Ercümend Özkan
23 Ocak 1938 tarihinde Kırşehir’in Mucur ilçesinde doğdu. Annesi Karacakurt Aşiretinin Hadolar sülalesinden Gümüşkümbetli Türkmen kızı Hüsniye Hanım, Babası Ali Beyoğlularından Memili’nin torunu Mehmet Ali Bey’dir. 1944 yılında Mucur’da Cumhuriyet İlkokuluna başladı. Ortaokul ve lise yıllarını Kayseri’de geçirdi. Son sınıfa kadar Kayseri Erkek Lisesinde okudu. Lise son sınıfı babasının tayini nedeniyle Kırşehir’de okudu.
Okulun bitmesiyle beraber Özkan için sıkıntılı günler başladı. Bir taraftan annesinin felç olması diğer taraftan iş sıkıntısı ve bunlardan kurtulma yolu olarak boks kursu açtı. Bir müddet gençleri çalıştırdı ve daha sonra Kırşehir’e yakın olan Hirfanlı Barajı’nda çalıştı. Annesinin 34 yaşında vefatının acısı ve diğer sebeplerle evinden ayrıldı. 1959 yılında İstanbul’da THY’de işe başladı. Kısa süre sonra buradan ayrılıp Ankara’ya daha önce yarıda bıraktığı hukuk fakültesine devam etmek için taşındı.
Millet Partisi Genel Merkezi’nde işe başladı, böylece siyasetin içine girip siyaseti de yakında tanıma fırsatı yakalamış oldu. Aynı zamanda Türk Ocağı’na gidip geldi. 1959-60 yıllarında Türk Ocağı tiyatrosunda kendisinin yönettiği Alpaslan piyesini başarıyla sahnelediği bilinmektedir.
1960 yılında Basın Haber Ajansı’nı (eski adı Basın Tetkik ve Haber Alma Merkezi) kurdu. Böylece Türkiye basınını taramaya ve geçimini sağlamaya fırsat buldu. 25 Mart 1963 yılında yedi yıldır tanıdığı, Dil Tarih ve Coğrafyada Fakültesinde okuyan Mukaddes Taner’le evlendi.
60’lı yıllar onun için hareketli geçti. Düşünce ve siyaset alanında adı duyulan herkesle tanıştı, tartıştı, çıkar yolları aradı. Ömer Nasuhi Bilmen, Necip Fazıl bunlar arasındaydı. Yine bu yıllar Hizbu’t-Tahrir’le tanıştığı ve temsilciliğini yaptığı yıllardı. Arkadaşlarıyla beyannameler hazırlayıp devlet büyüklerine yolladı. Bunlar kendisinin ön plana çıkmasına neden oldu.
10 Nisan 1967 tarihinde Emniyet görevlileri, evine baskın yaptı. 4 Ağustos’a kadar kaçak gezen Ercümend Özkan, bu sırada Kızılay Menekşe Sokak’ta bir ev tutup çalışmalarına devam etti.
4 Ağustos 1967 tarihinde Verimli Matbaasında iki sivil polis tarafından yakalandı, yargılaması 13 ay devam ettikten sonra dört yıl ağır hapis, ömür boyu kamu hizmetinden men, iki sene Bingöl’de ikamet cezası aldı; sırasıyla Çamlıdere, Mucur, Adana ve İmroz cezaevlerinde cezasını tamamladı. Bingöl’deki ikamet cezasını ise; talebeliğini gerekçe göstererek Ankara’da geçirdi.
Ceza almasının gerekçesini şöyle açıklamıştır; “İnsan fıtratına en uygun olan sistemin İslam olduğunu, bunun da devletleştirilmesi gerektiği düşüncesi bende hâkimdir. Bu düşüncem tabi ki başkalarıyla da paylaşılmalıydı ve paylaştım onun için 163. maddeden dolayı ceza aldım.”
1981 Ocağında İktibas dergisini çıkarmaya başladı. Dergi 7 yıl kesintisiz olarak on beş günde bir çıkmaya devam etti. 1982 yılında Isparta’da bazı tutuklamalar oldu. Bu tutuklamaların onunla bağlantılı olduğu gerekçesiyle elli bir gün tutuklu kaldı. 2 Ekim 1985 tarihinde Mehmet Çoban’ın dergideki bir yazısından dolayı Ankara polisi tekrar gözaltına aldı. On dört günlük gözaltından sonra altışar yıl üçer ay ağır hapis cezasına çarptırıldı.
1987 yılında hafif bir felç geçirdi. Bu nedenle İktibas dergisi iki yıl yayınına ara vermek zorunda kaldı. 23 Eylül 1990’da kalp krizi geçirip on gün hastanede kaldı. Doktorların istirahat etmesi gerekli dediği halde o yine işine dönüp çalışmalarına kaldığı yerde aynı hızla devam etti. Birikiminin artması onu panelden panele, konferanstan konferansa katılıp, şehirden şehre gitti.
Çocukluk yılları tek partili şeflik döneminde; 1960’lı yıllara denk gelen gençlik yılları ise sorgulamalarla geçti. Bu sorgulamalar Hizbu’t-Tahrir’le tanışmasına sebep oldu. Kur’an’a ve sünnete dayalı siyasi boyutu olan bir İslam anlayışının içine girmiş, bunu da hızla topluma taşımak amacını taşıdı. Örgütte hızla Türkiye temsilciliğine geçti. Dağıttığı bildiriler bir anda medyanın ve dolayısıyla ülkenin gündemine oturdu.
Türkiye’deki İslami kesimle çatışma içine girdi. Onlar tarafından ajanlıkla, yeşil komünistlikle suçlandı. 1967’de yakalandı mahkemede düzeni tanımadığını davasına hızla kaldığı yerde devam edeceğini açık açık söyledi. Özkan’ın hapse girmeden Hizbu’t-Tahrir’in Türkiye şartlarına dair birtakım endişeleri oldu. Sonuçta da örgütün ileri gelenleriyle yoğun tartışmalar yaşayıp henüz hapisteyken kendi ifadesiyle “dokuz talak ile Hizbu’t-Tahrir hareketinden boşandı”.
1970 yılında hapisten çıkınca Hizbu’t-Tahrir’den tamamen kopmuş ve bağımsız bir hareket başlattı.
1 Ocak 1981’de İktibas dergisini çıkarmaya başladı. Bununla insanları amaçladığı Kur’an İslam’ına ve Peygamberin anlaşılmasına çağırıyordu. Bir taraftan bunun nasıl yapılması gerektiğinin yollarını göstermeye çalıştı bir taraftan da tepkileri bertaraf etti. İktibas dergisi, konferanslar ve türlü toplantılarla İslami mücadelenin içinde bulundu.
Bu dönemde insanları silikleştirip köleleştirdiğine inanan Tasavvufla mücadele içine girdi; Onun ifadesiyle “Onların ipliğini pazara çıkarmak” istiyordu. Aynı yıllarda arkadaşlarıyla beraber zaman zaman tutuklamalar, sorgulamalar yaşadı. Yoğun bir şekilde dergiyle uğraşıyor, yurt içi ve yurt dışında konferans ve panellerle fikirlerini yaymaya çalışıyordu.
1992 yılında İslami parti kurma girişiminde bulunacağını açıkladı, Bununla; rejimin Müslümanlara yaklaşımını ortaya çıkarmayı ve İslami hareketi daha etkin hale getirmeyi amaçladı. Yani şartları zorlamanın peşindeydi. Bunun dışında İslami oluşuma büyük katkısı olması düşüncesiyle televizyon kanalı kurmayı denedi, iki buçuk ay yayın yaptı. Gerekli finansman sağlanamayınca televizyonu kapatmak zorunda kaldı.
Sağlığında iki önemli kitabı “İnanmak ve Yaşamak I” ile “Tasavvuf ve İslam”ı yayınladı ve fikirlerinin kökleşmesini sağladı.
Söz ve yazılarında ısrarla İslam’ın bütüncüllüğünü vurguladığı gibi kavramları tahrif edilmiş birtakım felsefi ve ideolojik etkilenmelere maruz kalmış olan halkın dini (atalar dini ) yerine Kur’an İ