Hoca Sadeddin Efendi

Hoca Sadeddin Efendi

Nedimi Hasan Can'ın oğlu olarak 1536 yılında İstanbul'da doğdu. İyi bir eğitim gördü, ilmiye sınıfına girerek 1556 ila 1573 yılları arasında müderrislik yaptı. Manisa'da bulunan Şehzade Murad'ın hocalığı ile görevlendirilmesi sonraki yıllarda hızla yükselmesine yardımcı oldu. 1574 yılında III. Murad'ın tahta çıkması ile birlikte Hace-i Sultani sıfatıyla devlet işlerinde etkili oldu. Bu sıfatını daha sonra tahta çıkan III. Mehmed'in döneminde de koruyarak padişah üzerinde nüfuzu sayesinde iç ve dış siyasette etkin rol oynadı.

1596 yılında Haçova Savaşı’nda padişahı savaş alanından ayrılmamasına ikna ederek Haçova Zaferi’nin kazanılmasında önemli ve etkin rol oynadı. Haçova’da kazanılan zafer Hoca Sadeddin’in ününü ve etkisini daha da arttırsa da bu durum çok sürmedi. Cigalazâde Sinan Paşa’nın, Damat İbrahim Paşa yerine sadarete getirilmesini istediğinden damadını tutan Safiye Sultan’la arası açıldı. III. Mehmed annesinin telkiniyle İbrahim Paşa’yı yeniden sadarete getirirken Hoca Sadeddin Efendi’yi de hocalıktan azledip ulema tayinlerine ve diğer devlet işlerine karışmamasını emretti. Bu arada içlerinde Şeyhülislâm Bostanzade Mehmed Efendi ile eski ders arkadaşı şair Kazasker Bâkî’nin de bulunduğu muhalifleri onun Mekke kadılığı ile merkezden uzaklaştırılmasını istemişlerse de artık “pîr” olan Hoca Sadeddin için bu yola gidilmesi uygun görülmedi. Sürgüne gönderilmekten güçlükle kurtulabildi ve devlet işlerine karışmaması koşuluyla İstanbul'da kalmasına izin verildi. Bu süreçte 1598 yılında Şeyhülislam Bostanzade Mehmed Efendi'nin ölümü üzerine karşı çıkmalar olmasına karşın şeyhülislamlığa getirildi. 1598 yılında şeyhülislam olarak görevlendirilmesine karşı çıkan Sadrazam Hadım Hasan Paşa'yı padişaha görevden aldırtarak idam edilmesini sağladı. Sonrasında sadrazamlığa sırasıyla gelmesini sağladığı Cerrah Mehmed Paşa ve Damat İbrahim Paşa üzerinde etkili olarak yer yer devlet işlerine müdahalelerde de bulundu.

Çeyrek yüzyıla yakın ilmiye mesleği yanında idari ve siyasi işlerde de söz sahibi oldu. Zamanın birçok edip ve şairi eserlerini ona ithaf ettiler. Kendisini acı bir dille tenkit eden Gelibolulu Mustafa Âlî bile Menâkıb-ı Hünerverân’ını onun arzusu üzerine yazdı ve rasathane kurması için büyük destek verdiği Takiyyüddin, astronomiyle ilgili yazdığı eserleri ona ithaf etti. Himayesine mazhar olanlar arasında ilmiye mensupları yanında Şehnameci Lokman ve Kınalızâde Hasan Çelebi de sayılmaktadır. Devrinin önemli siyasi olaylarında rol oynaması, birçok muhalifinin ortaya çıkmasına yol açtı ve hakkında bazı suistimallere karıştığı yolunda ithamlarda bulunuldu. Özellikle oğullarını ve yakınlarını önemli mevkilere getirmesi ulema mesleğindeki bozulmaya sebep olarak gösterilmektedir.

Mevki hırsına rağmen hayır ve hasenattan da geri kalmadı. Eyüp Camisi’nde herkese açık bir kütüphane kurdu, oturduğu Beşiktaş semtinde bir hamam ve bir ekmek fırını yaptırdı. Eyüp’te inşa ettirdiği dârülkurrâ daha sonra tekkeye ve mescide çevrildi. Bu mescit Servi Mahallesi Mescidi adıyla anılmaktadır. Ayrıca Sofular’daki Sofu Ali Çavuş Mescidi’ni de tamir ettirdi. Her cuma günü Ayasofya Camisi’nde kendisine sorulan meselelerle ilgili olarak Türkçe, Arapça veya Farsça yazılmış mensur yahut manzum cevaplar verdi. Şeyhülislamlığı on sekiz ay iki gün sürdü.

Şeyhülislam olarak fetva yazımında büyük yetenek gösterdi. Şeyhülislamlığı ve müderrisliği dışında asıl ününü Hoca Tarihi olarak da anılan Tac üt-tevarih isimli yapıtıyla kazandı. Ayrıca padişah III. Murad'ın emri ile Molla Muslihittin Lari'nin iki eseri ile Abdülkadir Geylani'nin Menakıbını Türkçeye tercüme etti.

2 Ekim 1599 günü, III. Murad için Ayasofya’da okunacak mevlide gitmek üzere evinde abdest alırken fenalaştı; bu durumda iken camiye gitti ve orada vefat etti. Cenaze namazını Fatih Camisi’nde kıldırdı ve naaşı Eyüp’te yaptırmış olduğu dârülkurrâ hazîresine defnedildi.

 

Kaynak: Ahmed Refik, Âlimler ve Sanatkârlar, Ankara: 1980, Kültür Bakanlığı Yayınları.