Roza Eskenazi

Roza Eskenazi

Kimilerine göre yunanistan’ın en büyük divalarından biri olan Roza Eskenazi seferad yahudisi bir ailenin kızı olarak 1910 yılında istanbul’da doğdu. Babası abraham depoculuk yapıyordu.

Roza yedi yaşındayken ailesi istanbul’dan ayrılarak selanik’e yerleşti. okula hiçbir zaman gitmemiş olan roza yardımsever bir kadından okuma yazma öğrendi. O güne kadar sadece türkçe konuşabilen roza, kısa süre içinde yunanca öğrendi. bu arada roza’nın babası da tefecilik yapmaya başladı.

Selanik’teki evlerinin üst katındaki komşuları, tiyatroda danseden bayan sanatçılardı. zamanla ilişkileri gelişti ve roza kostümlerinin tiyatroya götürülüp getirilmesinde onlara yardım ederek bu aleme ilk adımlarını atmış oldu. derken bir süre sonra komşularının kendisine öğrettiği ufak tefek figürleri sergileyerek ilk defa bir dansçı olarak sahneye çıktı. annesi bu durumu öğrendiğinde roza’yı bir güzel dövdü. Zira aile roza’nın sanatçı olmasına şiddetle karşı çıkıyordu. ancak bu tehditler ve baskılar roza’nın dans ve müzik tutkusunu daha da alevlendirmekten başka bir işe yaramadı.

Yaklaşık olarak 1910 yılı dolaylarında Roza pire’de ermeni bir grupla birlikte tiyatrolarda ve tavernalarda çalışmaya başladı. başlangıçta sadece danseden roza, kısa bir süre sonra yunanca, türkçe ve ermenice şarkı söylemeye başladı. roza bu dansçılık ve şarkıcılık kariyerini on yıl kadar sürdürdükten sonra, yavaş yavaş plak teklifleri almaya başladı. 1929 yılında çıkan ilk plağının muaazzam bir başarı elde etmesi üzerine Roza plak çalışmalarını yoğunlaştırdı. Diğer yandan çeşitli kişi ve gruplarla birlikte gece kulüplerindeki performanslarına ve ülkenin çeşitli bölgelerinde turnelerine devam etti. Ve tüm bu faaliyetler onu dönemin en ünlü ve üretken sanatçısı haline getirdi; Roza’nın daha 1920’lu yıllarda yaptığı kayıtların sayısı 500 şarkıyı aşmıştı. Resmi bir müzik eğitimi almamış olmasına rağmen aynı zamanda beste yapıyor ve şarkı sözü yazıyordu.

Yunanca, türkçe, arapça, ibranice, italyanca ve ladino (ispanya yahudilerinin dili) olarak şarkı söyleyen roza’nın şöhreti artık yunanistan’ı aşmış ve Roza ikinci dünya savaşından önce, çeşitli balkan ve ortadoğu ülkerinde turneye çıkmış ve bu amaçla 1937 yılında geldiği istanbul’da plak kayıtları da yapmıştı.

Roza 1930’lu yıllarda Gianko Sarntinidi ile evlendi; ne var ki, çok fazla miktarda içki içen kocası kısa bir süre sonra, roza erkek oğullarına hamileyken, öldü. Bu birinci kocasının ölümünden on küsür yıl sonra, 1947 yılında Roza hayat arkadaşı Hristo Filipakopulos ile tanıştı ve bu birliktelik roza’nın ölümüne dek devam etti. Yunanistan’daki nazi işgali döneminde Roza Atina’da bir restorant işletiyordu. Bu karanlık dönemde Roza’nın kimi zaman hayatını tehlikeye atarak halka verdiği destek onun sanatçı kimliğine bambaşka bir boyut eklemiştir. Üstelik, başarılı bir yahudi sanatçı ve işkadını olarak, naziler için son derece cazip bir hedef olduğu halde.

Savaştan sonra Roza da yeniden plak kayıtlarına ve turnelerine devam etti; bir yıl kadar abd’nin çeşitli şehirlerinde turnelere çıktıktan sonra, 1950’li yıllarda bir kez daha istanbul’a geldi ve burada yeni plak kayıtları yaptı. 1960’lı yıllar daha ziyade plak kayıtları ve eski şarkılarına getirdiği yeni yorumlarla geçti. Yunan halk müziğinin 1970’li yıllarda yeniden canlanmasıyla birlikte Roza’nın sanatı da yeni kuşakla tanışmış oldu. O sıralar yaklaşık olarak 75 yaşında olan roza bir kez daha canlı performanslara çıktı, şarkı söyleyip dansetti. 1970’li yılların ortalarına doğru ise yavaş yavaş kabuğuna çekildi ve aralık 1980’de öldü.

Tatlı bir soprano sesi olan, şarkı sözlerini birkaç dilde mükemmel bir yetkinlikle kullanan Roza Eskenazi’nin geride bıraktığı sanatsal miras günümüzün birçok yeni sanatçısı tarafından devralınmıştır. Örneğin günümüz sanatçılarından Haris Alexiu Roza’nın birçok şarkısını yeniden yorumlayıp repertuarına dahil etmiştir.