Sinan Yağmur
Aşk; doğacağı şehre (Nevşehir) Hünkar Hacı Bektaş ile üflemişti soluğunu. Çekti içine ilk nefesinde, 1965 ’te. ilk ve orta öğretimi sırasında ise Ahi Evran Veli’yi içti Kırşehir’de.Takvimler 17 Aralık 1984’ü gösteriyordu. Sıradan bir geceydi. Henüz bilmiyordu o tarihin "Şeb-i Ârus’’ muştusu taşıyan bir geceyi andığını. O gece, her gece gibi karanlık, ürkütücü, sırlara gebe değildi onun tarihinde. .. Gördüğü rüyada öğrenecekti. Aşkın Pîri ’Yeşil Türbe’den el uzatıp: ’Gel, aşkı bul’demişti bembeyaz elleriyle. Duydu onu, duydu tüm ruhu ile.
Öğrenci olarak geldi, öğrenmek istediği Şehr-i Sevdası Konya’ya... Rüyasında gördüğü türbenin bahçesinde, rüyalar içinde rüyalarda yürüdü. Ateşbaz-ı Veli sokağında Şems’I aradı yana döne. Mesnevi’yi defalarca yazdı sinesine. Tennure’ye değdi, ateş düştü yüreğine ve yazdı elleri dost yüreklere... Güneş’ine dönen çiğdem misali yöneldi Aşk’a Gözyaşları ile... Bilirdi ki; Aşkın gözyaşları akmadıkça hece hece safran sarısı kağıtlara, dinmeyecekti içindeki dumansız ateş. Elinde kalem, gözünde hasret, "Aşkın Gözyaşları Hicret Yolu"na, yolu düşmedikçe gelmeyecekti içindeki tarifsiz sancının sonu. Afganistan, İran, Suriye ve Anadolu. Hz. Mevlâna hangi yollardan gelip geçmişse, o yollara yüreğini dökmeliydi. Bindiği atın ayaklarının değdiği topraklara dokunmalıydı teni. Onun ayak bastığı yere basmalı, onun abdest aldığı suyla abdest alıp, onun namaz kıldığı yerde namaz kılmalıydı. Onun baktığı pencereden bakmalıydı hayata. Onun gözüyle görmeliydi Şems’in aşk ateşi ile hamûş ettiği diyarları.
Belh’e vasıl oldu önce, tekrar doğdu Rûmi’nin doğduğu evde. Mevlâna’ya ilk merhaba diyen kerpiç duvarlara sordu: "Sizde özlediniz mi bizim kadar Mevlâna’mızı?" Sustu duvarlar. Mahzundu Nişabur, yetim kalmıştı Isfahan... Şems’in kokusunu aradı Tebriz’de. Hoyi Köyü’nün tozlu yolları: "Onu bizde çok bekledik." dedi. Şam’da, Halep’te, onların kaldığı handa, medreselerde belki bir tutam aşk çerağı bulurum umuduyla dolandı durdu. Ardından Malatya, Kayseri, Karaman ve Konya... Yazgısı aşksa bir insanın, yalnızlığı kağıtlara sığmıyorsa ve kalem elden önce yüreğe dokunuyorsa...
Aşkın Gözyaşları sağanak sağanak akmalıydı ateş düşmüş tennureden. Aktı. Ruhunu kaleminin ucundan akıtırken, gözlerinden düşen damlalar ses oldu dile geldi: "Duyar mısınız? Kelimeler arasından "Aşkın Gözyaşlarının kâlp atışlarını? Var mı içinizde sükûtumun feryâdına yetişen? Sükûtum feryâdımdır. Okur musunuz?
(Kendi kaleminden)