II. Murat
Haziran 1404’te Amasya’da doğan II. Murat’ın çocukluğu Amasya ve Bursa’da geçti. Babası gibi, o da 12 yaşına girince Amasya, Tokat, Sivas, Çorum ve Osmancık bölgelerini içine alan Amasya merkezli Rum vilayetine vali olarak gönderildi. 1402’deki Ankara Savaşı’ndan sonra Osmanlı Devleti’nin en zor yıllarından biri de 1416 yılı oldu. O yıl, Şeyh Bedrettin Bulgaristan’ın Deliorman bölgesinde ayaklanırken Çelebi Mehmet’in kardeşi Mustafa da Edirne Sarayı’nı ele geçirmek için Eflak voyvodası ile iş birliği yaparak Selanik’i ele geçirmeye çalışıyordu. Venedikliler de Gelibolu’da Türk donanmasını yakarak, 29 Mayıs 1416’da boğazı kesmişlerdi. Aynı yıl Çelebi Mehmet’in Rumeli’de olmasını fırsat bilen Börklüce Mustafa da Manisa ve İzmir yöresinde ayaklanmıştı. II. Murat, babasının yokluğunda Anadolu’da üstlendiği sorumlulukla, Bayezid Paşa’nın komutasında Börklüce Mustafa’nın başlattığı isyanı bastırmak için Amasya ve Sivas kuvvetleriyle Saruhan ve İzmir bölgesine gitti. Onların Amasya’dan ayrılışını fırsat bilen bölgedeki Kara Tatar denilen Moğol göçebeleri de Amasya’yı talan ettiler. Bu nedenle Şehzade Murat, Bayezid Paşa ile bir yıl sonra Amasya’ya dönerek bu isyanı bastırdılar.
Samsun’u Osmanlı Topraklarına Kattı
Şehzade Murat, Bayezid Paşa’dan sonra yeni atabeyi Rum Beylerbeyi Hamza Bey ile Kara Tatarların isyanını bastırdıktan sonra, Samsun’u İsfendiyaroğlu’nun elinden aldılar. Bu zaferden sonra, II. Murat ölüm döşeğinde olan babası tarafından Bursa’ya çağrıldı. Bursa’ya ulaştığında babası vefat etmişti. Ancak Bizans imparatorunun elinde rehin tuttuğu şehzade Mustafa’yı tahtın vârisi olarak Anadolu’ya gönderip taht mücadelesi başlatmasından kaygılanan vezirler, Çelebi Mehmet’in vefatını bir süre gizli tutarak, güvenliği sağlamak için bir bahane ile yeniçerileri Anadolu’ya geçirdiler. Şehzade Mustafa’nın öldüğü ve Bizans’ın elinde rehin bulunan Mustafa’nın düzmece olduğu haberini yaydılar. Şartlar uygun hâle gelince 25 Haziran 1421 tarihinde tahta çıkma töreni yaptılar.
Kardeşlerini Bizans’a Vermedi
II. Murat, babasının yerine hükümdarlık görevini üstlendiğinde 17 yaşında idi. Çelebi Mehmet, devletin sorumluluğunu oğlu Murat’a bırakabilmek için kardeşi Mustafa’yı rehin tutmaya devam etmesi için Bizans imparatoru ile anlaşma yapmıştı. Murat, Çelebi Mehmet’in en büyük oğlu idi. Küçük oğullarından Ahmet kendisinden önce vefat etmiş, diğer oğulları ise Mustafa, Ahmet, Yusuf ve Mahmut çelebiler idi. Mustafa, 11 yaşında iken Hamit İli sancak beyliğine gönderilmişti. Yusuf sekiz ve Mahmut yedi yaşında idi ve Çelebi Mehmet’in Bizans ile yaptığı anlaşma gereğince, Murat’ın tahta geçmesi ve Mustafa’nın serbest bırakılmaması karşılığında Yusuf ve Mahmut da Bizans’a rehin bırakılacaktı. Diğer oğlu Mustafa’ya da Anadolu’nun yönetimi bırakılacaktı. Ayrıca üstüne haraç verilecekti. Böylece Çelebi Mehmet, taht kavgası olmadan görevi oğlu Murat’a bırakmış olacaktı. II. Murat tahta çıktığında Bayezid Paşa veziriazam ve Rumeli beylerbeyi olarak devlet işlerini yürütüyordu. Bayezid Paşa, gelen Bizans elçilerine Yusuf ve Mahmut çelebilerin teslim edilmeyeceğini bildirdi. Bunun üzerine II. Manuel Palaiologos, Limni’de sürgün bulunan Mustafa ile bir anlaşma yaparak onunla birlikte İzmiroğlu Cüneyt Bey’i serbest bıraktı ve on gemilik bir donanma, Dimitrios Leontarios kumandasında Bizans askerleriyle onları Eylül 1421’de Gelibolu önüne çıkardı.
Beylikler Yine Ayaklandı
II. Murat’a karşı sadece Bizans değil, Anadolu’daki beylikler de ayaklandı. Germiyanoğlu Yakup Bey, onun sultanlığını tanımayarak Isparta merkezli Hamit İli sancak beyi olan Mustafa Çelebi tarafını tuttu. Karamanoğlu da Isparta merkezli Hamit İli topraklarını işgal etti. II. Murat elçi gönderip yatıştırma siyasetine başvurdu ve durumu kabullendi. Bu arada 1415 yılında egemenlik altına alınan Menteşeoğlu da ayaklandı ve bağımsızlığını ilan etti. Aynı yıl Menteşeoğulları Ahmet ve Leys, babalan İlyas Bey gibi 1421’de kendi adlarına para bastırdılar. Aydınoğlu ve Saruhan Beyliği de bu sırada bir kısım topraklarını tekrar ele geçirdi. II. Murat, bu ayaklanmaları diplomasi yoluyla bastırmaya çalışsa da sonuç alamadı. Diğer yandan, İsfendiyar Bey de Çelebi Mehmet’in himayesinde Çankırı, Kalecik ve Tosya’da yerleşmiş olan oğlu Kasım Bey’i ayaklandırdı. II. Murat, İsfendiyar Bey’e karşı kuvvet gönderdi. Sinop’a kaçan İsfendiyar Bey diğer Anadolu beylerinin aracılığı ile 1421 yılı sonbaharında barış yaptı.
Düzmece Mustafa İsyanı Devleti Zor Durumda Bıraktı
II. Murat’ı bu ayaklanmalar karşısında acze düşüren, amcası Mustafa ile giriştiği taht mücadelesi idi. Tarihe Düzmece Mustafa Ayaklanması olarak geçen olayda Şehzade Mustafa, gemilerle geldiği Gelibolu’da halk tarafından iyi karşılandı. Ancak Gelibolu Hisarı’nda Şah Melik Bey ona karşı çıktı. Bunun üzerine İzmiroğlu Cüneyt’e Gelibolu’yu kuşatma altına aldıran Mustafa, kendisi Edirne üzerine hareket etti. Ayak bastığı her yerde Yıldırım Bayezid’in oğlu ve sultan olarak tanınan Mustafa’nın Edirne’ye girmesini önlemek için harekete geçen Bayezid Paşa, Sazlıdere’de karşısına çıktıysa da emrindeki Rumeli askerlerinin Mustafa Çelebi’nin tarafına geçmesine engel olamadı. Bunun üzerine o da zorunlu olarak itaat etti. Ancak Cüneyt Bey’in kışkırtmasıyla idam edilmekten kurtulamadı. Mustafa’nın Edirne’ye girdiği haberi üzerine, Gelibolu Hisarı da teslim bayrağını çekti. Fakat Mustafa ile Cüneyt, Gelibolu’yu teslim aldıktan sonra Bizans ile yaptıkları anlaşmayı unutup kaleyi teslim etmeyi reddettiler. Gelibolu geçidine ve donanmaya hâkim olan Mustafa Çelebi İstanbul Boğazı’nı da tutmuş oldu. II. Murat, amcasına karşı Yeni Foça podestası Giovanni Adorno ile ittifak yaptı. Giovanni Adorno, Manisa şap madenlerinden kalan borçlarının silinmesi karşılığında II. Murat için gemi ve asker hazırlama sözü verdi. II. Murat, Cenevizlilerden aldığı bu yardım ile amcası Mustafa’nın isyanını bastırmakta büyük bir güce kavuşmuş oldu. Şehzade Mustafa, 20 Ocak 1422’de 12.000 sipahi ve 5000 piyade ile Gelibolu üzerinden Anadolu’ya geçti. Bursa yolunu kapatmak isteyen yeniçeriler, Ulubat Gölü’nün ayağı üzerindeki köprüyü yıktılar. Böylece, Mustafa’nın 4000 kişilik kuvvetle yapmak istediği baskın sonuçsuz bırakıldı. Mustafa’nın Ulubat Gölü’nün karşı kıyısında kaldığı günlerde, Mihaloğlu Mehmet Bey de uç beylerini II. Murat’ı desteklemek için teşvik etti. Cüneyt’e gizlice İzmir beyliği ve Aydın ili vadedilerek kaçması sağlandı. Cüneyt’in kaçışı, Mustafa’nın ordusunu dağıttı. Mustafa geri çekilince Hacı İvaz Paşa yapılan tahta köprüden yeniçerilerle geçip onun yaya askerini, azaplarını kılıçtan geçirdi. Rumeli uç beyleri de gelip II. Murat’a bağlılıklarını bildirdiler. Ordusunu kaybeden Mustafa Gelibolu’ya geçmeyi başarsa da II. Murat Ceneviz gemileriyle arkasından yetişti. II. Murat, amcası Mustafa’yı Eflak yakınlarında yakaladı ve 1422 yılının kış aylarında Edirne’de idam ettirdi.
Kardeşi Mustafa Sorun Oldu
Amcası Mustafa’nın açtığı yarayı uzun zorluklardan sonra saran II. Murat, ilk iş olarak Haziran 1422’de Bizans’a karşı harekete geçti. Ancak 50 gün süren kuşatmadan bir sonuç alamadı. Zira aynı günlerde henüz 13 yaşında olan küçük kardeşi Mustafa da Karaman ve Germiyan beylerinin desteğiyle Ağustos 1422’de Bursa’yı kuşatmıştı. Bunun üzerine II. Murat, şehri işgal etmek için küçük bir birlik bırakarak Edirne’ye döndü. Bu esnada İsfendiyar Bey de Şehzade Mustafa’nın Bursa’yı işgaline destek verdi. Rumeli’de Candaroğulları’nın müttefiki olan Eflak beyi aynı zamanda saldırıya geçti. Venedik ve Macaristan da bu ittifakta yerini aldı. Böylece tarihe Küçük Mustafa Vakası olarak geçecek büyük bir sorun daha II. Murat’ın karşısına çıktı. Fakat Şehzade Mustafa, kendisiyle çarpışmaya gelen Mihaoğlu bey kuvvetlerine karşı koyamadı ve İstanbul’a sığındı. Burada Bizans imparatoru ile görüştükten sonra Silivri’ye geçen Mustafa, Rumeli’deki Osmanlı askerleri karşısında da tutunamayarak bu sefer de Kocaeli’ye dönmek zorunda kaldı. Oradan da İznik’e geçerek yanına yeni kuvvetler toplayarak, Bursa Ovası’nın bir kısmını ele geçirdi. İznik’te yerleşen Mustafa’ya Anadolu’nun önemli bir kısmı itaat etmiş görünüyordu. Bu nedenle devlette iki başlı bir hâl ortaya çıkmıştı. Bunun üzerine, II. Murat, lalası Yörgüç’ün ısrarı ile Bursa’ya gitmeye karar verdi. Yola çıkmadan önce de öncü kuvvet olarak Mihaloğlu’yu gönderdi. Mustafa’nın lalası İlyas Bey kendisine Anadolu beylerbeyliği sözü verildiği için Mustafa’nın yanından ayrılmıştı. Artık İznik savunması zayıflamıştı. Buna rağmen, Mihaloğlu bir çıkış hareketi sırasında ağır şekilde yaralandı. Mustafa’ya ev sahipliği yapan İznik yağmalandı. İlyas Bey, lalalığını yaptığı Mustafa’yı kendisi yakalayıp 20 Şubat 1423’te abisi Murat’a teslim etti. II. Murat, kardeşini İznik’te idam ettirdi. Güney Marmara’da sükûnet sağlandıktan sonra, Osmanlı kuvvetleri, Taraklı’ya kadar gelen İsfendiyar Bey kuvvetlerinin üzerine yürüyerek imha etti. Karaman Beyi Mehmet Bey de Ocak 1423’te, Antalya’yı kuşattığı sırada kaleden atılan bir top güllesiyle öldü. Karaman tahtı için çıkan iç mücadeleden II. Murat faydalandı ve tahta çıkmasına yardım ettiği İbrahim Bey’e bir antlaşma imzalattı. Karamanoğlu 1421’de babasının aldığı Isparta merkezli Hamit İli’ni bıraktı ve Osmanlı tabiliğini kabul etti.
Bizans ile Yeniden Barış Antlaşması Yaptı
II. Murat’ın Anadolu’daki başarısı Eflak beyinin gözünü korkuttu. Bunun üzerine bağlılığını bildirmek için iki oğlunu rehin gönderip, barış teklif etti. Aynı günlerde Bizans’ı abluka altında tutan II. Murat, 1423 yılının Mayıs ayında Turahan Bey komutasındaki ordu ile Kerme surunu zapt ederek Mora’ya girdi ve Selanik’i kuşatma altına aldırdı. Bu süreçte, Selanik’in yönetimini Bizans’tan devralan Venedik, yeni bir krize sebep oldu. Venedik Devleti, Selanik’i kurtarmak için bir yandan haraç ödemeyi teklif ederken diğer yandan da Osmanlı’ya karşı genel bir saldırı hazırlığı başlattı. Bu amaçla İzmir Beyi Cüneyt, Eflak beyi ve Macar kralı ile ittifak kurmaya çalıştı. Aynı günlerde Pietro Loredano komutasındaki donanmasını da Gelibolu’ya gönderdi. Bu aşamada Osmanlı İmparatorluğu’nun asıl endişesi, Bizans imparatorunun İstanbul’u Venedik’e teslim etmesi ihtimali oldu. II. Murat, bu nedenle Cenevizliler aracılığı ile Bizans imparatoru ile 22 Şubat 1424’te barış antlaşması imzaladı. İmparator, anlaşma doğrultusunda yıllık 300.000 akçe haraç ödemeyi, Silivri ve Terkos hisarları hariç Marmara, Ege ve Karadeniz kıyılarında 1402’den sonra aldığı yerleri geri vermeyi kabul etti. Böylece Osmanlı Devleti yeniden 1402’den önceki sınırlarına ulaşmış oldu. Bizans’ı tehdit olmaktan çıkartan Osmanlı Devleti, İzmir Beyi Cüneyt’i de 1425 yılında ortadan kaldırdı. Aynı yıl İzmir ve Aydın da ele geçirdikten sonra, Menteşeoğulları’nın ve Hamitoğulları’nın Teke’deki kolunun topraklarını ilhak etti.
İkinci Düzmece Mustafa Vakası Yaşandı
15. yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı Devleti karşısında en kuvvetli devlet olarak Venedikliler vardı. Venedikliler, Osmanlı Devleti’ni Avrupa topraklarından uzak tutmak için her türlü yönteme başvuruyorlardı. Başvurdukları yöntemlerden biri de yeni bir Düzmece Mustafa olayı çıkarmak oldu. Venedik Devleti, 1425 yılının bahar aylarında Yıldırım Bayezid’in oğlu olduğunu iddia ettikleri Mustafa adında birini kendi donanmaları ile Selanik’ten yola çıkardılar. Kassandra ve Kavala Venedikliler’in eline düştü. Böylece 1425-1430 yılları arasındaki Osmanlı-Venedik Savaşı başlamış oldu. Ertesi yıl Osmanlılar kayıplarını giderdiler. Selanik’ten tekrar çıkan Mustafa’ya Pazarlı ve Sarıca beyler karşı koydular. Savaş Arnavutluk’a da yayıldı. Osmanlılar burada Venedik’e ait Draç’ı kuşattılar. Ekim 1425’te Venedik ile Macarlar arasında Osmanlılar’a karşı ittifak görüşmeleri başladı. Osmanlı ordusu 1426’da Eflak Beyi Dan’ı ve Macar komutanı Pippo’yu bozguna uğrattı.
II. Murat Üç Koldan Kıskaca Alındı
Osmanlı Devleti’nin Avrupa topraklarında tutunması kolay olmadı. Venedik, Sırp, Macar, Eflak ittifakları zaman zaman düzenledikleri saldırılarla Osmanlı’nın yayılmasını engellemeye çalıştılar. Osmanlı’nın Avrupa ile meşgul olduğu yıllarda Karamanoğlu da Macarlarla iş birliği yaparak yeniden eski topraklarını almak için harekete geçti. Beyşehir’i işgal eden Karamanoğlu, Hamit İli’ni de ele geçirdi. Venedik Devleti de Osmanlı’ya karşı Anadolu’da güçlü müttefik olarak Karamanoğulları’yla ittifak kurdu. Aynı günlerde Timurlular Devleti’nin hükümdarı Şahruh da büyük bir ordu ile Anadolu üzerine yürüdü. Bu durum Hristiyan dünyasında sevinçle karşılandı. Venedik, 1429’da Osmanlı Devleti’ne saldırılarını şiddetlendirdi. Önce Gelibolu’yu almak için harekete geçti. Sonuç alamayınca geri çekildi. Bu sırada II. Murat da doğudaki gelişmelere odaklandığı için Batı’dan gelen saldırılara cevap vermek yerine beklemeye koyuldu. II. Murat, Şahruh’u tahrik etmemek için daima bağlılığını bildirerek muhtemel saldırıyı önledi. Osmanlı Devleti ile Memlûk Devleti arasında sınır Malatya ve Divriği hattı idi. Memlûk Devleti, Osmanlı Devleti’nin Malatya’nın doğusuna geçmesini istemiyordu. Aynı şekilde Dulkadiroğulları Beyliği’ni ve Karamanoğulları Beyliği’ni himayesinde tutmak istiyordu. Şahruh, batıya ikinci büyük yürüyüşünü 1429 yılında yaptı. Şahruh’un yürüyüşü, Osmanlı-Memlûk ilişkilerini geliştirdi. Şahruh’un 18 Eylül 1329’da yapılan Selmas Meydan Savaşı’nda Karakoyunlu kuvvetlerini yenmesi Memlûkler gibi Osmanlılar’ı da endişelendirdi. Ancak Şahruh’un Azerbaycan’dan Herat’a geri dönmeye karar vermesi onlara rahat bir nefes aldırdı.
Selanik’i Almak İçin Beş Yıl Bekledi
Şahruh’un çekilmesini fırsata çeviren II. Murat, beş yıldır süren Selanik sorununu çözmek için Şubat 1430’da bütün ordusu ile Selanik üzerine yürüyerek, Venedik donanması yetişmeden 29 Mart 1430’da Selanik’i aldı. Osmanlı’ya misillemede bulunan Venedik Devleti de Gelibolu’ya saldırarak önemli kayıplar verdirdi. Ayrıca Boğazlar’da Osmanlılar’ın her türlü askerî ve ticari faaliyetini engelledi. Bu yaptırımın Osmanlı Devleti üzerinde caydırıcı bir etkisi oldu. Lâpseki’de yapılan Temmuz 1430 tarihli barış antlaşması ile Selanik’in Osmanlı toprağı olduğu kabul edilirken Arnavutluk’taki şehirlerle İnebahtı’da Venedik hâkimiyeti yıllık 236 duka haraç karşılığında kabul edildi. Ayrıca Boğazlar’da Türk gemilerinin faaliyetleri serbest bırakıldı.
Arnavutluk Osmanlı Toprağı Oldu
Yapılan anlaşma sonrasında Osmanlı Devleti Cenevizlilere ait Arnavutluk topraklarında savaş başlattı. Bu savaş sırasında Venedik’in tarafsızlığı büyük önem kazandı. Osmanlılar, Arnavutluk’un güney ve merkez kısımlarında kendi idarelerini kurmuşlar, kuzeyde ve dağlık bölgelerde kabilelere dayanan Arnavut beylerini haraçgüzâr tabiler olarak bırakmışlardı. Selanik’ten sonra Yuvan İli’ne gelen Osmanlı kuvvetleri, aynı günlerde Yanya ve çevresini de ele geçirdiler. Osmanlı Devleti, fethettiği topraklarda mülkiyet sistemini değiştirirken, yeni bir kayıt sistemi getirdi. Yapılan toprak düzenlemesini kabul etmeyenler isyan ettiler. Asilere karşı hareket eden Evrenosoğlu Ali Bey bir boğazda pusuya düşürülerek ağır kayıplara uğratıldı. II. Murat Serez’e giderek isyanın bastırılmasını komuta etti. İsyan 1433’te bastırıldı. O zaman dağlara sığınan Arnavut asi senyörleri Macar kralı ile ilişkiye girdiler. Kral, Balkanlar’da Osmanlılar’a karşı yeni bir müttefik bulduğuna inanarak onları teşvik etti. Hatta1435’te yanında bulunan Osmanlı saltanat iddiacısı Kosova’da idam edilen Şehzade Yakup’un oğlu Davut Çelebi’yi gizlice Arnavutluk’a soktu. Bu suretle Osmanlılar’ı yarım yüzyıl uğraştıran Arnavut meselesi ortaya çıkmış oldu.
Timurlular Tehdidi, Batıya Gidişi Engelledi
II. Murat, devletin sınırlarını Arnavutluk’a kadar genişletip, Eflak, Sırp ve Bosna’nın bağlılığını sağladıktan sonra Macarlarla komşu olmuştu. Macar Hükümdarı Sigismund, 1431’de Edirne’ye gönderdiği elçisi vasıtasıyla Bosna, Sırbistan, Eflak ve hatta Tuna Bulgaristan’ı üzerinde üstün hâkimiyetinin tanınmasını istedi. II. Murat’ın reddettiği bu mesaj, yaklaşmakta olan büyük savaşın habercisiydi. Macarlar, Balkanlar’da mücadele için hazırlığa geçtiler. Macar Kralı, II. Murat’a karşı kullanmak üzere Osmanlı şehzadesi Davut Çelebi, Yanya üzerinde hak iddia eden Memnon Tocco, Bulgar tahtını isteyen Frujin gibi hükümdarlık iddiacılarını toplamıştı. 1434’te Bosna Kralı II. Tvrtko ve Sırp Despotu Vılkoğlu Georg da Sigismund’a sığındılar. Aslında Sırp despotu, 1433’te kızı Mara’yı II. Murat’ın zevcesi olarak büyük bir çeyizle (400.000 duka) Edirne’ye göndermiş, oğlu Gregor, uç beyi İshak Bey’le İşkodra’ya kadar ilerleyerek Venediklilere karşı Zeta’da eski iddiaları gündeme getirmişti. Buna rağmen Osmanlı Devleti’ne karşı oluşan ittifakın içinde yer aldı. II. Murat, Osmanlı’ya karşı kurulan ittifakı engellemek için 1436’da uç beylerini Eflak ve Erdel üzerine gönderdi. Fakat Timurlular Hükümdarı Şahruh’un 1435 yılında tekrar batıya yönelmesi, II. Murat’ın Avrupa’ya yapacağı seferi durdurdu. Şahruh, dünyanın tek egemeni olarak tanınmayı ve bütün Anadolu hükümdarlarını kendi himayesi altında görmek istiyordu. Temmuz 1435’te Karayülük ve oğullarına, Dulkadirli Nâsırüddin Mehmet’e, Karamanoğlu İbrahim Bey’e ve nihayet II. Murat’a gönderdiği hükümdarlık kaftanlarıyla kendi naipleri gibi görev yapmalarını istedi. II. Murat, Şahruh’un gönderdiği hilati giydi. Bu durum Memlûk sultanının canını sıktı. Zira Timurlular’a karşı Anadolu’da Osmanlı Devleti ile ittifak içinde hareket ediyordu. Osmanlı Devleti ile Timurlular arasında savaşa neden olabilecek gelişme ise Karakoyunlu Hükümdarı İskender’in Tokat’a sığınması oldu. 1436 yılının bahar aylarına kadar Tokat’ta kalan İsfendiyar’ı, Osmanlılar kısa sürede topraklarından çıkardılar. Çünkü Şahruh, bütün Anadolu hükümdarlarına İskender’i kendi topraklarına kabul etmemeleri uyarısında bulunmuştu.
Anadolu Yine Karıştı
Timurlular tehdidi ortadan kalkınca yeniden Anadolu’yu tek bayrak altında birleştirmek için harekete geçen II. Murat, Karamanoğulları’na karşı Dulkadiroğulları ile ittifak yaptı. Amasya Beylerbeyi Yörgüç Paşa’yı sıkıştıran Karamanoğulları’na karşı Dulkadirliler’le beraber doğudan ve batıdan saldıran Osmanlı kuvvetleri, Mart 1437’de Karaman kuvvetlerini yenerek Konya, Beyşehir ve bütün Hamit İli’ni ele geçirdi. Macar Kralı Sigismund’un 9 Aralık 1437’de ölümü üzerine Macaristan’da iktidar mücadelesi başladı. Bu mücadeleden yararlanan II. Murat, Mart 1439’da Sırp Despotluğu’nu tamamıyla ortadan kaldırmayı ve Eflak’ta hâkimiyet kurmayı başardı. Ancak altı ay kuşatma altında tutmasına rağmen Belgrat’ı ele geçiremedi. İlk defa Türklere karşı kullanılan tüfek ateşi bu başarısızlığın amillerinden biri gibi görünmektedir.
Süreç II. Kosova Savaşı’na Götürdü
Belgrat savunması, Avrupalıları Osmanlı’ya karşı cesaretlendirdi. Macarlar, Hunyadi Janos komutasında, 1441 yılında başarılı saldırı yaparak Sırbistan uç beyi Mezid Bey’i pusuya düşürdüler. Bir yıl sonra Şehabettin Paşa’nın ordusunu Yukarı Yalomitza’da yendiler. Bu zaferler Venedik’te büyük bir törenle kutlandı. Osmanlı ablukası altındaki Bizans Devleti de ümide kapıldı. 1437’de imparator, bütün yüksek Ortodoks rahiplerini yanına alarak Katolik Kilisesi’yle birleşme işini görüşmek için Avrupa’ya gitmiş, Floransa Konsili’nde kilise birliğini imzalamış, bir haçlı seferi düzenlenmesini planlamıştı. Bizans imparatoru, 1442’de temsilcisi Janaki Torzello’yu İtalya ve Macaristan’a göndererek haçlı planının bir an önce uygulanması için görüşmeler yaptı. Bizans imparatoru, Karamanoğlu İbrahim Bey ile ilişki kurarak onu, 1443 yılında Akşehir ve Beyşehir üzerine yürümeye teşvik etti. II. Murat hemen kapıkulu askeriyle harekete geçti. Diğer taraftan Amasya kuvvetleriyle Şehzade Alâeddin yürüdü. Bu defa Osmanlılar, Konya ve Larende dâhil Karaman İli’ni yağma ve tahrip ettiler ancak Rumeli’deki durumu göz önüne alan II. Murat barış imzaladı ve Edirne’ye döndü. Büyük kısmı tımarlılardan oluşan Osmanlı ordusunun sonbaharda dağıldığını iyi bilen Hunyadi Janos, yanında Sırp despotu ve yeni Macar Kralı Ladislas olduğu hâlde Ekim 1443’te Tuna Nehri’ni aştı. Rumeli kuvvetlerini bozarak Niş ve Sofya’yı alarak Meriç Vadisi’ne yol veren son Balkan geçitlerine dayandı. II. Murat bunları 24 Kasım 1443’te İzladi Geçidi’nde durdurdu.
Oğlu Alâeddin’in Vefatıyla Sarsıldı
Macarların Balkan içlerine kadar ilerlemesi batıda olduğu gibi Balkanlar’da ve Anadolu’da yeni hareketlenmelere yol açtı. İskender Bey kaçıp Arnavutluk’a koşmuş, isyanı alevlendirmişti. Güney Arnavutluk’ta Araniti tekrar faaliyete geçti. Bu sırada II. Murat’ın büyük güven duyduğu oğlu Alâeddin Ali Çelebi Amasya’da vefat etti. Oğlunun ölüm haberini alan II. Murat, büyük sarsıntı geçirdi. Aynı günlerde, Macar ordularına karşı gerekli direnci göstermediği gerekçesiyle Rumeli’deki uç kuvvetlerinin büyük beyi Turahan Bey’i yakalatıp Tokat’ta hapse attırdı. Bu arada Anadolu’da Karamanlılar tekrar harekete geçmiş, 1444 yılının bahar aylarında Sivrihisar, Beypazarı, Ankara ve Karahisar’a kadar ilerlemiş, Akşehir ve Beyşehir bölgesini ele geçirmişti. Anadolu’nun karışması üzerine II. Murat, çeşitli tavizler vererek Macarlarla anlaşma yoluna gitti. Zira önceliği Karamanoğlu Beyliği’ne vermesi gerekiyordu. Macarlarla anlaşma yapacağı düşüncesiyle kapıkulu askerlerini yanına alarak Karamanoğulları’nın üzerine gitti. Ancak Konya üzerine yürümek yerine Bursa Yenişehri’nde İbrahim Bey’in elçileriyle yemin mektubu denilen bir “sevgendname” imzalayarak 1438’de aldığı yerleri iade etti. II. Murat böylece batıda ve doğuda aldığı önemli yerlerden çekilerek devlete yönelen iki yönlü tehdidi savuşturmuş oldu.
Tahtını Oğlu Mehmet’e Bıraktı
Batı’da Macarlarla, doğuda Karamanoğlu Beyliği ile yaptığı anlaşmalarla Osmanlı Devleti için barış dönemi başlattığını düşünen II. Murat, büyük bir feragat örneği sergileyerek Ağustos 1444’te, Mihaliç’te kapıkulu ve beyler önünde tahtını oğlu Mehmet’e devrederek Bursa yakınlarında kendini ibadete verdi. Eğlenceye ve içkiye düşkünlüğüyle de bilinen II. Murat’ın tahtını 12 yaşında bir çocuğa bırakarak çekilmesi devleti ağır bir bunalıma sürükledi. II. Mehmet’in ilk hükümdarlığı günlerinde Çandarlı Halil Paşa büyük bir kudret kazandı. Diğer vezirler, bilhassa Şehabettin ile küçük Mehmet’in lalaları Zağanos ve İbrahim ona karşı cephe aldılar. Osmanlı Devleti’ndeki idari zaafı haber alan Avrupa devletleri, bu durumu Osmanlı Devleti’ne saldırmak için bir fırsat olarak değerlendirdiler. Bizans imparatoru, Venedik, Papalık ve Sırp despotu Yanko ve Macar kralı 4 Ağustos 1444’te Türklere karşı haçlı seferine çıkma konusunda anlaştılar. Avrupa’dan gelen savaş tehdidi Edirne’yi telaşlandırdı. Bir kısım halk, ülkenin daha içlerine göç etmeye başladı. Avrupa’daki hazırlığa paralel, içeride de saltanat iddiacısı Orhan da aynı yıl yaz aylarında Bizans tarafından İstanbul’dan Çatalca’ya gönderildi. Orhan, Çatalca’da tutunamayınca Dobruca’ya çekildi. Şehabettin Paşa’nın sıkı takibi sonuç verince tekrar İstanbul’a sığınmak zorunda kaldı.
Varna Savaşı’yla Balkanlar’daki Türk Varlığı Perçinlendi
Osmanlı Devleti, haçlılarla Macarların Tuna Nehri’nden geçtiği gün Edirne’de Şia mezhebinin sapkın bir yorumu olan Hurufilik inancını benimseyenlere karşı 18-22 Eylül 1444 tarihinde büyük bir katliam yaptı. Bu katliam sırasında 7 bin ev kül oldu. Bu esnada Tuna’dan geçen Macar-Eflak kuvvetleri Varna’ya kadar ulaştı. Eş zamanlı olarak Venedik donanması da Gelibolu Boğazı’nı keserek Rumeli’ye deniz yoluyla yardım gelmesini engelledi. Devlet yönetiminde oluşan boşluğu ortadan kaldırmak isteyen vezirler, büyük ısrarlar sonucunda II. Murat’a tekrar tahta çıkmayı kabul ettirdiler. II. Mehmet, padişah olarak Edirne’de kalırken Halil Paşa’nın ısrarıyla II. Murat başkumandan olarak ordunun başına geçti. 10 Kasım 1444’te Varna’da yapılan büyük meydan savaşında Macar kralı, atlı kuvvetleriyle yaptığı şiddetli taarruzla başlangıçta Osmanlı hatlarını dağıttı. II. Murat, karargâhına kadar yaklaşan Macar kuvvetlerinden kaçmak istediyse de Karaca Bey engel oldu. Bunun üzerine asker padişahın bayrağı etrafında tekrar toplandı. Bu sırada Macar Kralı Ladislas yeniçeriler tarafından sarıldı, atından düşürülüp başı kesildi. Bu durum Macar kuvvetlerinin moralinin bozulmasına neden oldu. Haçlı ordusu başkomutanı Yanko, zorlukla meydandan kaçtı. Kazanılan büyük zafer, bütün İslam dünyasına müjdelendi. Bir Balkan tarihçisine göre bu zafer, Bizans’ın kaderini tayin etmiş, Balkanlar’da Türk hâkimiyetini kesinleştirmiştir. II. Murat, yapılan bütün ısrarlara rağmen tahtına geri dönmeyi kabul etmedi. Edirne’de kısa bir süre kaldıktan sonra Manisa’ya döndü. Aydın, Menteşe ve Saruhan illerinin geliri kendisine tahsis edildi. Varna’dan sonra memlekette nüfuz ve iktidarı tekrar kurulmuş olduğundan Manisa’da bir padişah gibi yaşadı. Bu dönemde Çandarlı Halil Paşa ile rakipleri arasında mücadele şiddetlendi. II. Mehmet’i Bizans, Sırp despotu ve Anadolu beylerine karşı sert bir siyaset takibine teşvik eden Zağanos ve Şehabettin Paşalar Murat’ın müdahalesine sebep oldular. Varna’da kazanılan büyük zafere rağmen Osmanlı Devleti için tehlike bütünüyle ortadan kalkmamıştı. Macarlar iki yıl sonra yeniden harekete geçtiler. Onlarla iş birliği yapan Eflak beyi Rusçuk’u ele geçirdi. Aynı günlerde Osmanlı tahtında hak iddia eden Davut Çelebi de Bizans tarafından Dobruca’ya çıkarıldı. Ancak bir sonuç alamadı.
İkinci Kez Tahta Çıktı
Devlet yeniden bir cenderenin içine düşürülmek isteniyordu. Zira Çandarlı Halil Paşa’nın tahriki ile yeniçeriler de isyan etti. İsyancılardan bir bölük İstanbul’daki taht iddiacısı Orhan Çelebi’nin yanına gitme tehdidinde bulundu. İsyan ancak halkın desteği ile bastırılabildi. Durum, II. Murat’ın tahta çıkmasını zorunlu hâle getirdi. Rumeli beylerbeyi Vezir Şehabettin Şahin, onu yeniden tahta çağırdı. II. Murat 5 Mayıs 1446’da Manisa’dan acele yola çıktı. Ardından, belki Edirne’deki isyan sebebiyle fikrini değiştirerek Bursa’ya geldi. Ağustos sonlarında oğlunun haberi olmaksızın Rumeli’ye geçip Edirne’ye ulaştı. Bu arada II. Mehmet’e tahttan babası lehine vazgeçtiği açıklamasını yaptırdılar. II. Murat iki yıllık bir aradan sonra tekrar görevinin başına geçmiş oldu. II. Mehmet de veliaht ilan edilerek Manisa’ya gönderildi.
İkinci Kosova Savaşı da Zaferle Sonuçlandı
II. Murat tahta çıkınca ilk olarak, Mora despotuna boyun eğdirmek için 27 Kasım 1446’da Kerme suru önünde göründü. Surlar ele geçirilip 10 Aralık’ta yıkıldıktan sonra Petras ve Klarentza’ya kadar ilerledi. Bu arada Bizans Devleti de yeniden Osmanlı’ya bağlılık bildirdi. Eflak despotu da barışmak için elçiler gönderdi. Ancak onu Macar Kralı Yanko 1447’de öldürdü. Arnavutluk’ta İskender Bey’den de Kocacık Hisarı alındı. Bu sırada Yanko’nun Arnavutluk’a doğru harekete geçtiği haberi alındı. II. Murat, Macar Kralı Yanko’yu Kosova Ovası’nda karşıladı. 17-20 Ekim 1448’deki savaştan, Macarlar büyük bir hezimetle ayrıldılar. Yanko, 1444’te olduğu gibi ateşli silahlarla takviye edilmiş arabaların himayesinde (tabur cengi) çekilebildi. Sırplar bu defa da Macarlarla iş birliği yapmadılar ve Karamanlılar Murat’a askerî yardım gönderdiler. 1450 yılının yaz aylarında II. Murat oğlu Mehmet’i yanına alıp Arnavutluk’a ikinci sefer yaptı. Bu defa Akçahisar’ı kuşattıysa da Yanko’nun tekrar saldırıya geçeceği söylentisi üzerine uzayan kuşatmayı kaldırarak kuvvetlerini geri çekti. O senenin kışında Murat’ın oğlu Mehmet’in Dulkadiroğlu Süleyman Bey’in kızı Sitti Hatun ile evlenmesi dolayısıyla Edirne’de muhteşem bir düğün yapıldı. Düğünün ardından II. Murat hastalanarak 3 Şubat 1451 tarihinde vefat etti. İkinci Murat vefat ettiğinde 48 yaşındaydı. 2 Ağustos 1446’da düzenlettiği vasiyetnamesinde, “Bursa’da merhum oğlum Ali yanındaki kabrin katında koyalar... Üzerime bir çâr dîvâr türbe yapalar, üstü açık ola ki üzerime yağmur yağa... Soyumdan sopumdan her kim ki ölecek olursa benim yanımda komayalar, katıma getirmeyeler.” dedi.
Türkleri, Balkanlar’ın Tek Egemeni Yaptı
II. Murat döneminde Osmanlılar’ın Balkanlar’da yayılması ve yerleşmesi kesinleşti. Ducas, “Bugün Gelibolu Boğazı’ndan Atina’ya kadar olan yerlerdeki Türkler, Anadolu’da bulunan Osmanlı tebaası Türklerden fazladır.” der. II. Murat devrinde merkezde hakiki iktidarı ve merkezle eyaletler arasındaki ilişkileri belirleyen güçler ve şartlar sonraki devirlerden oldukça farklı idi. II. Murat döneminde Çandarlılar’ın devlet içindeki üstün yeri kuvvetlenmiştir. Birinci Vezir Bayezid, ikinci vezir Çandarlı İbrahim, üçüncü vezir Hacı İvaz Paşa idi. Çandarlılar, Rumeli’de Çelebi Mehmet’in rakiplerine hizmet ettikleri için eski nüfuzlarını kaybetmişlerdi. Çelebi Mehmet, Bayezid Paşa’ya güveniyordu. Bayezid Paşa, II. Murat tahta çıktığı zaman veziriazam ve Rumeli beylerbeyi olarak bütün devlet işlerine hâkimdi. Ulemadan olan ve asker üzerinde doğrudan doğruya bir nüfuzu bulunmayan Çandarlı İbrahim, Hacı İvaz ile beraber Bayezid Paşa’dan kurtulmayı başardı ve veziriazamlığı ele geçirdi, vefat ettiği 25 Ağustos 1429’a kadar bu mevkide kaldı. Çandarlı’nın ardından Amasyalı Mehmet Ağa, Temmuz 1430’da veziriazam oldu. II. Murat devrinde uç beyleri devlet içinde önemli bir rol oynayacak kudret ve nüfuza sahipti. Başlangıçta Mihaloğlu Mehmet Bey, 1422’deki ölümünden sonra Paşa Yiğitoğlu Turahan Bey uç kuvvetlerinin başı oldu. Turahan Bey, Tırhala ve Yenişehir merkez olarak Yunanistan ve Mora’ya yapılan akınları idare ederdi. İkinci uç bölgesi başlangıçta Selanik’e karşı Serez ve Arnavutluk’ta Ergiri idi. Bu bölge Evrenosoğulları’ndan Ali, İsa ve Barak’a aitti. Üçüncü uç bölgesi Üsküp’tü. Burada Paşa Yiğit Bey’den sonra evlatlığı İshak Bey, onun ölümünün ardından oğlu İsa ve Mustafa beyler hâkimdi. Bunların faaliyet alanı Sırbistan ve Bosna idi. İshak Bey akınlarını Hırvatistan’a ve Dalmaçya’ya kadar genişletti. Dördüncü bölgenin merkezi Vidin olup buradan Sırbistan, Macaristan ve Eflak’a karşı seferler yapılırdı. Niğbolu’da Firuz Bey’in oğlu Mehmet Bey ve Silistre’de Gümülüoğulları faaliyetteydi. Bu uç sancakları, eski Osmanlı geleneğini devam ettiren irsî ve yarı feodal bir yapıya sahipti. Uç beyleri padişaha ve merkezî kuvveti temsil eden beylerbeyine karşı gelmekten, saltanat iddiacılarını dahi desteklemekten çekinmezdi. II. Murat uç beylerine hiçbir zaman güvenmedi. Bu dönemde Hristiyan kuvvetlerinin gittikçe daha fazla ateşli silahlar kullanması ve Yanko gibi güçlü bir düşmanın ortaya çıkması üzerine uç beyleri zaaflarını anlamışlar ve merkeze daha sıkı bağlanmak gereğini duymuşlardır. II. Murat’tan sonra onların kudret ve nüfuzu tarihe karışmıştır. Osmanlı ilim hayatı, II. Murat devrinde büyük bir ilerleme göstermiştir. Bu dönemde müftü ve kadı Molla Yegan’ın kişiliği hâkimdir. Fatih Sultan Mehmet devrinin birçok üstadı, bu arada Hızır Bey ve Hatipzade Tacettin İbrahim onun yetiştirmelerindendir. Murat döneminde Arabistan, Türkistan ve Kırım’dan birçok değerli ulema gelmiştir. Başlıcaları Molla Gürani, Alâeddin et-Tûsî, Şerefeddin Kırîmî, Seydi Ahmet Kırîmî, “Bahrü’l-Ulûm” sahibi Alâeddin es-Semerkandî, Seydi Ali Arabî ve Acem Sinan’dır. Çoğu Seyyid Şerif el-Cürcânî’nin ve Sadettin et-Teftâzânî’nin talebeleri olup bu iki üstat arasındaki ilmî tartışma konularını Anadolu’ya getirerek ilmî hayata canlılık vermişlerdir. II. Murat döneminde Zeyniyye ile Mevleviyye devlet katında ilgi görmüştür. Bayramiyye de çok yayılmıştı. II. Murat’ın Hacı Bayram-ı Veli müritlerine vergi bağışıklığı tanıması bu tarikatın yayılıp gelişmesine yardım etmiştir. Bu dönemde Hacı Bayram halifelerinden Yazıcızade ailesi Türk kültür tarihinde seçkin bir yere sahiptir. Yazıcızade Mehmet’in Muhammediyye’si ve Ali’nin II. Murat’a ithaf ettiği “Selçukname”si devrin iki kuvvetli akımını temsil eden eserlerdi. Birincisinde tasavvuf, ikincisinde Oğuz geleneği belirmekte, her ikisi de o devir Türkçe nesrinin mükemmel örneklerini oluşturmaktadır. Bu dönemde hâkim olan Oğuz-Kayı geleneği daha ziyade pratik siyasi bir gayeye hizmet etmekte olup bu da Osmanlı hanedanını Timurlular karşısında yükseltmek ve Türkmen çevrelerinde nüfuz sağlamaktır. II. Murat devrinde birçok eserin Arapça ve Farsçadan Türkçeye çevrilmesi Osmanlı Türk kültürünün gelişmesi bakımından önemli olmuştur. II. Murat büyük eserlerini Edirne’de yaptırmıştır. Bu devrin büyük mimari eserleri Yeni Cami ile Ergene Köprüsü’dür. II. Murat 1438’de Macaristan seferine çıkarken caminin temelini atmış fakat cami ancak 1447’de bitirilebilmiştir.
Kaynak: Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar, Hasan Yılmaz, Elips Kitap, 1. Baskı Mayıs 2015, Ankara.