Sinan Cemgil
5 Kasım 1944 tarihinde, İstanbul’da doğdu. Her ikisi de öğretmen olan Adnan Cemgil ve Nazife Cemgil çiftinin ikinci oğludur. Anne tarafından dedesi Erzurumlu Cemal Bey Kurtuluş Savaşı'na Muğla'dan IV. Kuvayımilliye başkanı olarak katılıp mücadeleyi örgütleyenlerdendir.
1950 yılında kurulan Türk Barışseverler Cemiyeti'nin sekreterliğini üstlenen babası, cemiyet Türkiye'nin Kore Savaşı'na TBMM kararı olmaksızın asker göndermesini protesto eden bir bildiri dağıttığı için tutuklanan dernek yöneticileri arasındaydı. Annesi de aynı dava yüzünde Yozgat’a sürgüne gönderildi. Babası 1951 yılında tahliye edildikten sonra annesinin yanından ayrılarak babası ve kardeşi ile İstanbul'a gitti. Yozgat'ta kalan annesi 1955'te istifa ederek yanlarına geldi.
Sinan Cemgil, lise öğrenimini İtalyan Lisesinde tamamladı. O lise yıllarında iken anne ve babası Türkiye İşçi Partisi'ne katıldı ve partinin önemli kademelerinde yer aldı. Annesi Nazife Cemgil 1965 genel seçimlerinde Aydın milletvekili adayı, babası Adnan Cemgil 1965 genel seçimlerinde Bursa milletvekili adayı, 1968 senato seçimlerinde Zonguldak senatör adayı oldu. 1965 yılında Bursa’daki TİP kongresinin yapılacağı Saray Sineması önünde Komünizm ile Mücadele Derneği tarafından kışkırtılmış binlerce kişinin, kongre çıkışında delegelerin üzerine saldırması sonucu babası Adnan Cemgil yaralanıp hastaneye kaldırıldı.
1964 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Mimarlık Fakültesine girdi. Öğrencilik yıllarında siyasetle ilgilendi. 1965 yılında arkadaşlarıyla Dönüşüm adlı bir dergi çıkardı, dergi satarken arkadaşı Şirin Yazıcıoğlu ile birlikte gözaltına alındı. Aynı yıl ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü’nün (SFK) kuruluşuna katıldı, bir süre genel başkanlığını yaptı ve Türkiye İşçi Partisine (TİP) de üye oldu. 1964 Kıbrıs Olayları sonrasında ABD'nin politikaları nedeniyle Türkiye'de o yıllarda yaygınlaşan Amerikan karşıtı görüşleri benimsedi. Bir sınav esnasında ABD'li bir öğretim üyesinin, “İngilizce bilmiyorum.” diyen bir öğrenciye, “Yıllardan beri ODTÜ’de İngilizce eğitim görüyorsunuz. Nasıl İngilizce bilmezsiniz?” demesi üzerine, onun adına verdiği şu cevap ünlüdür: “Biz, ODTÜ’de İngilizce üç kelime öğrendik: Yankee Go Home!”
1966 Varto depremzedeleri için ODTÜ’nün 10 ev yaptığı Muş'un Korkut ilçesine bir ilkokul yapma amacıyla 1967 yılında giden ODTÜ kafilesinde yer aldı. İlçede sekiz hafta kalarak ilkokulu bitiren kafiledekiler, bir yandan da halk kültürü üzerine incelemelerde bulundu. Bu sırada öğrendikleri “Çift jandarma” türküsü, o yıllarda öğrenciler arasında çok söylenen bir türkü oldu.
1967 yılında Antalya ilinin Elmalı Ovası’ndaki topraksız köylülerin toprak sahibi ağalarla mücadelesi ile başlayan Elmalı Olayları sırasında köylülere destek vermek için değişik aralıklarla yöreye giden öğrenciler arasında yer aldı. Elmalı köylülerini ziyaretinin Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Merkezi tarafından tepki ile karşılanması üzerine TİP’ten istifa etti.
Üniversite Öğrenci Birliği seçimlerine “Toplumcu Grup” adıyla katılan grupta yer aldı. Ekim 1968 tarihinde üniversite reformu talebiyle ODTÜ’de gerçekleşen boykota, Ocak 1969 tarihinde ABD Büyükelçisi Robert Komer'in ODTÜ ziyaretinde arabasını yakılması olayına, Nisan 1969 tarihindeki ODTÜ'nün öğrenciler tarafından işgaline önderlik etti.
Eylemde birlikte yer aldığı arkadaşı Mustafa Taylan Özgür’ün İstanbul’da öldürülmesi üzerine Ankara’da Atatürk Anıtı önünde toplanan kalabalığa, aranıyor olmasına karşın şöyle hitap etti:
“Bir devrimci kardeşimiz polis kurşunu ile kahpece öldürülmüştür. Devrimci şehitlerin matemini tutacak zamanımız yoktur. Devrimcilerin postunu ucuza satmayacağız. Gün gelecek Türkiye’nin bağımsızlığı ve kurtuluşu için gerekirse hepimiz vurulacağız. Bunlar bizi korkutmuyor, üzmüyor ancak kinimiz bileniyor. Taylan Özgür’ün ardından matem tutmayacağız, mersiyeler düzmeyeceğiz. O, 24 saatini devrime adamış bir kişiydi. Yapılacak çok işlerimiz vardır, İkinci Kurtuluş Savaşının ilk kurşunlanan devrimcilerinden sonra bizler de düşebiliriz, bunu korku değil; varacağımız şerefli bir nokta olarak kabul ediyoruz. Taylan, Komer’in arabasını yakarak devrim için ilk kıvılcımı atmıştı. Bu kıvılcım devam ettirilecektir. Türkiye’de CIA artık bir adam temizleme kampanyası açmıştır. Yılmıyoruz, korkmuyoruz.”
8 Şubat 1969 tarihinde Şirin Yazıcıoğlu ile evlendi. 28 Ocak 1970 tarihinde bu evlilikten bir oğlu oldu. Oğluna, faili meçhul bir cinayet sonucu öldürülen arkadaşı Taylan Özgür'ün adını verdi.
1970 yılında Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Alpaslan Özdoğan, Deniz Gezmiş ve Cihan Alptekin'le birlikte Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun (THKO) kuruluş çalışmalarını yürüttü. THKO'nun şehir gerillası eylemlerinde yer aldı. 12 Mart 1971 Muhtırası’ndan sonra, arkadaşlarıyla birlikte Ankara'dan ayrıldı.
Sinan Cemgil ve arkadaşları, Yozgat'ı geçtikten sonra anayoldan güneye doğru inerek Sarıkaya ilçesinde ve tanıdıkları bir üsteğmenin evinde konakladı. Bir müddet dinlendikten sonra tekrar yola çıkartılar. Tecer İstasyonu'ndan trenle Malatya'ya kadar gittiler. Elbistan civarındaki Nurhak Dağı'na çıkarak burada arkadaşlarıyla birlikte THKO'nun gerilla kampını kurdular. Sinan Cemgil komutasındaki gerilla birliği, planlandığı gibi Kürecik Radar Üssü'nü basmak için harekete geçti.
Kürecik Radar Üssü’ne yapacakları baskın öncesinde Sinan Cemgil ve arkadaşları, Adıyaman ili Gölbaşı ilçesine bağlı İnekli (yeni adıyla Yeşilova) köyü muhtarının ihbarı üzerine kuşatıldı.
Cemgil, 31 Mayıs 1971 tarihinde Nurhak Dağı’nda arkadaşları Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan ile birlikte askerlerle çıkan çatışmada öldürüldü. Naaşını almaya anne ve babası geldi. Annesi oradaki köylülere şunları söyledi:
“Bu oğlum Sinan. Bunlar da onun arkadaşları, kardeşleri. Onlar da oğullarım. Bu çocuklar, bu oğullar; bu ülkeyi, halkı, sizleri sevdiler. Başka bir istekleri yoktu. Her biri birer dehaydı. Her biri üstün zekalı güzel çocuklardı. Dileselerdi, düzenin adamları olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı. Birer milyoner olurlardı. Ama onlar halkı, sizleri sevdiler. Sizin sorunlarınızı omuzladılar.”
Babası Adnan Cemgil ise oradaki köylülere şu sözleri söyledi:
“Ben varlıklı bir aileden geliyorum. Öğretmenim. Ekonomik durumum oldukça iyi. Oğlumu en iyi şekilde yetiştirdim. En iyi okullarda okuttum. Ülkenin en güzide üniversitesi ODTÜ’de okuyordu. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. Ölmese yüksek mühendis çıkacak ve o da varlıklı bir hayat yaşayacaktı. Fakat o sizin iyiliğiniz için öldü. Bunu bilesiniz diye söylüyorum.”