Tanburi Cemil Bey
1873 yılında İstanbul’da Molla Gürânî semtinde doğdu. Babası Mehmet Tevfik Bey, annesi Zihn-i Yâr Hanım’dır. 1876’da babasını kaybeden Cemil Bey, amcası Refik Bey’in yanında yaşamaya başladı. Ortaokula giderken ağabeyi Ahmet Bey’den nazariyat, kemani; Aleksan’dan Hamparsum ve Batı notalarını öğrendi. Saz çalmaya karşı büyük bir arzu duydu. 10 yaşlarında önce keman ve kanun, daha sonra da bütün ömrünce yanından ayırmadığı iki sevgilisi tanbur ve kemençesiyle bütünleşti. Tanbûri Ali Efendi ile tanıştı ve onun bulunduğu toplantılarda kendisinden musiki bilgisi ve klasik ekolün yapısı, karakteri, oluşumu yönünden epeyce yararlandı. Özellikle ders aldığı bir hocası olmadı. 18 yaşlarındayken tanbûrî oldu. Kısa bir süre sonra kemençe ve viyolonselde de kendini geliştirdi.
Kabına sığmayan bir coşkunlukla taşan ve tanburu yay ile çalmayı icat etti. Şöhreti bütün Osmanlı ülkelerine yayıldı. Meşrutiyetten sonra Tepebaşı Tiyatrosu’nda konserler verdi. Türk musikisi saz icrasına yepyeni, modern bir tarz, değişik bir yorum getirdi. Özellikle tanbur sazının icrasında bol mızraplı, çok çarpmalı, tanburun orta tellerini de iyi bir teknikle kullanarak çalması; yepyeni bir tavrın doğmasına vesile oldu. Bugünkü tanbûrîler arasında aynı ekolü devam ettirmekte olanlar vardır. Taksim (Improvisation) formunu da ihya etti. Virtüözü olduğu tanbur, kemençe, viyolonsel ve lavta sazlarından başka halk musikisi ile de ilgilendi ve bağlama, cura, bozuk, meydan sazı, divan sazlarını ayrıca zurnayı üstün kabiliyetiyle ve büyük bir başarıyla çaldı.
Çinuçen Tanrıkorur, “Müzik Kimliğimiz Üzerine Düşünceler” adlı kitabında Cemil Bey’i teknik açıdan şu şekilde yorumladı:
- Müzik dilinin çarpma, tril, senkop, üçleme vb. gibi bütün unsur ve nüansları, tesadüfe, tereddüde, hataya yer vermeyen kusursuz bir sağ ve sol el tekniği,
- Taksimlerinde makamlara her defasında değişik orijinal bir giriş cümlesiyle başlaması ve yine orijinal bir finalle bitirmesi,
- Soru cevap motifleri kullanması, sorunun da cevabın da her defasında değişmesi,
- Yer yer belirli bir usulü olan veya kendi kendisine tempo verdiği pasajlara girmesi,
- Kendisinin veya başkalarının eserlerinin icrasında tekrarlanması gereken cümleleri her defasında değişik bir varyasyonla çalması, böylece monotonluğu gidermesi,
- Parçanın ritmik yapısına nefes kesici bir dinamizm ve canlılık getirmesi.
Farklı makamlarda toplam 19 sözlü eseri bulunmakla birlikte, kürdilihicazkâr makamında bestelediği olduğu iki adet şarkı formunda sözlü eseri vardır.
Başta Kadı Fuat Efendi olmak üzere Tanbûri Hikmet Bey, Refik Fersan, Tahsin Bey, Samiye Hanım, Rahmi Bey’in kızı Nahide Hanım, Satıa Hanım, Zühtî Hanım, Ziyâ Hüznî Bey, Fahire Fersan, Fâize Ergin, Kadıköylü Fuat Sorguç, Murat Öztorun gibi değerli öğrenciler Cemil Bey’in çeşitli kaynaklarda belirtilen bazı öğrencileridir.
Bütün bu uğraşılarının dışında Kamûs-i Musiki adlı bir musiki ansiklopedisi yazmaya başlasa da pek az bir kısım yazabildi. “Rehber-i Musiki” adlı Türk musikisi bilgileri bulunan eseri 1901 ve 1924 yıllarında iki kere basıldı. Kemençe metodu yazmaya başladı, onu da tamamlamadan bıraktı. Gazetelere musiki makaleleri de yazdı. Bütün bunlardan başka basılmadı iki de roman tercümesi vardır. Eserlerinden meydana gelen külliyat, 1919 yılında Kemal Emin Bara tarafından hazırlandı ve Onnik Zadoryan tarafından da yayınlandı.
29 Temmuz 1916 tarihinde, İstanbul’da vefat etti.
Kaynak: Tuba Özhan, Hacı Ârif Bey, Bimen Şen, Tanbûri Cemil Bey ve Yorgo Bacanos’un Kürdilihicazkâr Makamındaki Sözlü Eserlerinin Usûl ve Geçki Bakımından Karşılaştırmalı Analizi, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Müzik Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Sivas, 2019.