Molla Fenari
Tam adı Şemseddin Muhammed b. Hamza el-Fenari’dir. Biyografik kaynaklara göre 751/1350 yılında dünyaya gelen Molla Fenari’nin doğduğu yer hakkında farklı görüşler vardır. Bir kısmı onun, Maveraünnehir’de, Horasan’a tabi Fenar adlı küçük bir köyde doğduğunu belirtirken bir kısmı da Bursa-Yenişehir veya İnegöl taraflarında bir kasabada doğduğunu iddia eder. Ahmet Rıfat ise onun İran alimlerinden olduğunu söyler. İsmail Beliğ, Güldeste-i Riyaz adlı eserinde Molla Fenari’nin soyunun Hz. Ömer’e kadar dayandığını zikreder. “Fenari” lakabını Maveraünnehirde bir köyden aldığı rivayet edilmekle birlikte babasının mesleği olan fenercilikten aldığı da söylenmektedir. Taşköprüzade de babasından o da dedesinden rivayetle Fenar’ın bir köy olduğunu nakleder. Hüseyin Hüsameddin ise Molla Fenari’nin İbnu’l-Fenari (Fenari-zade) olduğunu, babasının da Nureddin Hamza b. Muhammed b. Muhammed b. Hamza’nın Fenari diye isimlendirildiğini belirtir. Ancak “Fenari” lakabıyla meşhur olduğunu da zikreder. Ayrıca Hüseyin Hüsameddin, “Geredi” nisbesinden hareketle onun Geredeli (Bolu) veya “Kürdi” şeklindeki okumadan hareketle soy olarak Kürt de olabileceğini belirtir. Fakat ifade, bu şekildeki bir okumaya uygun olmakla birlikte O’na göre Kürt olması mümkün değildir. Osmanlı Müellifleri yazarı Bursalı Mehmet Tahir ise, Güldeste-i Riyaz adlı yazmanın kenarında Molla Fenari’nin Emir Sultan’a fener hediye etmesi üzerine Emir Sultan’ın kendisine bu lakabı verdiğini belirtir. Geçimini “ipekçilik”le sağlayan Molla Fenari, ekonomik olarak oldukça iyi sayılabilecek imkanlara sahip olmuştur. Bir ilim adamı olarak da yükselebileceği mevkilere çıkmış olan Fenari’nin yaşamının hem mütevaziliğine hem de görkemli olduğuna yönelik bilgiler vardır. Bir taraftan sade bir vatandaş gibi yaşamasını yadırgayanlara “Ne yapayım, yiyecek ve giyeceklerimi el emeğimle (ipekçilik) karşılamaktayım, bu yoldan kazandıklarım da bundan daha güzel şekilde geçinmeme yetmemektedir” şeklindeki cevabı nakledilirken diğer taraftan onun pahalı ve kıymetli elbiseler giyen kölelerinin ve cariyelerinin bulunduğu zikredilir. Hüseyin Hüsameddin, Molla Fenari’nin Osmanlı ve Karamanlılar tarafından el üstünde tutulduğunu, bin dirhem yevmiye ve bir çok ihsanlara ulaştığını belirtir. Hatta Bursa, Manisa gibi kıymetli yerlerde çiftlikleri ve gelir getiren mülklerinin olduğunu söyler. Molla Fenari’nin çocukları hakkında kayıtlarda; Muhammed Şah, Yusuf Bali, Ahi Yusuf, Hasan Paşa, Halil Paşa ve Ümmü Gülsüm isimleri zikredilmiştir. Ömrünün sonlarına doğru gözleri görmemeye başlayan ve daha sonra sağlığına kavuşan Fenari’nin, şükür olarak hacca gittiği belirtilir. Vefatı “cennetü’l-firdevs” terkibi olan 834/1431 tarihine işaret etmekte olup kabri Bursa’da yaptırdığı ve kendi adıyla anılan caminin avlusundadır. Eğitimine Anadolu’da başlamış, sonra Mısır’a gitmiştir. Nitekim o dönemde ilim merkezlerinin; Şam, Kahire, İran ve Maveraünnehir bölgeleri olduğu görülmektedir. Kaynakların verdiği bilgilerden hareketle eğitimindeki temel isimler şunlardır: Sadreddin Konevi’nin halifelerinden de olan ve kendisinden “Fusûsu’l-Hikem” okuyan babası Muhammed b. Hamza36; Alaaddin Esved, (800/1397); daha sonra da Cemaleddin Aksarayî’dir (791/1388-1389) O, Aksarayi vasıtasıyla Fahreddin Razi’nin ilim geleneğinin Anadolu’daki temsilcisi olmuş; daha sonra Seyyid Şerif Cürcani ile birlikte Mısır’a giderek eğitimini orada devam ettirmiştir. Burada Ekmeleddin Bâbertî (786/1384)’den ders alan Molla Fenari’nin, hocasından ciddi anlamda etkilendiği görülür. Özellikle Baberti’nin hocalarından Ömer en-Nesefi ve Pezdevi, Aynu’lA’yan’da adı zikredilen isimlerdendir. Mübarekşah’tan (784/1382) Mantık okuduğu belirtilen Molla Fenari’nin, mantıkla ilgili bazı konularda Saferşah’a danıştığı belirtilmiştir. Molla Fenari’nin, Bursa’ya geldiğinde Eş-Şeyh Abdurrahman b. Ali’den (858/1454) istifade ettiği zikredilir. Onun ayrıca “Somuncu Baba” namıyla meşhur Hamid Kayseri’ye de intisap ettiği nakledilir. Molla Fenari’nin hem hocalarından hem de eğitim sürecinden de anlaşılacağı üzere O, İslam düşüncesindeki iki damarın sentezleyicisidir. Bu iki damarın ilki Cemaleddin Aksarayi vasıtasıyla Razi geleneğidir. Diğeri ise İbn Arabi ve Sadreddin Konevi kanalıyla vahdet-i vücutçu düşüncedir. Molla Fenari’de bu ikili düşünce yapısı, ilmî kişiliğinin temel taşlarını oluşturur. O, devam eden Fıkhî/Kelamî geleneği, vahdet-i vucud düşüncesiyle birleştirerek İslam düşüncesinde bir atılım yapmayı hedeflemiştir. Çok yönlü birikimi, kendisini hem aklî hem de naklî bilimlerde ön plana çıkarmıştır. Nitekim onun, yaşadığı dönemdeki 4 büyük alimden biri olduğu nakledilir. Buna göre eş-Şeyh Siraceddin b. Mülakkin (804/1401) Fıkıh ve Hadis sahasında; Kamus Sahibi Mecdüddin eş-Şirazi el-Firûzabadi (729-816/1328-1413) Edebiyat’ta; Zeyneddin el-Iraki (806/1403) Hadis’te; Molla Fenari ise aklî ve naklî ilimlerin hepsine muttali olmasıyla öne çıkar. Ayrıca büyük bir kütüphaneye sahip olduğu ifade edilen Molla Fenari’ye “Tezkiretü’l-Ahbab ve Tebsıratu Uli’l-Elbab” adlı kitap Buhara’dan kütüphanesi için yazılmış ve gönderilmiştir. Molla Fenari’nin ilim sahasındaki bu çok yönlü derinliği, onun müderrisliği yanında fetva ve kadılığı da uhdesinde barındırmasını sağlamıştır. Bursa Manastır medresesinin müderrisi iken aynı zamanda Yıldırım Bayezıd döneminde Bursa kadılığı görevinde bulunmuştur. 1402’deki Ankara savaşına kadar kadılık görevine devam eden Molla Fenari, bu tarihten sonra Karaman’a gitmiştir. Karaman’da on yıl kadar kaldıktan sonra tekrar Bursa’ya dönen Molla Fenari, Çelebi Mehmed tarafından ikinci defa bu göreve getirilmiştir. 1418-1420 yılları arasında hacca giden Molla Fenari, 828/1425 senesinde Osmanlının ilk “Şeyhulislam”ı olmuştur.
Eserleri:
1. Tefsiru’l-Fatiha (Aynu’l-Ayan)
2. Ta’lîka Ala Evâili’l-Keşşaf
3. el-İcâze fi’t-Tefsir
4. Hâşiye-i Hırzu’l-Emani fi’l-Kıraati Seb’il-Mesâni
5. Bahs fi’n-Nâsih ve’l-Mensûh min Tefsiri’l-Fatiha
Mantıkla ilgili eserleri:
- Fevaid-i Fenariyye,
- Havaşi’l-Metali,
- Haşiyetü’şŞemsiyye
Kaynak: Mehmet Çiçek, Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İlahiyat Anabilim Dalı Tefsir Bilim Dalı Molla Fenari ve Fazlur Rahman’ın Kur’an’a Yaklaşımları