Alaaddin Soykan

Alaaddin Soykan

10 Mart 1943 yılında Pınarhisar’da doğdu.

İlkokulu köyünde okudu. İstanbul’da bir Kur’an kursuna devam ederek hafız oldu (1960). Köyünde ve Pınarhisar’da imam-hatiplik yaptı. Ortaokulu dışarıdan Lüleburgaz Lisesinde bitirdi. Maliye-muhasebe, nüfus tescil, tahrirat kâtipliği, kaymakamlık yazı işleri mü-dürlüğü gibi görevlerde bulundu. 1981 yılında malûlen emekliye ayrıldı. Evli ve dört çocuk babası olan şair, Pınarhisar’da oturmakta ve yalnızca şiirle ilgilenmek-tedir. İlk şiiri 1964 yılında Yelpaze dergisinde yayım-landı. Varlık (1971-72), Soyut (1974-75), Somut (1978-79), Oluşum, Türk Dili (1976-78), Hareket (1971), Sesimiz, Mavera (1979-88), Aylık Dergi, Ayane, Karde-len, Düşçınarı dergilerinde şiirlerini yayımladı. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin 1988’de düzen-lediği ’Güzel İstanbul’ konulu şiir yarışmasında İs-tanbul şiiriyle mansiyon, Gül Çocuk Dergisi Şiir Yarış-masında Jüri Özel Ödülünü aldı.

Eserleri: Doru Özlem (1985), Beşpınar (Ortak kitap, 1989), Vay Sevda Karam (1997)

’Usul sesli sözcüklerle kuytu konuşmak’, en büyük özelliği. Şiire sevdalı. Şiirsiz bir dünya düşünemiyor. Varsa yoksa şiir. Şiirle yatar şiirle kalkar. İlk şiirini köyünde 1950’de yazar, askerlikte devam ettirir. Soykan’ın şiirinde, insana ilk bakışta anlaşılmaz ve ters gelen, alışılmışın dışında bir söyleyiş ve kelime-lerin yüksek perdeden çınlamaları, şiirsel bir duruşla hizaya sokulmaları göze çarpar. Yâr, yâre duyulan özlem, sabır, aşk, muhabbet, ilahî mesaj-tevhid, hasret, varoluş sırrı, cihad, baba sevgisi, yurt sevgisi, içtenlik, zulüm ve bizatihi şiirin kendisi ana temalarıdır. Kimliğini ustaca gizlediği, fâş etme-diği, kolayca ele vermediği bir sevgilisi vardır. Şiirleri ilginç benzetme ve imge yoğunluğu ile dikkat çeker. Usul ve kuytu kelimelerine canlılık katan yalnız va garip kişiliğidir. Kelimenin tam anlamıyla yalnızlığı yaşayan şair, yalnızlığını yine de açıkça dile getirmez. Eserlerinde yalnızlık Leylâ biçiminde yer alır, üşüyen gelincik biçiminde görünür. Soykan, 1980’li yıllardaki Sovyet emperyalizmine karşı yürütülen Afgan Direniş Destanı’na kayıtsız kalmamış, zifiri bir yalnızlığa meydan okumuş ve küçük mutluluklarla yetinmesini bilmiştir.