George Santayana

George Santayana

16 Aralık 1863 yılında İspanya’da doğdu. İspanyol-ABD’li filozof ve yazar. Estetik, kurgusal felsefe ve edebiyat eleştirisine önemli katkıları oldu.

Boston Latin Okulu ile Harvard College’ı bitirdi (1886). Berlin Üniversitesi’nde iki yıl felsefe eğitimi gördükten sonra Harvard’a dönerek William James’in yanında doktora tezini tamamladı. 1889’da felsefe bölümünde öğretim üyesi oldu.

Harvard’da yazmaya başladığı The Sense of Beauty (1896; Güzellik Duyusu) estetiğe önemli bir katkıydı. İnsanın estetik duygularının doğasını ele alan denemede, herhangi bir şeyi güzel bulmanın “gerçekte bir ideal saptamak” olduğunu ve bir şeyin neden güzel sayıldığını anlamanın, geçici idealleri, daha temel duygulardan kaynaklanan “görece sürekli ve evrensel” ideallerden ayırmaya olanak verdiğini savundu. Bu tür estetik yetiler ile insanın ahlaki yetileri arasındaki ilişkiyi Interpretations of Poetry and Religion’da (1900; Şiir ve Din Yorumları) örnekledi.

The Life of Reason or the Phases of Human ProZress (1905- 06; Usun Yaşamı ya da İnsanın İlerlemesinin Evreleri) adlı beş ciltlik yapıtı, öğrendik yıllarında okuduğu Hegel’in Phönomenologie des Geistes’inden (1807; Tinin Görüngübilimi, 1987) esinlenmişti. “Insan zihninin bir tür biyografisi” olarak nitelediği bu yapıtta Hegel’in anlayışını sürdürerek, usun yaşamının yalnızca entelektüel etkinliklerle sınırlı olmadığını, bütün dışavurumlarında usun itki ile kavramanın birliği olduğunu savundu. Buna göre us, kendi üzerine dönmüş ve aydınlanmış iç güdüydü. İki ciltte topladığı denemelerinde kuramının pratik örneklerini verdi: Three Philosophical Poets: Lucretius, Dante and Goethe (1910; Üç Felsefe Şairi: Lucretius, Dante ve Goethe) ve Winds of Doctrine (1913; Öğreti Rüzgürları). İkinci ciltte Percy Bysshe Shelley’in şiiri ile Henn Bergson ve Bertrand Russell’ın felsefelerini kapsamlı biçimde tartıştı.

Santayana 1907’de Harvard’da profesörlüğe atandı. Dünya Savaşı başladığında Oxford’da olan Santayana savaş boyunca burada kaldı ve köşesine çekildi. 1916’da Egotism in German Philosophy’yi (Alman Felsefesinde Benlikçilik) yayımladı. İngiliz karakterini ve kırsal yaşam biçimini konu alan bir dizi deneme yazdı.

1924’te temelli Roma’ya yerleşti. Tin dünyasını bütünüyle bir düşünceden ibaret sayan bir felsefi maddeciliğe yönelmekle birlikte, Katolik ve klasik geleneklere her zaman hayranlık beslemişti. Üç yeni kitabıyla, hümanist bir eleştirmen ve edebiyat adamı olarak ününü pekiştirdi; edebiyatçı yönünü The Last Puritan (1935; Son Püriten) adlı romanıyla kusursuz biçimde ortaya koydu. Santayana II. Dünya Savaşı’na değin büyük ölçüde kurgusal felsefeyle ilgilendi. Scepticism and Anirnal Faith’le (1923; Şüpheciik ve İçgüdüsel İnanç) daha önceki felsefi görüşlerinden uzaklaştı; dolaysız kavranan özler kuramını açıkladı ve içgüdüsel inancın değişik bilgi biçimlerindeki işlevini betimledi. Yeni felsefe sistemini ise dört ciltlik ontoloji yapıtı Realms of Being’de (1928, 1930, 1937, 1940; Varlık Alanları) ortaya koydu. Bundan sonraki yapıtlarıyla felsefesine daha büyük bir kuramsal kesinlik, derinlik ve tutarlılık kazandırdı. Santayana’ya göre “öz alanı” zihnin kesin ve kuşkulanılamaz bilgilerinin dünyasıydı. Özler, bir varlığı ya da gerçekliği olan, ama kendi başına var olmayan tümellerdi. Renkler, tatlar ve kokuların yanı sıra düşünce ve imgele mm düşünsel nesneleri de bunlar arasındaydı. “Madde alanı” ise doğal nesneler dünyasıydı; bu dünyanın var olduğu sayı, varoluşla ilgili bütün savlar gibi içgüdüsel inanca dayanıyordu. Santayana’nın tüm felsefesinin ağırlığını oluşturan Doğalcılık, maddenin öteki alanlardan önce geldiğini vurgulamasında kendini gösteriyordu.

Santayana II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesini soğukkanlılıkla karşıladı. Bir Katolik bakmevine yerleşti ve üç ciltlik otobiyografisi Persons and Places’ı (1944, 1945, 1953; Kişiler ve Yerler) yazmaya başladı. Savaştan sonra, insanın toplum içindeki konumunu incelediği Dominations and Powers’ı (1951; Egemenlikler ve İktidarlar) yazdı. Ardından Lorenzo de’ Medici’nin aşk şiiri Ambra’yı çevirmeye girişti. Bu çalışması sırasında son hastalığına yakalandı. 26 Eylül 1952 yılında İtalya’da öldü.Ispanyol uyrukluğundan hiçbir zaman ayrılmayan Santayana, ölümünden sonra kendi isteği uyarınca Roma Katolik mezarlığının İspanyollar için ayrılan bölümüne gömüldü.