Ruhi Ayangil

Ruhi Ayangil

Akademisyen, koro şefi, kanun virtüözü, besteci Ruhi Ayangil tüm konservatuvarların derhal kapatılması gerektiğini söylüyor. Başbakan Erdoğan’a bu konuda mektup yazan Ayangil’in gerekçesi, eğitim kurumlarının cepheleşerek yenilikçi özelliklerini yitirmesi, kaynak israfına dönüşmesi. "Hepsi lağvedilsin, yerlerine ut, ney, tambur gibi geleneksel çalgıların piyano, keman, çello gibi Batı çalgılarıyla öğretileceği ulusal konservatuvarlar kurulsun" diyor.

Çalışmalarınıza bakıldığında, Cemal Reşit Rey’in öğrencisi olduğunuz halde Hasan Ferit Alnar’ın eserleri üzerine yoğunlaştığınız görülüyor. Neden?

- Dışlanan, yok sayılan Alnar manevi hocam, kader ortağım. Moderniteyi, kanun çalmayı ondan öğrendim. Eserlerindeki asil başkaldırısından feyz aldım. Ben ise edep çizgisini zorluyorum. Batı müzikçilerinin gözünde gerici, Türk Müziği cephesinde ise iflah olmaz bir Batıcı’yım. Konservatuvardan geleneksel müziğe yakın durduğu için atılan başka piyanist olmadı. Kültürel soykırım kurbanı oldum. Cemal Reşit Rey’in kapısını çalıp "Ben Batı müziği öğrenmek isteyen bir alaturkacıyım" dediğimde sevecen bir şekilde "gel, müziğin alaturkası, alafrangası olmaz" demişti. Ardından Türk Beşleri içinde en yetenekli bestecinin Alnar olduğunu söylemişti.

Dansöz travmasını atlatamadı

Kanun virtüözü olduğunuz halde son yıllarda sizi saz eserleri seslendirilen konserlerde neredeyse hiç göremiyoruz, enstrümanınızı ön plana çıkaran CD’lerde isminize rastlayamıyoruz. Koro müziği üzerine yoğunlaşmanızın, kanunu bir kenara bırakmanızın özel sebebi var mı?

- Kanunu ihmal etmedim. Üniversitede öğrenci yetiştiriyorum. Kanun metodu yazdım. Alnar’ın Kanun Konçertosu’nu farklı orkestralarla 26 kez seslendirdim, kaydettim. Enstrümanımı popüler müzik alanına taşımak için Sezen Aksu, İlhan İrem, Atilla Özdemiroğlu’nun çalışmalarında, Timur Selçuk’un orkestrasında yer aldım. Solist olarak geri çekilmemin nedenine gelince... İstanbul Belediyesi Türk Müziği İcra Heyeti’nde görev yaparken, tam tarihiyle 5 Ocak 1980’de, ilk kez alaturkacı kimliğimle İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde Alnar’ın Kanun Konçertosu’nu seslendirdim. Bir hafta sonra belediye ve konservatuvar yönetimi tarafından İcra Heyeti’yle birlikte AKM’de göbek dansı gösterisine eşlik edilmeye zorlandım. Sanatçı ruhunda gedik açan bir olaydır bu. Kanunla başka konser şansım yoktu, TRT sanatçısı da değildim. Eğitim ve koro çalışmalarına yöneldim. "Uyan Ey Gözlerim"i kaydettim. Keşke şartlar elverseydi, kanun icrası CD’lerim olsaydı.

Ut, ney, tambur, klasik kemençe son yıllarda dünyada ve Türkiye’de solist enstrüman sıfatıyla yeniden keşfediliyor. Yeni anlayışla eserler yazılıyor, genç virtüözler çıkıyor. Sizce kanun ne durumda?

- Alnar’ın konçertosu sayesinde kanun bu çalgılardan çok daha önce, çağdaş müzikte virtüözite statüsünü kazandı. Alnar rüya insanı, konçertosu kuğunun son şarkısıydı; söyledi ve öldü. Kendinden başkalarının çalmayacağını düşündüğü için notalarını kimseye vermemişti. Zaten Cumhuriyet’in resmi siyasasına aykırı, karşı devrimci ilan edilen bir enstrüman için yazılmıştı. Çöpe gidecekken notalarını bulduk, seslendirdik ve repertuarda yerini aldı. Ardından Yalçın Tura "Dalgaların Oyunu"nu, ben kanun için etüdler besteledim. Arkası gelmedi. Çünkü klasikçiler geleneksel çalgıları merak etmiyor, Türk Müziği bestecileri ise yeniliğe "sapma" diyordu. Dolayısıyla kanun repertuar ve virtüözite açısından hak ettiği kadar serpilip gelişemedi. Ama Ermenistan’dan Garim Havenesyan, Anahit Valesyan gibi uluslararası virtüözler çıktı. Diğer geleneksel sazlar da modern repertuvar açısından yoksul. Klasik kemençeci Derya Türkkan gibi müthiş virtüözlerimiz var. Yeteneklerinin, önemlerinin kimse farkında değil. Oysa adını dünya duymuş olmalı, şimdi 30 CD’si bulunmalı. Bizim gençlerimizin başaramadığını, utçu Enver İbrahim yapıyor. İbrahim kimdir? Şerif Muhittin Targan’ın Şam’da kurduğu konservatuvar sayesinde Arap dünyasına yayılan ut ekolünün bugünkü temsilcilerinden biridir. Peki bizim müzikçilerimiz neden aynı fırsatı yakalayamıyor? Çünkü ne Targan’ı tanıyorlar ne de İbrahim gibi destekleniyorlar.

Kültür politikalarından Cumhuriyet döneminin izleri silineli çok oldu. İktidarlar değişse de kültür bürokrasisinde muhafazakarlar ağırlıkta. En azından şu andaki iktidar Osmanlı’nın tüm geleneğini iki eliyle kucaklıyor. Geleneksel çalgıların makus talihi neden değişmedi?

- Çünkü onlar da enstrümanların sesini, müziği geçmişin yapısıyla korumakla yetiniyor, sadece basit ve kötü şekilde tekrarını sağlıyorlar.

Mutlaka devlet desteği mi gerekir? 20 yıl önce Fikret Kızılok dişçi muayenehanesinin bir bölümünü ayırıp Çekirdek Sanatevi’ni kurmuştu. Geleneksel müzikle çağdaş müziği buluşturan bu laboratuvar atmosferinde Erkan Oğur, Mutlu Torun ve sizin yarına ışık tutan çalışmalarınız üretilmişti. Bugün üniversitelerimizde ileri müzik araştırma merkezlerimiz var, sayısız konser salonu ve sanatevimiz var, neden yenilikçi müziğe Çekirdek benzeri bir kuvöz yaratılamıyor?

- Çünkü artık para kazandırmayacak, şöhret getirmeyecek işe gönül verecek, zaman harcayacak kişiler yok. Aksini düşünen gençler ise gelenek çizgisinden ayrılmaktan, özgür denemelere girişmekten korkuyor. Genantokrasi hastalığı salgına dönüştü. Gen kopyalamakla yetiniliyor. Oysa gencin gözü kara olmalı. Mesela Mutlu Torun’un klasik gitar eşlikli ney ya da kanun için yazdığı Buselik Saz Semaisi gibi yenilikçi bir eser gençlerden çıkmıyor. Gençlerden yenilikçi müzik çıkmadığı için, Münir Nurettin’in bir zamanlar gelenekçiler tarafından yerden yere vurulan yenilikçi eserleri bugün yeniden keşfediliyor.