IV. Murat
Osmanlı Devleti’nin 17’nci hükümdarı olan IV. Murat, 27 Temmuz 1612’de İstanbul’da doğdu. I. Ahmet ile Mahpeyker (Kösem) Sultan’ın oğludur. I. Mustafa’nın ikinci kez Osmanlı tahtından indirilmesinden sonra küçük yaşta olmasına rağmen, annesi Kösem Sultan’ın tesiriyle 10 Eylül 1623’te tahta oturdu. Tahta çıktıktan beş gün sonra sünnet oldu. Hükümdarlığının ilk yıllarında sarayı annesi Kösem Sultan yönetti. Bu durum 1632 yılına kadar böyle sürdü. Mayıs 1632’de Sadrazam Recep Paşa’yı azledip saray zorbalarını ortadan kaldırdıktan sonra gerçek bir hükümdar oldu. IV. Murat’ın 11 yaşında tahta çıktığı yıllarda Osmanlı Devleti’nde büyük bir otorite boşluğu meydana geldi. Annesi Kösem Sultan, sarayı Sadrazam Kemankeş Ali Paşa eli ile yönetmeye başladı. Bu durum İstanbul’da büyük bir otorite boşluğuna yol açtığı gibi, Anadolu’da da başıbozukluk yoğunlaştı. Genç Osman’ın kan davasını güttüğü iddiasıyla Erzurum ve çevresinde 1624 yılında isyan çıkartan ve çevresine topladığı askerlerle Ankara üzerine yürüyen Abaza Paşa ile Bağdat’taki Bekir Subaşı’nın faaliyetleri, devletin toprak bütünlüğünü ve asayişini tehlikeye düşürdü. Gelişen olaylar sonucunda Bağdat, Safevîler’in eline geçti. Bağdat’ı geri alma girişimlerinden de bir sonuç alınamasa da uzun mücadeleler sonucunda Abaza Paşa teslim olmaya ikna edildi ve padişahtan af diledi. IV. Murat’ın huzuruna çıkartılan Abaza Paşa, Bosna beylerbeyiliğine tayin edilerek isyanı sona erdirildi.
Bağdat İkinci Seferde de Alınamadı
Devlet işlerinin vesayetle yürütüldüğü yılların Osmanlı Devleti’ne maliyeti yüksek oldu. Özellikle doğu sınırlarında Safevîler’in etkinliği giderek arttı. Bağdat’ı Safevîler’den almak için 1626 yılında yapılan harekâttan bir sonuç alınamaması üzerine, Hüsrev Paşa, 10 Haziran 1629’da Hemedan ve Bağdat seferine çıktı. Abaza Paşa’nın nüfuzunu kullanarak Kerbela, Necef ve Hille gibi yerleri yeniden Osmanlı topraklarına katan Hüsrev Paşa, bölgedeki aşiretleri de yeniden biat ettirdi. Ardından 6 Ekim 1630’da Bağdat’ı kuşatma altına aldı. Ancak bu kuşatmadan bir sonuç elde edemedi. Bu başarısızlık üzerine Hüsrev Paşa azledildi ve yerine Hafız Ahmet Paşa getirildi.
Avrupa’nın İç Sorunları Osmanlı’nın Batıdaki Güvencesi Oldu
Avrupa devletleri arasındaki Otuz Yıl Savaşları, bu dönemde Osmanlı Devleti’nin en büyük güvencesi oldu. İstanbul, Katolik devlet elçileriyle Calvinizm mezhebini benimseyen Avrupalı elçilerin siyasi mücadelelerine sahne oldu. Fransızlar, cizvit papazları vasıtasıyla Katolik mezhebini protokolde birinci sıraya taşımak için mücadele ederken Hollanda ve İngiltere de Protestan mezhebini yaymak için mücadele ediyordu. Osmanlı sarayı nezdinde protokolde öne geçme mücadelesi veren Katolikler ve Protestanlar, birbirlerini saray için tehlikeli göstermeye çalışıyorlardı. Bu mücadelede kaybeden, Katolik mezhebini protokolde birinci sıraya taşımaya çalışan cizvitler oldu. Cizvitlerin İstanbul’daki matbaaları kapatılarak papazları Sakız Adası’na sürüldü. Diğer yandan Romanya’nın orta ve batı bölgelerini içine alan coğrafi olarak Tansilvanya olarak da anılan Erdel’in prensi Bethlen Gâbor, İngiltere, Venedik, Hollanda gibi devletlerle iş birliği yapıp Alman İmparatorluğu içinde Protestan mezhebinin yayılmasına yardım ediyordu.
Otoritesini 20 Yaşında Gösterdi
IV. Murat, yaşının küçüklüğü nedeniyle annesi, saray bürokrasisi ve yeniçeri ağalarının elinde kalmıştı. Tahta çıktıktan sonra birbiri ardına ayaklanma çıkmasının nedeni buydu. Saraydaki otorite boşluğu yerel otoriteler doğurdu. Balıkesir’de Cennetoğlu hükûmet kuvvetlerini dağıtacak kadar güce ulaştıktan ve devleti altı ay kadar uğraştırdıktan sonra Manisa’da mağlup edilerek Denizli’de yakalandı ve Aralık 1625’te Birgi’de idam edildi. IV. Murat, yıllar geçip olgunlaştıkça devlet işlerini öğrenmeye başladı. Bu nedenle bir süre sonra işleri Kızlar Ağası Mustafa Ağa’nın yardımıyla yürüten annesinin vesayeti ağır gelmeye başladı. Çünkü etrafında olup bitenlerin farkındaydı. Bu nedenle olaylara kendisi nezaret etmeye çalışıyordu. Ara sıra kıyafet değiştirip şehirde dolaşması da bu nedenle idi. Annesi Kösem Sultan, ondaki değişimi fark edip onu eğlence ile oyalamaya çalışıyordu. IV. Murat, devlet yönetimini tahta çıktıktan 9 yıl sonra eline aldı. Hüsrev Paşa’nın 1630 yılındaki Bağdat seferinde başarısız olmasının ardından azledilmesi ve onu destekleyen askerlerin Kaymakam Topal Recep Paşa tarafından Hafız Ahmet Paşa aleyhine kışkırtılması, sürekli ertelenen hesaplaşma için fırsat sağladı. 7 Şubat 1632’de At Meydanı’nda toplanan askerler ve iş birlikçileri, Başvezir Hafız Ahmet Paşa başta olmak üzere saraydan 17 kişinin kellesini istediler. IV. Murat, önce soğukkanlı davranıp onları oyaladıysa da tahttan indirilme tehditleri ve Topal Recep Paşa’nın ısrarları sonucu durumun vahametini anlayarak asilerin isteklerini kabul etmek zorunda kaldı. Hafız Paşa’nın zorbalar tarafından katline şahit olunca 10 Şubat 1632’de intikam almaya yemin edip gözyaşları içinde dairesine çekildi. Göstericiler amaçlarına ulaştılar ve Topal Recep Paşa başvezir oldu. Ancak Recep Paşa, tamamen rakipsiz kalmak için yeni bir ayaklanma çıkarttı. 12 Mart 1632’de At Meydanı’nda toplanan askerler ve iş birlikçileri, padişaha ayak divanı yaptırarak Yeniçeri Ağası Hasan Halife, Musahip Musa Çelebi ile Başdefterdar Mustafa Paşa’nın kellesini istediler. Ayrıca IV. Murat’a güven duymadıklarını belirtip şehzadeleri Bayezid, Süleyman, Kasım, İbrahim’i görmek için Babüssaade denilen dış kapıya çıkarttılar. Şehzade Bayezid ile Süleyman’ın, isyancıların yaptıklarının kendi hayatlarını tehlikeye attığı yolundaki uyarılarına kimse kulak asmadı. Sonunda zorbalar istediklerini aldılar.
İsyancılar IV. Murat’ı Hedef Aldılar
Topal Recep Paşa tarafından güdülen isyancı askerler ve iş birlikçileri, IV. Murat’ın çevresinden aldıkları 20 candan sonra, kendi hayatlarının da tehlikeye girdiğini hesap ederek onu tahttan indirme planı yapmaya başladılar. Genç Osman’ın katledilmesinden ve I. Mustafa’nın tahttan indirilmesinden cesaret alarak IV. Murat’ı tahtından indirip yerine şehzadelerden birini geçirmeyi planladılar. Fakat elebaşılardan Rum Mehmet daha fazla ileri gidilmemesi fikrindeydi. Ayrıca Yeniçeri Ağası Köse Mehmet Ağa da gelişmelerden padişahı haberdar ediyordu. Bu nedenle isyancılar hareket tarzları konusunda ittifak edemediler. Aynı zamanda IV. Murat, iş birlikçileri vasıtasıyla kendisine yönelik planları bertaraf etti. Bu süreçte İstanbul, serseri yatağına döndü. Şehirde suç oranları giderek arttı. Şehre hâkim olan zorbalar, başvezir yaptıkları Topal Recep Paşa’dan kendilerine devlet görevi vermesini ve ulufe dağıtmasını istediler. Artık işler kontroldan çıkmaya yüz tutmuşken IV. Murat harekete geçti. IV. Murat’ın ilk işi 18 Mayıs 1632’de Recep Paşa’yı ortadan kaldırmak oldu. Yerine Tabanıyassı Mehmet Paşa’yı getirdi. Sipahiler ve iş birlikçiler, beklemedikleri bu hamle karşısında Ok Meydanı’nda toplanarak tepkilerini göstermek istediler. IV. Murat, kendisini hedef alan tepkileri bastırmak için Sinan Paşa Köşkü’nde yeniçeri ağaları başta olmak üzere bütün ileri gelenlerin katıldığı bir ayak divanı topladı ve sipahi temsilcilerini çağırtarak herkesin devlete itaat etmesi gerektiğini uzun uzun anlattıktan ve cevapları dinledikten sonra bunlara Kur’an üzerine yemin ettirdi. Konuşulanları ve yeminleri Şeyhi Mehmet Efendi’ye tespit ettirerek bu belgeyi sadrazam ve şeyhülislamdan başka Vezir Hüseyin ve Bayram paşalarla Şeyhi Efendi’ye imzalattı. IV. Murat’ın bu manevrası karşısında sipahiler, yeniçerilerin desteğinden mahrum kaldılar. IV. Murat, ikinci adım olarak Sipahi Ağası Cafer ile Silahtar Ağası Ahmet’i divana çağırıp elebaşıları yakalamaları emrini verdi. Silahtar Ağası Ahmet’in acizlik göstermesi üzerine boynunu vurdurdu. Bu olaydan sonra saray otoritesi hissedilmeye başlandı. Alınan karar gereğince isyan çıkaranlar, nerede olursa olsun öldürülecekti. Böylece İstanbul’da ve eyaletlerde zorba takibi başladı ve yakalananlar derhâl öldürüldü. IV. Murat’ın attığı bu adımlar, kısa zamanda etkisini gösterdi. Ardından Temmuz 1632’de sipahi ve yeniçeriler arasında bir yoklama yaptırıp, tımarlı sipahi olmak isteyenleri tımarlı sipahi sınıfına aldırdı. Böylece bozulmuş olan tımarlı sipahi teşkilatına çekidüzen verdirdi.
Lübnan’daki İsyan Bastırıldı
IV. Murat, iradesini ortaya koymasına paralel, 1635 yılında Lübnan’da âdeta bağımsız bir yönetim kuran Dürzi emiri Manoğlu Fahrettin’in isyanını bastırdı. Bu arada 1631 yılından itibaren Hicaz ve Yemen’de İstanbul’un iradesini tanımayan bir idare ortaya çıkmıştı. Yemen’in başkenti Sana’nın kuzeyinde bulunan Mekke’ye giden yol üzerindeki Kevkeban şehrinde para bastırıp bağımsız otoriteye dönüşen Zeydîlerin imamı Müeyyed-Billâh Muhammed b. Kasım da 1633 yılında bütün ülkeye hâkim oldu.
İstanbul Yandı, Kahvehaneler Kapandı
İstanbul’da Cibalikapısı dışındaki bir gemi kalafatçısının ihmalinden meydana gelen yangın nedeniyle 2 Eylül 1633’te büyük bir yangın çıktı. Yangın, telafisi imkânsız zararlar verdi. Pek çok yazma eser bu yangında telef oldu. Dönemin en önemli sosyal mekânları kahvehanelerdi. Yangın sebebiyle kahvehanelerde dedikodular çok yoğunlaşmıştı. IV. Murat, içilen tütün mamulleri nedeniyle İstanbul’da yeni bir yangına sebep olacakları gerekçesiyle kahvehaneleri kapattırdı. Kahvehanelerin yerlerine de bekârlar, debbâğlar ve nalbantlar için odalar yaptırdı. Ayrıca tütün içilmesini yasakladı. Esasında IV. Murat’ın kendisi de içkiye düşkün bir padişahtı. Ancak tütün karşıtı çevrelerin gönlünü hoş tutmak için bu kararı aldı. Aynı kararı Edirne’de de uyguladı. Hatta bu yasağını o kadar ileri götürdü ki gerek İstanbul’da gerekse Revan ve Bağdat seferleri sırasında, yasağına uymayan pek çok insanı ölümle cezalandırdı.
Şeyhülislam Katleden İlk Padişah Oldu
IV. Murat, tarihe şeyhülislam boğduran ilk padişah olarak da geçti. 1633 yılının son günlerinde Bursa gezisine çıkan IV. Murat, av vesilesiyle uğradığı İznik’in kadısını yolları tamir ettirmediği gerekçesiyle idam ettirdi. Şeyhülislam Ahizade Hüseyin Efendi, bu durumun medrese bilginlerinin ve kadıların tepkisini çekeceğini söyleyerek annesi Kösem Sultan’a bir mektup yazdı. Kendisine gelen mektubun ardından medrese bilginleri ve kadıların bir ziyafet vesilesiyle bir araya gelmelerini padişahın tahttan azledilmesi meselesini görüşmelerine yoran Kösem Sultan, durumu oğlu Murat’a bildirdi. Annesinin gönderdiği haberi 5 Ocak 1634’te alan IV. Murat, çıktığı av partisini bırakıp hemen İstanbul’a döndü ve Şeyhülislam Ahizade Hüseyin Efendi’yi azledip Kıbrıs’a sürgün etti. Fakat sürgün cezasını yetersiz görerek gemi daha Marmara Denizi’nden ayrılmamışken durdurup Çekmece açıklarında karaya çıkarttırdı. Kendisi de Çekmece’ye giderek Bostancıbaşı Duçe Mehmet Ağa’ya verdiği emirle 7 Ocak 1634’te Şeyhülislam Ahizade’yi boğdurdu.
İsveçliler ile İlk İlişki Kuruldu
IV. Murat devrinde Kırım Hanlığı, Kazaklar ve Rusya ile alakalı olmak üzere Osmanlı-Lehistan ilişkilerinde önemli gelişmeler oldu. Osmanlı’nın İran seferleri nedeniyle Kırım hattında Kazaklara ve Ruslara karşı saldırılara ara verilmişti. Özi Beylerbeyi Murtaza Paşa, 9 Eylül 1630’da Lehlilerle yedi maddelik bir antlaşma imzaladı. Bu antlaşmayla Lehistan Kırım’a vergi ödemeyi sürdürecek, Kazaklar bulundukları adalardan çıkacak ve Osmanlı Devleti de Kırım saldırılarını engelleyecekti. IV. Murat, Lehistan’a karşı kendisinden yardım talebinde bulunan Rus Çarı Mihail Romanov’a gönderdiği cevapta durum müsait olunca bu yardımı yapacağını ve o zamana kadar da İsveç ile dost geçinmesini tavsiye etti. Babıali’nin İsveç ile ilk siyasi ilişkilere başlaması da bu dönemde oldu. Ruslar, Lehistan ile savaşa hazırlanırken IV. Murat da 27 Temmuz 1634’te Edirne’den ayrılarak İran seferine çıktı. Bu sırada Lehistan bir taraftan Murtaza Paşa komutasındaki Türk kuvvetleri, diğer yandan da Rus kuvvetlerinin saldırısına uğradı. İki kuvvet karşısında savunma zaafı yaşayan Lehistan, barış teklifinde bulundu. İstanbul’a gelen Leh elçisi Alexandre Trzebinski, Murtaza Paşa ile yedi maddelik bir anlaşma imzaladı. Anlaşmaya göre, Osmanlı Devleti, günümüzde Rusya sınırlarında kalan Belgorod bozkırlarında yerleşen Tatar aileleri yaşadıkları yerden kaldıracak, Lehistan da Dinyeper Nehri kıyılarında yaşayan Zaporog Kazaklarını kontrol altına alacaktı.
Meyhaneleri Yıktırdı
IV. Murat, kahvehaneleri kapattıktan sonra İran seferine çıkmak için Edirne’den İstanbul’a döndükten sonra içkiyi de yasakladı. Ardından 5 Ağustos 1634’te meyhaneleri yıktırdı. Yasağa uymayanlara da idam cezası dâhil olmak üzere, ağır cezalar getirdi.
İki Büyük Sefer Yaptı
IV. Murat, hükümdarlığı döneminde kendinin komuta ettiği iki büyük sefere çıktı. İlk seferine fethettiği kalenin adıyla Revan seferi denildi. Sefere Şeyhülislam Zekeriyazade Yahya Efendi’yi de götürdü. Mart 1635’te çıktığı seferde, İzmit, Eskişehir, Konya, Kayseri güzergâhını takip etti. Sivas’tan ayrıldıktan sonra Sınır Ovası’nda ordusuyla büyük bir savaş tatbikatı yaptı. Ardından 200 bin asker, 25 balyemez ve 100’den fazla şahi topla altı günde Soğanlı yaylasını geçip 17 Temmuz 1635’te İran’ın sınır şehri olan Kars’a ulaştı ve 26 Temmuz’da günümüzde Ermenistan’ın başkenti olan Revan (Erivan) önüne geldi. Revan, 11 günlük direnişin ardından 8 Ağustos 1635’te teslim oldu. IV. Murat, daha sonra Kenan Paşa komutasındaki bir kuvveti daha önce yardım edilemediği için düşen Ahıska’yı yeniden Osmanlı topraklarına katması için görevlendirdikten sonra Tebriz üstüne yürüdü. Tebriz’e giderken yolda hastalandığı için bir süre tahtırevan ile taşındı. Bu sefer sırasında, kendisinin İstanbul’da olmayışını annesinin aleyhine kullanmak isteyeceğini düşünerek kardeşleri Şehzade Bayezid ile Süleyman’ı 27 Ağustos 1635’te öldürttü. Bayezid ve Süleyman, Revan’ın fethedildiği haberi İstanbul’a ulaşıp dört gece süren şenlikler sırasında boğduruldu. 25 yaşındaki şehzadelerin boğdurulması İstanbul’da buz gibi bir hava estirdi. IV. Murat 11 Eylül 1635’te Tebriz’e ulaştı. Ancak karşısında Safevî kuvvetlerini bulamadığı için hiçbir dirençle karşılaşmadan Tebriz’e girdi. Şehirde büyük bir yağma ve tahribat yaptıran IV. Murat, kış mevsiminin yaklaşması nedeniyle geri döndü. Her sefer sonrasında olduğu gibi, Osmanlı kuvvetlerinin bölgeden ayrılmasından sonra 1 Nisan 1636’da Revan yeniden Safevîler’in eline geçti. Şah Safî, Revan’ı geri almasına ve ardından Küçük Ahmet Paşa kuvvetlerini Mihriban Kalesi civarında mağlup etmesine rağmen barış için İstanbul’a Maksud Han’ı gönderdi. IV. Murat, Safevî hükümdarının gönderdiği elçiyi Bağdat’ta kabul edeceğini söyleyerek büyük bir sefer hazırlığına başladı. Sefere çıkmadan önce de kendisi için tehlike yaratacağını düşündüğü kardeşi Şehzade Kasım’ı boğdurdu. IV. Murat, 8 Mayıs 1638’de İstanbul’dan ayrıldı ve Ereğli, Adana, İskenderun ve Halep, Antep, Birecik, Urfa ve Diyarbakır güzergâhını takip ederek 6 Kasım 1638 tarihinde Musul’a ulaştı. Ordu, 14 Kasım 1638’de Bağdat önüne geldi. Kuşatmanın bütün aşamalarını takip etmek isteyen hükümdar, otağını İmam-ı Azam Türbesi karşısına kurdurdu. Bağdat’ı savunan İran kuvvetleri, 24 Aralık 1638’de şehri teslim ettiler. IV. Murat fethin ardından kalenin, İmam-ı Azam ve Abdülkadir Geylani türbelerini tamir ettirdikten sonra başvezirini Bağdat’ta bırakıp 17 Ocak 1639’da İstanbul’a doğru hareket etti. Musul’a ulaştığı zaman Safevî elçisi Maksud Han’ı kabul etti ve eskiden beri Osmanlı Devleti’ne ait olan toprakların iade edilmesini, her yıl saygı ve bağlılık bildiren hediye anlamına gelen pişkeş gönderilmesini, aksi takdirde yine savaşın başlayacağını belirttiği bir mektup verdi. Diyarbakır’a geldiğinde ise kış şartları ağırlaştı. Bu nedenle 70 gün Diyarbakır’da kaldı. 15 Nisan 1639’da yeniden yola çıkıp Malatya, Sivas, Tokat ve Ankara üzerinden İzmit’e geldi. Buradan da deniz yoluyla İstanbul’a hareket ederek 12 Haziran 1639’da şehre girdi.
Kasr-ı Şirin Antlaşması İmzalandı
IV. Murat’ın, Safevî Hükümdarı Şah Safevî’ye gönderdiği mektup etkisini gösterdi Osmanlı-İran ilişkilerinde uzun barış döneminin başlangıcını teşkil eden Kasr-ı Şirin civarındaki Zühâb mevkisinde 17 Mayıs 1639’da Kasr-ı Şirin Antlaşması imzalandı. Tabii üç kıtaya yayılan sınırlarda hiçbir zaman sorunlar sona ermedi. Arnavutluk ve Bosna’da zaman zaman çıkan karışıklıkların giderilmesinde büyük güçlükler çekildi. Aynı şekilde Venedik Cumhuriyeti ile günümüzde Arnavutluk’un Adriyatik Denizi kıyısında kalan şehri Avlonya’nın statüsünden dolayı da ilişkilerde gelgitler yaşandı. Sonunda eskiden beri sürmekte olan ticari ilişkilerin korunması esasına dayalı ve tazminat içeren bir antlaşma 16 Temmuz 1639’da imzalandı.
Gut Hastalığından Muzdaripti
IV. Murat, Revan seferine çıkarken nükseden ve giderek etkisini artıran gut hastalığına yakalanmıştı. Hastalık Bağdat seferi dönüşünde şiddetini iyice artırarak yatağa düşürdü. Şiddetli baş ağrısı ve titreme geçiren IV. Murat’ın önce sıtma hastalığına yakalandığını düşünen doktorlar, ardından felç teşhisi koydular. Yapılan tedaviler sonucu biraz iyileşen hükümdar, kasım ayında avlanmak üzere gittiği Beykoz taraflarında tekrar ağırlaşınca etrafındakilerin tavsiyesiyle aşırı derecede kullandığı içkiyi bıraktı. Üsküdar Sarayı’nda 10 gün dinlenen hükümdarın ruh hâli çok bozuldu. Buna rağmen Venediklilere karşı karadan ve denizden yapmayı düşündüğü büyük bir seferin hazırlıklarını başlattı. Tersane ve tophanede yeni gemiler inşa ettirip toplar döktürdü. Selanik’e asker sevk etti. Bu durum batıda endişe yarattı. Zira Osmanlı Devleti uzun zamandır batıya sefer yapmıyordu. Hazırlıkların Malta korsanlarına yönelik olduğu ve IV. Murat’ın bir adam gönderip Malta Adası’nın planını aldırdığı rivayet edilmiştir. Ancak IV. Murat’ın bu planı yarım kaldı. Çünkü oldukça neşeli geçen 1640 yılının 25 Ocak günü yeniden hastalandı. Yapılan bütün tedavilere rağmen hastalığı giderek ilerledi. IV. Murat, yatağa düştükten 13 gün sonra 8 Şubat 1640’ta, kardeşi Kasım’ı boğdurduğu odada vefat etti. Cenazesi, Sultan Ahmet Camii yanındaki babası I. Ahmet’in türbesine defnedildi.
Askeri Başında Savaşa Katılan Padişahlardandı
Askerin başında savaşa katılan Osmanlı padişahları arasında yer alan IV. Murat’ın, çok kuvvetli olduğu, iri yarı bir adam olan Silahtar Musa Paşa’yı belindeki kuşaktan tutup kaldırarak Has Oda’yı birkaç defa dolaştırdığı, dönemin ünlü pehlivanlarıyla güreştiği nakledilmiştir. Evliya Çelebi, IV. Murat’ın 32 çocuğu olduğunu kaydetmiştir. Tarih kayıtlarında ise beşi erkek olmak üzere 16 çocuğu olduğu geçmektedir. IV. Murat’ın oğulları kendisinin sağlığında vefat ettiği ve kardeşlerinden üçünü de kendisi boğdurduğu için, vefat ettiğinde yerine geçecek sadece kardeşi İbrahim kalmıştı. Ağır hastalığında hastalığının iyileştirilmemesine sebep olarak gördüğü Şehzade İbrahim’in de öldürülmesini emrettiği, Kösem Sultan’ın emrin görevlilere ulaşmasına engel olarak İbrahim’in hayatta kalmasını sağladığı nakledilmiştir. IV. Murat dönemi tarih, edebiyat, hat sanatı ve müzik alanında dikkate değer bir dönem olmuştur. Evliya Çelebi, Kâtip Çelebi, Nefî, Şeyhülislam Yahya, Veysî, Koçi Bey, Azmizade Haletî gibi isimler edebiyat sahasında dönemin önde gelen kişilerinden sadece birkaçıdır. Arapça ve Farsça bilen IV. Murat, yüksek bir edebî kabiliyeti olmamakla birlikte Muradî mahlasıyla şiirler yazmıştı ve beste yapacak düzeyde müzikle ilgili idi. Özellikle ta’lik hattını güzel yazdığı bildirilmiştir. IV. Murat’tan günümüze ulaşmış çok az hayrat vardır. Üsküdar Çamlıca’da bir cami, Kazak taarruzlarına karşı boğazın müdafaası için Anadolukavağı ile Rumelikavağı’nda müştemilatı ve camileriyle beraber kaleler yaptırmış, Revan seferinde iken verdiği emir üzerine Bayram Paşa İstanbul’un imarına çalışarak surları, yanan camileri imar etmiştir. Topkapı Sarayı’nda Revan ve Bağdat fetihleri hatırasına Bağdat ve Revan köşklerini inşa ettirmiştir. 1636 ve 1639 yıllarında tamamlanan Bağdat Köşkü, çeşitli Türk sanat şubelerini bir araya getiren 17. yüzyıldaki en yüksek sanat eserlerindendir. 16. yüzyıl sonlarında Osmanlı Devleti’nin karşılaştığı siyasi ve iktisadi problemler yüzünden sarayda duraklayan musiki faaliyetleri IV. Murat döneminde yeniden canlanarak yaygınlaşmış ve bir gelişme göstermiştir. Tebriz’i fethedince en meşhuru Şeştari Murat Ağa olan 12 musikişinası İstanbul’a getirerek enderuna yeni sanatkârlar kazandırmış, bunlar dönemin musiki çalışmalarına büyük katkıda bulunmuştur. IV. Murat’ın iltifat ettiği dönemin ünlü seyyahlarından Evliya Çelebi, “Seyahatname”sinde saray meşkhanesinde ve Sultan Murat’ın huzurunda yapılan edebiyat ve musiki cemiyetlerinden bahseder. Cuma geceleri ulema, meşayih ve hafızların katılımıyla toplantıların yapıldığını, cumartesi geceleri de ilahihan, hanende ve sazendelerin iştirakiyle dinî eserlerin geçildiğini ve fasıllar düzenlendiğini anlatır.