Suzan Avcı
25 Eylül 1937 tarihinde, Bursa’da doğdu. Asıl adı Suzan Bizavcı’dır. Oyuncu Aydan Şener’in teyzesidir. Annesi Kırım Tatarı, babası ise Kazan Tatarı’dır.
İlkokulu bitirdikten sonra ailesiyle beraber İstanbul’a taşındı. 13 yaşındayken “Yıldız” dergisinin düzenlediği yarışmayı kazandı ve Metin Erksan’ın filminde oynamaya hak kazandı ancak annesinin engellemesi yüzünden bunu gerçekleştiremedi. Daha sonra “Yıldız” dergisindeki Sinema Güzeli Yarışması’na katıldı ve üçüncü oldu. Muammer Karaca ve Toto Karaca Tiyatrolarında oyuncu olarak çalıştı. Kendisine verilen metres rolü için saçlarını sarıya boyadı ve bu imajını bir daha bozmadı.
Sinemaya 1957 yapımı “Kurt Mustafa” filmiyle başladı. Hem iyi hem de kötü kadınları canlandırdı ama sinemanın vamp kadını olarak hafızalara kazındı.
Elia Kazan, kendisini beğenerek Hollywood’a götürmeyi teklif etti fakat Suzan Avcı bu teklifi kabul etmedi.
1964 yılında “Bana Derler Çapkın Suzan/Tabya Başında Kızlar Yan Yana” adlı bir 45’lik çıkardı.
220’nin üzerinde filmde rol aldı. Bazıları şunlardır:
Hatırla Sevgilim (1961)
Cilalı İbo ve Kadın Avcısı (1964)
Turist Ömer Almanya’da (1966)
Killing Uçan Adam’a Karşı (1967)
Killing İstanbul’da (1967)
Maskeli Beşler (1968)
Sarmaşık Gülleri (1968)
Fosforlu Cevriye (1969)
Küçük Hanımefendi (1970)
Yarabbim (1980)
Danimarkalı Gelin (1993)
Ömerçip (2003)
Suzan Avcı: “Bir gün gazeteye bakarken ‘Metin Erksan 14-15 yaşlarında esmer bir kız arıyor.’ yazısını gördüm. Altında ‘Duru Film’ yazıyordu. Yol bilmem, iz bilmem. Samatya taraflarında oturuyorduk. Mecidiyeköy’deymiş Duru Film. Önce Taksim’e gittim. Oradan Mecidiyeköy’e kadar yürüdüm. Şimdiki gibi değil ki... Bomboş oralar. Bir şekilde buldum, girdim içeri, aval aval bakınıyorum... Yaşlıca bir bey yaklaştı yanıma. ‘Hayırdır, ne bakınıyorsun?’ dedi. Anlattım durumu. ‘Düş arkama.’ dedi. Beni içeride birilerine götürdü. Hemen kabul edildim fakat ‘Çekim için annenin, babanın izni var mı?’ diye sordular. Var diye yalan söyledim. Bir de evin adresini verdim. Annem işe gidince ben rahat rahat çıkarım diye düşündüm. Ertesi gün annemin hasta olacağı tuttu. Gitmedi işe. Kapı çaldı, annem açtı. Durumu anlayınca çok affedersiniz, ‘Benim fahişe olacak kızım yok.’ dedi. Onların yüzüne kapıyı kapayınca beni bir dövmeye koyuldu. Vurduğu yer önce şişiyor, sonra simsiyah oluyor... Tam istedikleri kızmışım hâlbuki!”
…
“ ‘Esmer metres olmaz, sarışın olman gerek.’ dediler. Ama iyi ki yapmışım. O gün ben tiyatroda sahneye bir çıktım, böyle bir alkış kıyamet yok. Alkışlar, fotoğraflar... Anlayacağın sarışın olunca benim yıldızım parladı.”