Bayram Aracı

Bayram Aracı

Anadolu insanının en saf, en samimi ve gerçek sesi olan ’türkü’yü bağlamadan, ’bağlama’yı türküden ayrı düşünemeyiz. Elinizdeki albümle ilk defa derli toplu bir kaset ve CD’si yayımlanan Bayram Aracı, işte bağlama ile türküyü eş ve özdeş kılan saz ustalarının başında gelen önemli bir isim. Taş plâklarda ve sayısını kimsenin bilmediği 45’liklerde adeta unutulmaya terkedilmiş pek çok Bayram Aracı türküsünün yıllardır korsan kasetlerinin bile yapılmadığı düşünülürse, elinizdeki albümün değeri sanırım daha iyi anlaşılır.

Büyük bozlak ustası Muharrem Ertaş’la başlattığımız Orta Anadolu müzik kültürünün ustaları serisi Nida Tüfekçi, Hacı Taşan, Çekiç Ali ve Neşet Ertaş’tan sonra Bayram Aracı ile devam ediyor. Hemen ardından yayımlayacağımız Ürgüplü Refik Başaran albümü ile, Anadolu’daki musıki geleneğinin en orijinal ve otantik halkalarından birini oluşturan Oğuz/Türkmen müziğinin çağımızdaki en ünlü ustalarını eserleri ve sanatçı kimlikleri ile Türk ve dünya müzik kültürüne kazandırmış olacağız.

16 Ocak 1969’da, bundan tam otuz iki sene önce İstanbul’da hayata gözlerini yuman Bayram Aracı, 1920’li yılların başlarında Ankara/Elmadağ’da doğdu. Yörenin tanınmış sazcılarından Topal Mevlüt’ün oğludur. Oldukça köklü kültürel değerlere ve bu değerlerden beslenen zengin bir nıüzik geleneğine sahip olan Ankara’ya çocuk denecek yaşlarda gelen Bayram Aracı, bir anda kendini Genç Osman, Yağcıoğlu Fehmi Efe, Ziya Yağar ve Kır Ağa gibi ehli dil insanların arasında bulur. Özellikle Genç Osman ve Yağcıoğlu Fehmi Efe, saz ve söz erbabı oldukları kadar, kahve ve konaklarında edep erkan dahilinde muhabbetler, cümbüşler yapılan; fedakâr, dürüst ve ilkeli kişilikleri ile büyük saygı gören insanlar. Genç Osman’ın (Osman Gençtürk) o klasik eski Ankara divanlarının, koşmalarının, türkü ve oyun havalarının meşhur bir icracısı olduğu kadar, sözü sohbeti dinlenir, irfan sahibi değerli bir insan olduğunu da biliyoruz. O kadar ki, Genç Osman’ın çalıp okuduğu Ankara Divanını, Yağcıoğlu’nun oynadığı Karaşar zeybeğini ve söylediği bozlağı eski Ankaralılar hâlâ büyük bir hayranlıkla överler. Neredeyse yarım asırdır Hamamönü’ndeki saz dükkanında muhabbet ehli ile sazlı sözlü sohbete bir gün bile ara vermeyen Mehmet Cihan (79) bunlardan biri ve o günleri şöyle anlatıyor:
"Bayram Aracı’nın hâki renkli bir külot pantolonu, pileli, renkli bir gömleği, ayağında ökçesine basık ayakkabısı olurdu. Hoca’nın Ziya, Yağcıoğlu ve Genç Osman, Bayram’ı evlatları gibi sever, onunla ilgilenirlerdi. Tabii bir de Kır Ağa; hani Ankara’nın o meşhur "Misket"ine aşık olan yiğit... O günler, Yağcıoğlu’nun konağı başta olmak üzere evlerde, konaklarda Ankara cümbüşlerinin, muhabbetlerinin tüm canlılığı ile devam ettiği günler. En sık uğradığı, dönemin ünlü sanatçılarının da müdavimi olduğu Hamamönü’ndeki Hasıraltı meyhanesi Bayram Aracı’nın evi gibiydi. Bir gün merhum Ahmet Gazi Ayhan’la arka arkaya sahne aldığı bu mekânda, Ayhan’a fark atmak ve büyüklüğünü göstermek için sazının bütün perdelerini keserek perdesiz saz çalmış ve büyük takdir toplamıştı. Rahmetli çok kısa sürede şöhrete kavuştu fakat öyle kolay kolay ölçüye tartıya gelen bir adam olmadığı için, bir süre sonra Ankara ona dar geldi ve tuttu 40’lı yıllarda İstanbul’a gitti..."

İşte Ankara’da Misket, Hüdayda, Yandım Şeker, Atım Araptır, Ankara Zeybeği gibi geleneksel Ankara türkü ve havalarını büyük bir canlılık ve dinamizm içinde icra eden Bayram Aracı, 1940’lı yılların ortalarında birden bire kendini gazinolarda bulur. Haydar Tatlıyay’ın tavassutu ile ilk sahneye çıktığı gazino, Kristal ve Nohutlu’dur. O günler gazino, taverna benzeri müzik ve eğlence yerlerinin hızla çoğaldığı günlerdir. "Şehir"e ve "şehirliler"e has bu mekânlarda, bir anlamda geleneksel "şehir müziği" diyebileceğimiz bugünkü adıyla Türk Sanat Müziği icra edilmekte ve en ünlü starlarda Safiye Ayla, Müzeyyen Senar ve Hamiyet Yüceses başta olmak üzere, Türk Sanat Müziği söyleyenler arasından çıkmaktadır... Bu mekânlarda türküye de türkü söyleyene de -bazı nostaljik duygulanmalar dışında- fazla rağbet edilmez. Halkın küçümsendiği, halkın müziği olan türkünün kaba ve ilkel bulunduğu, türkü söyleyenlerinde "sanatçı"dan çok "zanaatçı" gibi görüldüğü o yıllarda, elinde sazı, dilinde türküleriyle beş yıldızlı gazinoların yanar döner sahnelerinde, bir delikanlı fırtına gibi esmeye başlar. İsmini gazinoların yaldızlı neonlarına yazdırtan, dönemin starlarıyla aynı gazinolarda assolist otarak sahne alan bu delikanlı işte Ankaralı Bayram Aracı’dan başkası değildir.

Muzaffer Sarısözen’in davetiyle Ankara Radyosu’nun ilk yıllarında sesi ve sazıyla bir süre radyo yayınlarına katılan (1939) Aracı daha sonra İstanbul’a giderek gazinolarda icrayı sanat eylemeye başlar (1948). O artık ismi bağlama ile birlikte anılan, kendinden sonra gelen hemen bütün saz sanatçılarını etkileyen, bir anlamda bizim ilk bağlama virtüozumuz denilebilecek önemli bir sanatçıdır. Bazı 45’liklerde isminin önüne çok önemli ve anlamlı bir de sıfat eklendiğini görüyoruz. "Anadolu Saz Kahramanı: Bayram Aracı". Böylece bir anlamda Anadolu’yu, Anadolu’nun sazını, sözünü ve türküsünü temsil misyonunu kendiliğinden üstlenen Bayram Aracı için üstad Neşet Ertaş şöyle diyor: "Bayram Aracı bağlamada benim en çok etkilendiğim sanatçılardan biridir. Özellikle "Re" perdesinden tutarak (Re karar sesi) ile çalması beni de Çekiç Ali’ yi de etkilemiştir. Sazı çok canlı, ritimli çalardı. Değişik tezene atış şekilleri vardı, çok süslü ve gösterişli çaldığı için hepimiz etkilenirdik onun sazından..."

Merhum Nida Tüfekçi Hoca bir konuşmasında Aracı için şu tesbitlerde bulunmuştu: "Bizim kuşağın sanatseverleri Bayram Aracı’ yı büyük bir övgü ve sevgi ile anarlar. Bağlamanın sevilmesinde, halk müziğinin yayılmasında önemli hizmetleri olmuştur. Coşkulu tavrı, bağlamayı bağlama gibi çalmadaki ustalığı ile, özellikle Ankara dolaylarının tavrıyla çaldığı ezgilerdeki başarısıyla hâlâ canlı olarak yaşayan bir sanatçıdır."