Grup Lifeline

Grup Lifeline

Beş kişiden kurulu Lifeline, ikinci albümü "New Frontier"yi çıkardı. Albüm biraz karanlık ama asla umutsuz değil. Değişik denemeleri sevenler için. İlk motoruyla saksafoncu Yahya Dai gözüktü ufukta. Geldi, oturdu. Bekledik, biraz sonra gitarcı Şevket Akıncı ile bascı Mümtaz Solmaz geldiler. Oturduk, biraz daha bekledik. Çünkü klavyeci Emre Tukur gelecekti. Gelemedi. Daha doğrusu geldi de bizim röportajımız bittiğinde. Ona ceza olsun diye Şevket Akıncı, Tukur’un ’Halley’ şarkısıyla Erovizyon’a katılan Klips ve Onlar’dan olduğunu söyleyiverdi. Ha bu arada Lifeline grubunun son elemanı davulcu Cem Aksel ise hiç gelmedi. Şehir dışında olduğu alabildiğimiz bilgiler arasında. Lifeline’ı bir araya tam anlamıyla toplayamadıysak da yeni ve ikinci albümleri "New Frontier"i konuşmayı becerdik.

"New Frontier", Lifeline’ın ikinci albümü. İlk albümleri "Nova Express" 2003 yılında piyasaya çıkmıştı ama çok insan bilemedi. Sebebi çok. Bir kere bu adamlar caz yapıyorlar. Ayrıca sadece caz da yapmıyorlar; cazın içine rock da, funk da, fusion da koyuyorlar ki, anlamak biraz daha zorlaşıyor. Ama zaten caz müzik de kendine geleni alabilen bir müzik türü olduğu için işin doğasına hiç de aykırı bir şey yaptıkları söylenemez. "Birinci albüm diğer caz albümlerinin başına gelen ortalama talihe sahip oldu. Nedir onlar? En kabadayısı 1,500 basılır başta, İstanbul ve büyükşehirlerin belli başlı yerlerine dağıtılır. Biterse de talep edilmez, çoğu kez depolarda kalır" diye anlatıyor Dai. Eh tabii bizim gibi caz müziği dinleyemeyen bir ülkede yaşıyorsanız durum daha da vahim. "Caz dinleyicisinin batı müziği dinleyicisi içersinde yüzde 5’lik bir paydası var" diye başlıyor Dai ve devamı geliyor. "Bütün yabancı müzik dinleyenler zaten üç aşağı beş yukarı toplam piyasanın yüzde 5’i gibi. Marjinalin marjinali bir durum oluyor. Esasında dünyadaki durumdan çok farklı değil". İçimizin rahatladığını söylemeye herhalde gerek yok! Lifeline, bu sefer daha da karmaşık bir şeyler yapmış, ilginç ve orijinal müzik dinlemek isteyenlerin 12’den vurulacağı türden. Ama bu albüm biraz karanlık. Solmaz "Umut en büyük umutsuzluk zaten" diyerek kısa yoldan hallediyor. Akıncı ise biraz bizim anlayacağımız türden anlatıyor, şükürler olsun! "Sadece caz değil, her sanat, benim için kendini özgürleştirme ve zehir atma eylemi" diyor Emre Tukur ise umutsuzluk durumunu şöyle açıklıyor. "Dark müzik ama karamsar değil. Geçen albümle kıyaslarsak, bence yeşeriyor, kararmıyor, çiçek açıyor yavaş yavaş! Eskisine göre çok daha karakter kazandı. Kolay dinlenilebilir bir şey mi, rahatlıkla hayır diyebilirim. Şevket sağolsun, hiçbir yürüyüş kurallı değil". Fena mı, kurallara her zaman uymak zaten matah değil. Ayrıca umutsuzluk durumuna hak vermemek de elde değil. Hele de ’Garip Bir Anı’ şarkısının hikâyesini dinleyince. "Kayıt 2003 Aralık’ta bitti. O dönemde terörist saldırılar olmuştu. HSBC’dekine ben rastladım. Onun bir yansıması o. Yani kendi odasında yalnız başına yaşayan bir manyak değilim. O bu parça; Radio inside the wall".

Kim bunlar?
Ürünle ilgili yeterince konuştuğumuz için biraz da "kim bu adamlar" durumuna el atmaya karar veriyoruz da, o biraz zor oluyor. Olayın çete başı Şevket Akıncı. 31 yaşındaki Akıncı, baba mesleği dolayıyla ecnebi memleketlerde yaşamış hep. Baba mesleği olduğu için az kalsın o da diplomat oluyormuş ki, son dakikada "kötü yol"dan çark etmiş ve Berkley’e müzik okumaya gitmiş. 22 yaşında Türkiye’ye biraz da kökünü bulabilmek için gelmiş ve "Orada kalsaydım da bir şey olmazdı, muhtemelen Dunkin Donuts da çalışıyor olurdum" diyecek kadar da açıksözlü. Burada çeşitli gruplarla çalmış ve üç sene kadar Bilgi Üniversitesi’nde hocalık yapmış. Her iki albümde konseptin ortaya çıkmasını sağlayan, söz yazan kişi o. 2001 yılında da Mümtaz Solmaz’la karşılaşınca grup fikri daha da ilerlemiş. Solmaz anlatıyor: "Şevket şimdi grupta olmayan arkadaşlarla stüdyoda denemeye başlamış, nasıl tınlayacak diye. Sonra bizlerle tanıştı, herkes birbirini tanıyor malum". 30 yaşındaki bascı Solmaz, İstanbul Üniversitesi yerli sazlar, Marmara Üniversitesi müzik eğitimi bölümü, daha sonra da Manhattan School of Music’te okumuş. Onun da sonunda geldiği yer Türkiye olmuş. "Şans her yerde aynı. Burada yaşamışsınız, orada yaşamışsınız fark etmiyor: Nerede olursa olsun müzik yapılıyor" diyor. Lifeline fikrine tamam demesinin sebebini de "İlk önce kişilikler ve müzikalite konuşuyor. Herkesle çalışıyoruz, fakat bu grupta benim düşündüğüm müzikal ideallere daha yakın insanların olduğunu fark ettim ve bir daha da arayışa girmedim" diyerek anlatıyor. O idealler ne dediğimizde de şahane bir cevap çakıyor: "Mümkün olduğu kadar anlaşılmaz bir şeyler yapmak!" Peki ya biz? Mümtaz Solmaz’dan sonra gruba Emre Tukur katılıyor. Hem de bayağı işi arasında. 40 yaşındaki klavyeci Tukur, sosyoloji ve reklam okumuş ve hatta reklam ajansı var. Klips ve Onlar’ı söylemiştik, bir dönem rehberlik de yapmış, dörde yakın dil biliyor. Çocukluğunda aldığı piyano dersleri dışında müzik okumuşluğu yok, kitapları saymazsak. Şimdi bir akustik trio kurma derdinde. Seneye olur gibi. Lifeline’da ise mutlu. "Bu müzik benim için kategorize edebilecek bir şey değil. İyi ya da kötü müzik anlamında değil, orijinal olması önemli. Daha duyulmamış bir şey olması güzel. Bir de dostluk var, fikirler öyle bir ortamda daha iyi ürüyor" diyor. Ve Yahya Dai. Ankaralı ve motor teknisyeni olan Dai, yeteneğine ve ailesine rağmen müzik okumamış. İyi de ettiğini söylüyor. Yıllarca Ankara’da en sevdiği hobi olarak her yerde çalmış. Akıncı ile de oradan tanışıyor. Tuna Ötenel ve Asia Minör’le çalışmış. Asia Minör turnesine gitmesi gerektiğinde çalıştığı uçak fabrikası izin vermeyince "hangar mı kulüp mü?" sorusu gelmiş ve tercih edilen kulüp olmuş. Ankara’dan ayrılış, İstanbul ve tonlarca proje: Acid Trippin, Önder Focan, Ayşe Tütüncü, İstanbul Super Band, Aşkın Ersunan sadece birkaçı. 42 yaşındaki Dai grupta saksafon çalmak dışında bu albümde elektronik durumlarla da uğraşmış.