazıtta Şeyh Muhammed Celalinin ders halkasından, 1892de aldı. Ardından Bitlise döndü.

Bitliste Şeyh Emin Efendinin derslerine katıldı. Sonra Siirtte, Molla Fethullah Efendiyle görüştü. Fethullah Efendinin yaptığı imtihanda soruların hepsini doğru cevaplandırdığı ve sadece bir kez okuduğu eseri ezberden tek seferde tekrarladığı için, hafızası ve zekâsıyla ün salan Bedîüzzaman el-Hemedânîye atfen kendisine Bedîüzzaman denmeye başlandı.

Bitlis Valisi Ömer Paşa tarafından konağına davet edildi ve burada iki yıl kaldı. 1896da Van Valisi Hasan Paşanın yanında kaldı. Asıl verimli dönemini, sonraki Van Valisi Tahir Paşa zamanında geçirdi, onun kütüphanesindeki fenni eserleri inceleme imkânı buldu. İstanbul seyahatlerinde de bu alanda eserler okudu. Böylece fünûn-i medeniyye olarak adlandırdığı modern bilimlere ilgi duymaya başladı. Medresetüzzehrâ adında bir medrese kurmayı düşünmekteydi. Bu medresede dinî ve diğer ilimler bir arada okutulacaktı.

Medreselerde sadece dinî ilimlerin okutulmasının yetersiz olduğu düşüncesini Sultan Abdülhamide sunmak için İstanbula gitti. Ancak bu teşebbüsünü gerçekleştiremedi; yanı sıra, garip davranışlarından ötürü akli dengesinin yerinde olmadığı düşünülerek Üsküdar Toptaşı Akıl Hastanesine gönderildi, ama doktor raporuyla aksi bir hüküm verince hastaneden çıkarıldı.

Ayda 1000 kuruş maaşla memleketine müderris tayin edildi. Said Nursi İstanbula insanların eğitim düzeyini iyileştirmek için geldiğini söyleyerek maaşı reddetti. Bu dönemde İttihat ve Terakki mensuplarıyla da iletişim kurdu. 31 Mart Vakasıyla ilişkisi olduğu düşünülerek Mayıs 1909da tutuklandı. Kısa süre sonra serbest bırakıldı. 1910da Vana gitti. Kürt aşiretlerini dolaşarak onları meşrutiyet, hürriyet, istibdat, meşveret, şura ve o günün İslami meseleleri hakkında aydınlattı.

Bu dönemde seyahatlerde bulundu. Şama gitti. Emevi Camisinde hutbe okudu. Beyruta geçti. Buradan İstanbula döndü. Haziran 1911de, Sultan V. Mehmed Reşadın maiyetinde Selanik, Üsküp, Priştine ve Kosovayı kapsayan bir Rumeli gezisine katıldı.

1912de Van gölü kıyısında darülfünunun temeli atıldıysa da I. Dünya Savaşı çıkınca, Said Nursinin bu girişimi yeniden sonuçsuz kaldı. Kendisi bazı öğrencileriyle birlikte savaştı. 1915te bir milis gücü oluşturarak kaymakam rütbesiyle orduya katıldı. Düşmek üzere olan Bitlis ve Muşu savunmakla görevlendirildi. Kurduğu 4.000 kişilik gönüllü milis alayıyla Van, Bitlis ve Muşu Ermenilere ve Ruslara karşı korumaya çalıştı. Kendisi Bitliste yaralanınca Ruslar tarafından esir alındı. İki yıllık esaretten sonra firar ederek Almanya ve Avusturya üzerinden 1918de İstanbula gitti. Osmanlı Devletinin savaşta yenilmesi ve işgal edilmesiyle ruhi bir bunalım yaşadı. Kendini İslam âleminin kurtuluşuna adadı. Anadoluda başlayan bağımsızlık mücadelesine girdi ve mecliste istiklal mücadelesinin kazanılmasında dinî duygularının rolüne yönelik bir konuşma yaptı.

Bu dönemde Said-i Nursi, dünya hayatından çekilmek istedi. Ankaradaki siyasi faaliyetlerini sonlandırarak yöntem değişikliğine gitti. Bundan sonraki hayatını üçüncü Said dönemi olarak adlandırdı.

Vanda iki yıl kaldı. Şeyh Said isyanının çıkmasıyla Mart 1925te Vandan alındı ve İstanbula getirildi. Sonra Burdura sürüldü. Risale-i Nur adlı eserini burada yazmaya başladı. 1926 baharında Burdurdan Ispartanın Barla köyüne gönderildi. Barlada sekiz yıl kaldı ve eserlerinin büyük bir kısmını burada yazdı. 1934te Ispartaya getirildi. Nisan 1935te tutuklanarak yüzden fazla talebesiyle birlikte Eskişehir Hapishanesine gönderildi. Gizli cemiyet kurma, rejim aleyhinde çalışma, cumhuriyetin temel nizamlarını yıkmaya teşebbüs ve laikliğe aykırı davranma gibi iddialarla suçlandı. Eskişehir mahkemesindeki suçlamalara yönelik savunmasını Lem‘alar adlı eserine dâhil etti. Buradan Kastamonuya sürüldü. Kastamonuda sekiz yıl kaldıktan sonra Eylül 1943te yapılan bir aramada polisin ele geçirdiği kitapların kanuna aykırı olduğu gerekçesiyle tutuklanarak Denizliye gönderildi. Risale-i Nurda siyasi faaliyet yapılmadığı anlaşılınca serbest bırakıldı.

1944te Afyonun Emirdağ ilçesine sürüldü. Dört yıl sonra tutuklanıp Afyon Hapishanesine konuldu. Yirmi ay sonra beraat etti. Tekrar Emirdağa nakledildi. 14 Mayıs 1950de Demokrat Partinin iktidara gelmesiyle kısmen toplum içine döndü. Bu dönemde görüşlerini insanlara ulaştırmaya çalıştı. 1952de, eserlerinden Gençlik Rehberi adıyla derlenen kitap ilk defa Latin harfleriyle İstanbulda basıldı. Said Nursi bu eser dolayısıyla yeniden mahkemede yargılandı ama yaptığı savunma neticesinde serbest bırakıldı. Her gittiği yerde, özellikle üniversite gençleriyle görüşüp onlara İslamı anlatmaya çalıştı. Ancak bu faaliyetler onun sağlığını olumsuz yönde etkiledi. Hasta olduğu hâlde Emirdağdan Urfaya nakledilmek istedi. 23 Mart 1960da vefat etti. Naaşı, halkın yoğun ilgi göstermesinden endişelenildiği gerekçesiyle bilinmeyen bir yere defnedildi.