Yahya Kemal Beyatlı
(1884- 1 Kasım 1958): Şair, yazar. Üsküp’te doğdu. Asıl adı Ahmed Agâh’tır. İlk eğitimini Üsküp’te yaptı. Orta öğrenimini Üsküp ve Selanik’te sürdürdü. Bu arada ailesinden, özellikle Hüseyin isimli lalasından ve annesinden köklü dinî ve millî terbiye aldı.Şiire karşı ilgisi idadîde iken başladı ve gittikçe arttı. Recâîzâde Ekrem, Abdülhak Hâmid ve Muallim Naci’nin şiir kitaplarını büyük bir ilgiyle okuyordu. Daha sonra Bağdatlı Ruhî’nin Divan’ını, Ziya Paşa’nın Terkib-i bend, Terci-i bend’i ile Eş’âr-ı Ziya adıyla basılmış olan Divan’ını okudu. Bu arada bir Rifâî dergâhına devam etti. İdadî tahsilini tamamlamak için İstanbul’a gönderildi (1902). İstanbul’da kaldığı bu müddet içinde Tevfik Fikret’i okudu, Cenab Şahabeddin’i ve diğer Edebiyat-ı Cedide şairlerini tanıdı. İdadîde iken Esrar mahlâsıyla şiirler yazan Yahya Kemal İrtika ve Malûmat dergilerinde Agâh Kemal imzasıyla Servet-i Fünûn tarzı manzumeler yayınladı. Akrabalarından Abdurrahmanpaşazâde İbrahim Beyin Sarıyer’deki evinde misafir olarak kaldığı sırada tanıdığı Serezli Şekib Beyin telkinleriyle Paris’e kaçtı (1903). Paris’te ilk önce Jön Türklerin arasına girdi. Quartier Latin’e yerleşerek bir sene müddetle College de Meaux’a devam etti ve Fransızcasını ilerletti. Daha sonra Ecole Libre des Sciences Politiques’in (Siyasî İlimler Mektebi) dış siyaset bölümüne yazıldı (1904). Paris’teki bu ilk yılları hayli hareketli geçti. Siyasî ilimlerden çok edebiyat ve tarihle uğraştı. Özellikle şiir üzerinde durdu. Servet-i Fünûn’un sun’î bir edebiyat olduğunu kavradı. Sciences Politiques’de, talebesi olduğu ünlü tarihçi Albert Sorel’in tesiriyle Türk tarihine eğildi.
Tarihçi Canille Julian’ın "Fransız milletini bin yılda Fransa’nın toprağı yarattı." sözü, bu yoldaki düşüncelerine yön verdi ve 1071 Malazgirt Zaferini bir başlangıç olarak kabul etti. Paris’teki ilk yıllarında sembolizm ilk devresini kapamıştı. Victor Hugo’yu Gustave Flaubert ile Paul Verlaine’i, Charles Baudelaire’i, Edgar Due’yi okudu. Paris’in şiir ve düşünce hayatının içinde yaşamaya başladı.
Klasisizmin ve romantizmin birleştiği bir şair olarak gördüğü Jose Maria Heredia’nın şiiri üzerinde durdu.
Yahya Kemal kuvvetli bir kültür ve millî bir şuurla İstanbul’a döndü (1912). Önce Darüşşafaka Mektebinde edebiyat ve tarih muallimliği yaptı (1913). Bir müddet sonra da Sultanselim’de açılan Medresetülvâizînde medeniyet tarihi dersleri verdi (1914). İstanbul Darulfünûnunda önce medeniyet tarihi, sonra Garp Edebiyatı Tarihi ve daha sonra da Türk Edebiyatı Tarihi kürsülerinde müderris olarak vazife yaptı (1915-1919). Bu arada hem yeni, hem de eski tarzda şiirler yazıyordu. Mütarekeden sonra İleri, Tevhid-i Efkâr, Hâkimiyet-i Milliye gazetelerinde, çıkmasında öncülük ettiği Dergâh mecmuasında Millî Mücadeleyi destekleyen yazılar yazdı.
Hastalığından dolayı bir ara Sofya’ya gitti (1921). Lozan Konferansı Murahhas Heyetine müşavir aza seçildi (1922). Ankara’ya döndükten sonra, Urfa mebusu olarak TBMM’ne girdi (1923). Polonya (1926), İspanya (1929), Portekiz (1931) orta elçiliği, Yozgat ve Tekirdağ mebusluğu yaptı (1934). İki devre Tekirdağ mebusluğundan sonra İstanbul’da yapılan kısmî seçimi kazanarak İstanbul milletvekili oldu (1946). Pakistan’a büyük elçi tayin edildi (1947). Bu görevde iken emekliye ayrıldı (1949). Bağırsaklarındaki müzmin kanamayı tedavi ettirmek için Paris’e gitti (1957). Bir yıl sonra da döndü. İstanbul’da öldü. Rumelihisarı Âşiyan Mezarlığına gömüldü.
Ölümünden sonra İstanbul’da Yahya Kemal’i Sevenler Derneği ve Yahya Kemal Enstitüsü kuruldu (1959). Adına kurulan enstitü tarafından Yahya Kemal Enstitüsü Mecmuası yayınlanmaya başladı (1959). Yahya Kemal Müzesi açıldı (1961).
Türk şiirinin en büyük temsilcilerinden biri kabul edilen Yahya Kemal’in şiirlerinde ahenk ve dil musikisi ön planda gelir. Şiirlerini en uygun kelimeyi bulana kadar uzun yıllar bekletmiş, sonra yayınlamıştır.
Yahya Kemal’in şiirlerinde tarih önemli yer tutar. Doğduğu ve büyüdüğü Balkan şehirlerinin kaybı, onda dindirilmesi imkânsız bir acı ve hasret doğurmuştur. Tarihe bakış tarzında bu duyguların büyük tesiri vardır. Şair, Balkan şehirlerine bağlı kaybolan çocuk saadetini Osmanlı tarihi ile onun en güzel ve muhteşem tecellisî saydığı İstanbul’da arar. Şiirlerinin çoğunda Türk tarihini, Türk zaferlerini, sanat eserlerini verir. Fransız neo-klasiklerinin tesiriyle yazdığı şiirlerinde, hem nazım şekilleri, hem de kelime ve terkipleri divan şiirini andırsa da yeni hayatı anlatmıştır.
Millî varlığın meydana gelişini tarih ve coğrafya ile bağlantılı olarak görür. Bundan dolayı Türk tarihini Malazgirt Zaferi (1071) ile başlatır. Yahya Kemal usta bir şair olduğu kadar, usta bir nesir yazarıdır. Getirdiği tezler itibarıyla aynı zamanda bir fikir adamıdır.
Yahya Kemal, şiirlerini ilk önce, bilhassa klasik olanlarını Yeni Mecmua’da (1918) yayımlamaya başladı. Şiirleri daha sonra Dergâh, Şâir, Nedim, Büyük Mecmua, Tavus, İnsan, Akademi, Fotomagazin, İstanbul, Aile, Hayat, İstanbul Haftası gibi dergilerde ve Akşam, Cumhuriyet, Hürriyet (1955-1957) gazetelerinde çıktı. Nesirleri ise Peyâm-ı Edebî, İleri, Payıtaht, Tevhid-i Efkâr, Hâkimiyet-i Milliye gazeteleri ve İnci, Dergâh dergilerinde yayınlandı.
Yahya Kemal’in şiir ve nesirleri ölümünden sonra Yahya Kemal Enstitüsü bünyesinde Nihad Sami Banarlı’nın öncülüğünde kitap hâline getirildi.
Şiirleri: Kendi Gök Kubbemiz (1961), Eski Şiirin Rüzgârıyla (1962), Rübâiler-Hayyam Rübâilerini Türkçe Söyleyiş (1963), Bitmemiş Şiirler (1976). Nesirleri: Aziz İstanbul (1964), Eğil Dağlar (Millî Mücadele yazıları, 1966), Siyasî Hikâyeler (1968), Siyasî ve Edebî Portreler (1968), Edebiyata Dair (1971), Çocukluğum, Gençliğim, Siyasî ve Edebî Hatıralarım (1973), Tarih Musahabeleri (1975), Mektuplar ve Makaleler (1977).
Sait Başer, Yahya Kemal’e göre Türk kimliği ve görüşlerinin kamuoyundaki yansımaları üzerine Yahya Kemâl’de Türk Müslümanlığı kitabını yayınladı (1998).