Sidney Lumet
Sidney Lumet, 25 Haziran 1924 doğumlu ABD’li sinema yönetmeni. Bir süre televizyon için çalıştıktan sonra 1957 yılında çektiği 12 Angry Men (12 Öfkeli Adam) ile sinemaya başarılı bir geçiş yapmış, Serpico, Dog Day Afternoon (Köpeklerin Günü), Network (Şebeke) ve The Verdict (Hüküm) gibi filmlerle ününü artırmıştır. 5 defa çeşitli dallarda Oscar’a aday olmasına rağmen hiçbirini kazanamamış, ancak 2005 yılında Ampas tarafından kendisine Yaşam Boyu Başarı Ödülü verilmiştir.
Ebeveynleri oyuncu olan Lumet’in kendisi de tiyatronun çeşitli dallarında çalıştıktan sonra yeni canlanmaya başlayan televizyon sektöründe kendisine yer buldu ve çeşitli diziler çekti. İlk sinema filmi olan 12 Angry Men, Lumet’in kuvvetli sinema tekniğinin yanı sıra oyunculardan da üst düzey performanslar aldığı bir film oldu ve zamanla bir klasik haline geldi. Bu filmde 12 jüri üyesi bir cinayet sanığı hakkında tartışırken hukuk sistemi, ahlak ve vicdan gibi konular da seyirci nezdinde tartışmaya açılıyordu. 12 Angry Men daha sonra Lumet’e atfedilen çeşitli niteliklerin de gözlenebildiği bir filmdi: Sağlam bir sinema dili, oyuncu yönetimindeki başarı ve toplumsal bir tezin samimiyetle irdelenmesi.
Lumet 2 yıl sonra 1959’da Marlon Brando, Anna Magnani ve Joanne Woodward’la birlikte ünlü Amerikalı oyun yazarı Tennessee Williams’ın bir oyunundan yola çıkarak The Fugitive Kind adlı filmini çekti. Yine nitelikli bir eser olarak kabul edilebilecek bu filmle Lumet başarılı tiyatro uyarlamalarına bir başlangıç yapmış oldu. 1962’de bu kez Eugene O’Neill’in bir oyunundan yola çıkarak Long Day’s Journey Into Night’ı; 1964’teyse İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi toplama kamplarından kurtularak Amerika’da yaşamına devam etmeye çalışan Yahudi jenerasyonuna bir bakış atan The Pawnbroker’ın yanı sıra 1962 Küba Füze Krizi’yle ortaya çıkan nükleer savaş ihtimaline dikkat çeken Fail-Safe adlı filmlerini çekti. Bunlardan ilki, sinema tekniğindeki nitelik ve geri dönüşlerin etkili kullanımıyla sinema okullarında ders niyetine gösterilen bir film haline geldi. Bu ilk dönemde daha çok Henry Fonda’yla çalışan Lumet, sonraki dönemde Sean Connery’yle birkaç film çekti. The Anderson Tapes, bir soygun filmi parodisi olmasına rağmen Watergate Skandalı’yla ilgili kehanetler içeriyordu. The Offence ise bir tecavüzcünün peşindeki bir polisin, bu takibinin yavaş yavaş kendisiyle yüzleşmesine dönüştüğü ilginç bir polisiyedir.
1970’li yıllarda Lumet’in filmlerindeki sosyal duyarlılık arttı, ancak bu filmlerin didaktik olmaktan çok mesafeli ve seyirciyi spekülasyonlar yapmaya iten filmler olduğu söylenebilir. Örneğin başrolünde Al Pacino’nun bulunduğu Serpico, dürüst bir polisin yozlaşmış mafya-polis ilişkilerini bozmaya çalışmasını ve mafyadan nasiplenen polislerin bir anda hedefi haline gelişini anlatırken bir yandan da yozlaşmanın topluma ne kadar derinden nüfuz ettiğini gösteren küçük ama önemli bir filmdi. 1974’te dev bir kadroyla çektiği Agatha Christie uyarlaması Murder on the Orient Express’in kadrosunun gücünü ekrana yansıtmakta başarısız bir uyarlama olduğu söylenebilir. Yine Al Pacino’lu Dog Day Afternoon en bilindik filmlerinden biriydi, ancak Lumet’in 1976 tarihli filmi Network, medya dünyasındaki iktidar ilişkilerini ve serbest piyasa ekonomisinin medyadaki yansımalarını ele alan ve Peter Finch’in sinema tarihine geçen performansıyla öne çıkan kalburüstü bir filmdi.
Lumet, 1981 yılında Prince of the City’yle Serpico’nun temalarını panoramik boyutlara taşıyarak bir bakıma o filmin devamını çekmiş oldu. Ertesi yıl Paul Newman ve James Mason’ın en önemli performanslarını sundukları kabul edilen The Verdict adlı mahkeme dramasıyla o türe tekrar dönüş yaptı. Bu filmin en ilginç özelliklerinden biri, kariyerinin sonlarına gelmiş yaşlı ve alkolik bir avukatın iç dünyasındaki çöküşü sinematografisine yansıtabilmekteki büyük başarısıdır.
Lumet 80’lerin devamında ve 90’larda filmlerine devam etti. Dönemin modasına uyarak Running on Empty gibi sıradan bir aile draması, John Cassavetes filmi Gloria’nın yeniden çevrimi ve aksiyon filmleriyle ünlü Vin Diesel’le çekilmiş niteliksiz bir mahkeme draması olan Find Me Guilty gibi filmlerden sonra yönetmenlik hayatına devam etmektedir.
Sidney Lumet’in üç alamet-i farikası vardır. Bunlar, hukuk hakkında düşünmeye iten mahkeme filmleri, başarılı tiyatro uyarlamaları ve şehirde suçun izini sürüp anatomisini ortaya koymaya çalışan polisiye filmleridir. Buna rağmen sayısı 50’ye yaklaşan filmleri bir istikrar çizelgesi sunmaz.