Osman Gazi
Ertuğrul Gazi’nin üç oğlundan biri olan Osman Bey, 1258 yılında Söğüt’te doğdu. Osman Bey’in diğer kardeşleri Saru Yatı ve Gündüz’dür. Osman Bey, gençliğini babası Ertuğrul ile Söğüt’te geçirdi. Osman Gazi’nin gençliğinde Eskişehir ve çevresinde gelişmiş bir yerleşik hayat vardı. O dönemde Eskişehir, Eskihisar, İnönü ve Söğüt’te oturan beyler birbirleriyle rekabet hâlindeydi. Osman Bey’in mensup olduğu Kayı Boyu, 11. yüzyılda diğer Oğuz boyları gibi büyük kitleler hâlinde Anadolu’ya gelmiş ve küçük gruplar hâlinde ülkenin çeşitli bölgelerine yerleşmişti. Diğer Türk boyları gibi Osmanlılar da mensup oldukları Kayı damgasını bir egemenlik sembolü olarak sikkelerinde ve önemli eşyalarında kullanmışlardır. Fuat Köprülü, Osmanlı Devleti’nin ilk etnik çekirdeğini Kayıların oluşturduğunu belirtmiştir. “Oğuzname”ye göre Oğuz Han yirmi dört boy arasında egemenlik kavgası olmaması için töre koymuş, her birinin mansıbını, nişan ve damgasını tayin etmiştir. Oğuz’un öncelik verdiği oğlu Gün Han’dır. Ona bağlı boylar başta Kayı olmak üzere Bayat, Alkaevli, Karaevli’dir. Kayı’nın damgası “IYI”dır. Oğuz Han’ın kendisinden sonra töre gereği Kayı, hanlar hanı olmuştur. Âşıkpaşazade Tarihi’nde de Osman’ın soy kütüğü Oğuz Han’a kadar götürülmüştür. Osmanlı sultanları bundan sonra bu teoriyi hararetle benimsemiş ve bir Oğuzculuk geleneği yerleşmiştir. Osman da babası gibi, uçta Türkmenleri ve yerini yurdunu terk etmiş garipleri gaza savaşları için örgütleyen subaşılardan bir alp gazi idi. Osman Gazi’nin gazalardaki yoldaşları Turgut, Aykut, Saltuk, Hasan gibi alplerdi. Alpler, Selçuk uç toplumunda Türkmen savaşçılarını sefere götüren deneyimli, iyi silahlanmış komutanlardı. Alp gaziler göçebe Türkmenleri gaza için örgütlüyorlardı. Osman Gazi’nin kuvvetleri çoğunlukla uzaklardan, Kastamonu yöresinden gelen garip Türkmenlerdi. Bunlar kızıl börk giyip savaşçı olarak ayrıcalık kazanıyor, böylece göçebe topluluğunda farklılaşıyorlardı.
Nüfuzunu Gazalarla Genişletti
Bizans topraklarına düzenlenen gazaların amacı, egemenlik alanını genişletmekti. Osman Gazi, ele geçirdiği topraklardaki Hristiyan halka nasıl davranılması gerektiğini din âlimlerine danışır ve uygulamayı onların gösterdiği yönde yapardı. Fıkıh okumuş Şeyh Edebali ve Dursun Fakih, Osman’ın danışmanları idi. Osman Bey’in seferlerinde alpler “yarar yoldaş” ve “nöker”leri idi. 13. yüzyıl Moğol toplumunda nöker “soylu kişilerin, bahadırların evinde ve seferde yanından ayrılmayan hizmetkârı ve silah arkadaşı” olarak tanımlanır. Esirlikten gelen nöker kendine tabi olanlarla birlikte şefin hizmetine girer. Çoğu esir edilip ant içmekle başbuğa hayat boyu bağlı silah arkadaşıdır. Osman Bey zamanında Köse Mihal bu tip bir nökerdir. Osman, 1299 yılında topraklarını Eskişehir’den Bilecik ve Yenişehir’e kadar genişletti. Osmanlı Devleti’nin kuruluş tarihi olarak kabul edilen bu tarihte İnönü’yü oğlu Orhan Bey’e, Yarhisar’ı Hasan Alp’e, İnegöl’ü Turgut Alp’e verdi. Osman Bey ile gazalara çıkan Saltuk, Hasan ve Konur da önde gelen alplerdi. Bu alp ve nökerlerin çocuk ve torunları sonraları devlet idaresinde önemli makamlara gelerek daha sonraki yıllarda Osmanlı aristokrasisini oluşturdular. Selçuklular’da ve Osmanlı klasik döneminde yurt veya yurtluk, “bir göçer ev grubunun reisine özerklikle verilen bir arazi birimi” olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir ifadeyle yurt soylu bir bahadıra ait toprak parçasıdır. Osman Bey de alınan vilayetleri gazilere paylaştırıyordu. Bu yurtlandırma sistemi daha sonra Rumeli’de gaza yapan uç beyleri Evrenosoğulları, Mihaloğulları, Paşayiğitoğulları için de uygulandı. Şeyh Edebali, Nüfuzunu Güçlendirdi Osman Bey, bölgede Bizans topraklarına karşı akın yapanlar arasında en atılgan önder idi. Uç boylarında gaziler-alpler gaza ve ganimet seferlerinde en başarılı önderin bayrağı altına girerlerdi. Osman Bey’i diğer alplerden üstün duruma getiren bir başka özellik, rivayete göre bir Vefai-Babai tarikat halifesi olarak uç beyliğine gelen Edebali’nin manevi desteği olmuştur. Osman Bey’in 1304’te düzenlediği Sakarya Seferi’nde Osmaneli ve Çadırlı tekfurları kendisine itaat ettiler ve Osman Gazi’ye has nöker oldular. Nökerlik sistemi, Osmanlı Devleti’nin gelişme çağında kul sistemine dönüştü. Padişahın yeniçerileri, gulam-ı mir denilen bey kulları, tımarlı sipahilerin hizmetkârı kullar, hep nöker durumunda idi. Osman Bey, bir bölgeyi ele geçirdikten sonra, o bölgeyi nasıl örgütleyeceğini fakihlere sorardı. Örgütleme konusundaki en önemli yardımcıları ise ahiler ve fakihlerdi. Fakihler İslam hukukunu, Sünni akaidini ve İslam kurumlarını bilen insanlar olarak beye yönlendirici bilgi verirler, daha küçük yerleşim yerlerinde imamlık hizmeti yürütürlerdi. Osman Bey döneminde bu fakihlerin en meşhuru Dursun Fakih idi. 1285-1291 yılları arasında Türkmenler, Konya’daki Selçuklu sultanına ve Moğollara karşı isyan ettiler. Ortaya çıkan karışıklıktan yararlanan Osman Bey de 1288 yılında Karacahisar’ı ele geçirdi.
Anadolu’daki İç Kargaşa Osmanlı Devleti’ni Doğurdu
Osman Bey’in, komşu tekfurlara ve Bizans topraklarına karşı gaza hareketine başlaması, Anadolu’daki Türkmenlerin Moğollara karşı isyan hareketlerini artırmasıyla hızlandı. Anadolu’daki Moğol işgalinin sona ermesi için, Mısır Memlûkleri de Türkmenlere yardım gönderdi. Bu dönemde Osman Bey, Moğol müdahalesinden çekinmeden gaza hareketlerini artırdı. Özellikle Sülemiş’in İlhanlılar’a karşı isyanı uç Türkmenlerinden destek gördü. Memlûk Devleti’nin desteğinden dolayı, Osman Bey oğullarından birinin adını Melik Nasır koydu. Bizans, Moğol, İlhanlı, Selçuklu ve Memlûk çekişmesi sırasında Anadolu’da iyice bozulan siyasi istikrar, Osman Bey’in 1299’da Bilecik’i fethetmesine fırsat verdi. Bu fetih de Osmanlı Devleti’nin resmî kuruluş tarihi olarak kayıtlara geçti. Osman Bey, ilk zamanlarda Bilecik tekfuruna “mudârâ” gösteriyordu. Osman Bey, 1284 yılında, Söğüt-Domaniç arasında göç ederken Bilecik tekfurunun himayesine muhtaçtı. İnegöl Ovası’nda sürüler tarım topraklarını çiğnediği için İnegöl tekfuruyla aralarında başından beri düşmanlık vardı. Osman’dan armağan alan Bilecik tekfuru onu koruyordu. Osman bu bölgede göç yolunu engelleyen İnegöl tekfuru ile çatışma hâlindeydi. Söğüt-Domaniç yolu üzerindeki Ermenibeli çatışması yerel önemsiz bir karşılaşma idi.
Bilecik’i Alarak Bağımsızlığını İlan Etti
Ermenibeli’nden elde edilen zaferden sonra, Osman Bey, Edebali eliyle gaza kılıcı kuşandı ve bölge tekfurlarına karşı aktif gazaya başladı. İnegöl Rumlarına karşı bir gece baskını yaparak 1284 yılında İnegöl yakınında Küçük Kulaca Hisarı’nı yağmalayıp ateşe verdi. Onun bu saldırısı, İnegöl ve Karacahisar tekfurlarının ittifak ederek karşı saldırıya girişmelerine neden oldu. Osman Bey, gazileriyle İnegöl ve Karacahisar tekfurunun ordusuna karşı İkizce’ye yakın Domaniç belini aştıkları yerde 1286 yılında büyük bir savaş yaptı. Bu savaş, Osman Bey’in gerçek anlamda ilk savaşı oldu. Osman Bey, kardeşi Saru Yatı’yı bu savaşta kaybetti. Osman Bey, Kulaca akınından iki yıl sonra da Karacahisar’ı alarak beylik merkezi yaptı. Rivayete göre Osman Bey, bu önemli fetih sonucu uçta sancak beyliğine erişti. Karacahisar, Anadolu’dan İznik-İstanbul’a giden ana yolların kesiştiği bir noktada stratejik konumu son derece önemli, çıkılması güç bir kale idi. Osman Bey, Karacahisar’ın fethiyle bütün Eskişehir ve Bilecik bölgesine hâkim olarak bu bölgedeki Selçuklu-İlhanlı naiplerinin yerine geçti. Karacahisar’ı aldıktan sonra bağımsızlık ilanı anlamına gelen kendi adına hutbe okuttu. Karacahisar’ı aldıktan sonra da han unvanı alan Osman Bey, kanun koydu. Kaleye bölgeden ve Germiyan gibi uzak yerlerden halkın gelip yerleşmesi sonucu, Karacahisar kısa sürede Müslüman nüfuslu bir şehir oldu. Aşağıda Ilıca yanında pazar da Osman Bey’in kontrolü altına girdi. Fetihle birlikte Osman Bey, bölgede fiilen bir gazi bey durumuna yükseldi. Böylece Osman Bey, Kastamonu emiri Çobanoğulları gibi Selçuklu sultanının sancak sahibi bir emiri mertebesine ulaşmış oldu. Osman Bey’in beyliğini büyütürken en büyük müttefiki, Harmankaya-Gölpazarı bölgesi tekfuru olan Köse Mihal oldu. Onların en büyük yardımcısı da aşiretiyle bölgeye yerleşmiş bulunan Samsa Çavuş oldu. Osman Bey, 1288-1299 yıllarında, Karacahisar’dan BilecikYenişehir’e kadar olan bölgeyi egemenliği ve kontrolü altına alarak birçok şehir ve kaleye hükmeden bir bey durumuna geldi. Aynı yıllarda Göynük, Gölpazarı, Bilecik, Yenişehir, İnegöl, Yarhisar tekfurlarını ortadan kaldırdı. Bulunduğu bölgenin güvenliğini sağladıktan sonra da Bizans imparatorluk topraklarına gaza faaliyetine başladı.
Bey Amcası Dündar Bey’i Öldürdü
Babasının sağlığında aşiretin başına geçen Osman Bey, babasının ölümü üzerine, amcası Dündar Bey’in muhalefetiyle karşılaştı. Göçer ailelerden bir kısmı Dündar Bey’in, aşiretin başına geçmesini istedi. Bir araya gelinip görüşler alındığında çoğunluk Osman’ı destekledi; bunun üzerine Dündar da ona uydu. Osman, aşiretin onayıyla beyliğini bir daha ibra ettirdikten sonra fetih siyasetinde köklü bir değişikliğe gitti. Osman Bey, başlangıçta çevresindeki Bizans tekfurlarıyla yürüttüğü yumuşak diplomasiyi bırakarak genişlemeci bir siyaset izlemeye başladı. Ancak onun bu yaklaşımı amcası Dündar Bey ile aralarında soruna neden oldu. Amcası Dündar Bey, yumuşak siyasetin devam ettirilmesinden yanaydı. Osman, amcasının bu yaklaşımını kendi egemenliğine engel olarak gördü ve onu okla vurup öldürdü. Ardından Karacahisar-Söğüt bölgesinden batıda Bilecik-Yenişehir bölgesine yönelerek başkenti Bilecik’e taşıdı. Daha sonra 1302 yılında İznik’e yöneldi. İznik’i işgal etmeden önce Bizans kuvvetleriyle girdiği Koyunhisar Savaşı’nı kazanarak çevre yerleşim yerlerinde yağmaya girişti. Edremit’e kadar bütün bölge Türkler tarafından yağma edildi. Yağmalar Bursa ve İznik kapılarına kadar uzandı. Osman Bey, İznik’i ele geçirmek için bütün Türkmen beylerinin uyguladığı taktiğe başvurup şehri abluka altına aldı ve açlıkla teslim almaya çalıştı. Ancak İzniklilerin direnişi kuşatmayı başarısız kıldı. Bu nedenle İznik ancak Orhan Bey zamanında, 1331 yılında ele geçirilebildi. Buna rağmen Bizans imparatorluk ordusuna karşı kazanılan zafer Osman Bey’in bölgedeki karizmasını yükseltti. Koyunhisar Savaşı, Osman Bey’e hanedan kurucusu bey ünü kazandırdı. Kendisinden sonra gelen oğlu Orhan, rakipsiz beylik tahtına oturdu. Böylece 27 Temmuz 1302 tarihi Osmanlı hanedanının, dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin kuruluş tarihi olarak kabul edilir.
Bizans İmparatoru Tedirgin Oldu
Osman Bey’in bölgede güçlenmesi, Bizans imparatorunu da tedirgin etti. Zira gaza ve ganimet için uç bölgesine koşup gelen Türkler, İstanbul Boğazı’na kadar yayılmışlardı. Alp gaziler emrinde küçük gruplar hâlinde hareket eden Türkler, 1304 yılı başlarında İstanbul Boğazı’na kadar her yerde göründüler. Bir gemi bulunca Boğaz’ı geçen Türkler, İstanbul önlerine kadar geliyorlardı. Şile ve Anadolukavağı’ndaki kalelere saldırıyorlardı. Panik hâlinde kaçan Rum halkı İstanbul’a sığınıyor, sokaklar açlık ve hastalık çeken insanlarla doluyordu. Bizans imparatoru, Osman Bey’i durdurmak için İran’da Gazan Han’a, onun ölümünün ardından Olcaytu Han’a bir Bizanslı prensesi eş olarak önermiş ve bir Moğol ordusunu tahrik etme girişiminde bulunmuştur. Koyunhisar Savaşı’ndan sonra Bursa Ovası’ndaki Orhaneli, Bursa, Bidnos, Kestel ve Kite tekfurları birleşip Osman’a saldırmak üzere ittifak ettiler. 1303 yılında harekete geçen tekfur orduları, ilk önce Yenişehir’e doğru başarılı bir saldırı gerçekleştirdiler. Osman Bey, yanındaki kuvvetlerle tekfurların ordusunu Yenişehir Ovası’ndaki diğer Koyunhisar’da karşıladı. Düşman savaşa savaşa Dimboz Boğazı’na kadar çekildi, Osman’a karşı orada son bir savaşa giriştiler. Osman Bey, kardeşi Gündüz Alp’in oğlunun şehit olduğu savaştan da zaferle çıktı. Dimboz Savaşı’ndan sonra Ulubat’a kadar Bursa Ovası ve Uludağ, Türkmen yerleşimine açıldı. Bursa ise yirmi üç yıl kuşatma altında kaldı. Osman şehri kuşatıp etraftan tecrit etmek için iki havale kulesi, Aktimur ile Balabancık kulelerini yaptı ve çekildi.
Dimboz Zaferi’yle Psikolojik Üstünlüğü Ele Geçirdi
Osman Bey, Koyunhisar ve Dimboz zaferlerinden sonra, Bizans İmparatorluğu’na karşı psikolojik üstünlüğü ele geçirdi. Sefere çıkmayı planladığında Türk savaşçılar, Anadolu’nun dört bir yanından gelerek bayrağının altında toplanmaya başladı. Böylece Osman Bey, bölgedeki egemenliğini giderek pekiştirdi. İznik’i düşürmek ve İstanbul’dan gelecek yardımlara karşı ablukayı tamamlamak için Sakarya üzerindeki geçit yerlerine karşı yeni seferler düzenledi. 1304 yılında, Leblebücihisarı’na geldiğinde tekfur itaat etti. Tekfuru görevinden almayan Osman Bey, oğlunu yanına aldı. Oradan Lefke ve Çadırlı tekfurlarından da itaat aldı. Bu tekfurlar da Osman Bey’in yanında nöker oldular. Osman Bey, oradan Mekece’ye ulaştı ve oranın da tekfurunu itaat ettirdi ve beraberinde Akhisar’a getirdi. Akhisar tekfuru asker toplayıp savaşa tutuşsa da yenilmekten kurtulamadı. Osman Bey’in İzmit ile İstanbul’un bağlantısını kesip İzmit’e giden yolları teker teker ele geçirmesi ve beylik sınırlarını giderek genişletmesi İstanbul’da panik havası doğurdu. İzmit açlık ve susuzluk içinde son derece kötü durumdaydı. İznik şehri de etraftan çevrilmiş, dışarıyla ilişkisi kesilmiş, kıtlık içinde bulunuyordu. Bilecik, İnegöl, Yenişehir ve çevredeki diğer yerleşim yerlerindeki Rum halk kaçmış, Marmara bölgesinin güney bölümleri ıssızlaşmıştı. Bizans ordularının İznik’e ulaşmak için önünde sadece Gemlik yolu açık kalmıştı. Osman Bey, İznik’i ele geçirebilmek için 1304 yılında oğlu Orhan’ı, Köse Mihal ve diğer tecrübeli komutanlarla Karaçepüş ve Karatigin hisarlarını fethetmeye gönderdi. Bu seferin amacı İznik’in bu yönden tecrit işini tamamlamaktı. Dıraz Ali ve Karatigin havale hisarlarından İznik kuşatması çeyrek yüzyıl sürdü. O tarihe kadar Absafi-Bıçkı dağlarını aşmak imkânsızdı. Tek yol Sakarya Vadisi idi. Bu vadide Akhisar, Geyve, Absu ve Karaçepüş kaleleri bu yolu kapatıyordu. 1305’te Orhan, günümüzde Pamukova diye bilinen Akhisar’ı harekât merkezi yaptı. Kalelerin düşmesi üzerine Osmanlılar, Sakarya’dan Beşköprü-Adapazarı düzlüğüne inmeyi başardılar. Bu düzlüğün doğusunda Bizans’a ait Akyazı, batısında Sapanca’nın güney kıyılarından İzmit ve kuzeyde Adapazarı bölgeleri Osmanlı akınlarına açılmış oldu. Böylece Osman Bey’in 1304 ve Orhan’ın 1305 seferleri İzmit ve İstanbul yolu üzerinde Osmanlı egemenliğini sağladı. Artık, İznik tümüyle Osmanlı gölünde bir ada gibi kaldı. 1305 yılından sonra bölgede yeni uçlarda Konur Alp, Akyazı tarafına; Akça Koca, İzmit üzerine sürekli akınlar yaptı. Konur Alp, Akyazı’da Tuzpazarı’nı aldı ve Bizans kuvvetleriyle Uzuncabel’de iki gün iki gece çetin bir savaştan sonra bütün bölgeyi ele geçirdi. Tuzpazarı’nı yeni uç merkezi yaptı. Daha sonra doğuda Akyazı, Mudurnu ve Bolu’yu ele geçirdi. Sakarya üzerinde Karaçepüş ve Absu’da Gazi Abdurrahman yerleşti ve Akova’ya akına başladı. Osman Bey, beyliği, ailenin diğer üyeleriyle birlikte idare etti. Karacahisar subaşılığını kardeşi Gündüz’e verdi. 1303’te Bursa hisarını abluka için yaptırdığı havale kulelerinden birini kardeşinin oğlu Aktimur’a verdi. Oğlu Orhan’ı, kendi sağlığında tecrübeli komutanlar Akça Koca, Konur Alp, Köse Mihal ile seferlere gönderip beylik için hazırladı. Hatta 1305 yılından sonra beyliği fiilen oğlu Orhan’a bıraktı. Osman Bey 1324 yılında vefat etti. Osman Bey’in vefatı sırasında Orhan Bey Bursa’nın işgaliyle meşguldü. Osman Bey, vasiyeti gereği hisarda, Tophane’de “Manastırda kubbenin altında” defnedildi. Gümüşlü Kubbe denilen manastır 1855 depreminde yıkılınca 1863 yılında Sultan Abdülaziz tarafından şimdiki sade türbe yaptırıldı. 1324 tarihli Mekece vakfiyesinde şahitler kısmında Osman’ın Orhan dışında Çoban, Melik, Hamit, Pazarlı adlı oğulları ve Fatma Melek adlı kızı kaydedilmiştir. Eşi Mal Hatun, Şeyh Edebali’nin kızı idi. Orhan, 1305’ten beri seferlerde komutan olarak ordunun başında olduğu için, babasının ölümünün ardından sorunsuz bir şekilde beylik tahtına oturdu.
Kaynak: Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar, Hasan Yılmaz, Elips Kitap, 1. Baskı Mayıs 2015, Ankara.