Yılmaz Güney (Pütün)
1 Nisan 1937 tarihinde, Adana’nın Yüreğir ilçesinin Yenice köyünde, yoksul bir Kürt ailenin çocuğu olarak doğdu. Asıl adı Yılmaz Pütün’dür. Babası Urfa Siverekli bir Zaza, annesi de Muş Vartolu bir Kürt’tür. Babası, topraksız yoksul bir köylüdür; Adana bölgesinde bir ağanın yanında çalışan ve mevsimlik işçileri ağa adına çalıştıran bir tarım işçisidir.
Yılmaz Güney ilkokul, ortaokul ve lise öğrenimini Adana’da tamamladı. Aynı zamanda, öğrencilik yıllarında çalışmak zorunda kaldı. Gazete ve gazoz satıcılığı, arabacılık, çıraklık, ırgatlara suculuk ve pamuk işçiliği gibi işlerde çalıştı.
Sinema ile tanışıklığı çocukluk yıllarına dayanmaktadır. 14 yaşındayken film dağıtım şirketlerinde işe başladı. O dönem Adana’da, bisikletiyle yazlık sinemalara film kutuları taşıdı. Güney, bu vesileyle sinemaya adımını atmış oldu. Bunun yanı sıra ailesinin ekonomik durumu, hayatını şekillendiren bir önemli etken idi.
Yılmaz Güney’in doğduğu ve büyüdüğü topraklar, onun ve sinemasının şekillenmesinde önemli bir etken oldu. Çukurova (Adana) bölgesinin keskin sınıf çelişkileri ve kargaşalı durumu sadece Yılmaz Güney değil, Yaşar Kemal gibi sanatçı-edebiyatçıların ortaya çıkmasına imkân sağladı.
Güney ilk gençlik yıllarında şiir ve öykü yazdı, edebiyata ilgi duyarak dünya klasiklerini okudu. Adana’dan ilk kez üniversite okumak için ayrıldı. İlk olarak, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi. Öğrencilik hayatında hem okuyup hem de çalışmak zorunda kaldı. İki ay geçtikten sonra da maddi imkânsızlıklardan dolayı okulu terk etti.
1956 yılında 18 yaşındayken, “Üç Bilinmeyenli Eşitsizlik Sistemleri’’ isimli bir öykü yazdı. Yazdığı bu öyküde, komünizm propagandası yaptığı ileri sürülerek ilk kez yargılandı. Okulu bıraktıktan sonra seyyar sinemalarda çalıştı. Bu sayede Türkiye’nin birçok ilini gezdi. Benzer şekilde, Adana’da And ve Kemal Film işletmelerinde çalışarak “Doruk” ve “Güney” dergilerini yayımladı. Bu arada, “Pazar Postası” ve “Yeni Ufuklar”da öyküleri yayımlandı. 1956 yılında İstanbul’da Dar Film şirketinde Atıf Yılmaz ile tanıştı. Bu tanışıklık, Yılmaz Güney’in sonraki yıllarda sinemaya senarist ve oyuncu olarak başlamasını sağlayacaktı.
Zorluklarla ve engellerle başlayan Yılmaz Güney’in hayatı, onu ileriki yıllarda mücadeleci bir kişilik yapısına büründürdü. Yaşadığı zorluklar onun sinemasında da yer aldı. Benzer şekilde, Güney daha çocukluk yıllarında yoksul ve zengin farkını görerek sınıf çelişkilerini yalın olarak yaşadı.
Güney’in ilk sinema çalışmaları oyuncu, senaryo yazarı ve yönetmen yardımcılığı ile başladı. Kendi sinema anlayışını ise Lütfi Ömer Akad’ın sinemasının devamı olarak niteledi. Yılmaz Güney; Türk sinemasında Akad’ın çizgisini sürdüren, geliştiren, onun tek “meşru vâris”i sayılacak olan yönetmen idi. Aynı zamanda, Sinemacılar Dönemi ile Genç/Yeni Sinema dönem arasında hem bir halka işlevi gören hem de bu son dönemi başlatan’’ yönetmen idi.
İlk kez, Atıf Yılmaz’ın “Bu Vatanın Çocukları” (1958) filminin senaryosuna katkılarda bulundu ve başrolünü oynadı. Yine aynı yılda Atıf Yılmaz’ın “Alageyik” filminin senaryosuna katkı sundu ve tekrar başrol oynadı. 1959 yılında ise “Karacaoğlan’ın Kara Sevdası” filminde Atıf Yılmaz’a yardımcı yönetmenlik yaptı. 1959 ile 1961 yılları arasında “Tütün Zamanı” (1959), “Seni Kaybedersem” (1961), “Dolandırıcılar Şahı” (1961) gibi filmlerde oyunculuk ve yardımcı yönetmenlik yaptı.
1961 yılında tekrar üniversite okumak için İstanbul Üniversitesi İktisat Bölümüne kaydoldu ancak 1956 yılında ikinci kez üniversiteye ara vermek zorunda kaldı ve ilk kez de hapishaneyle tanıştı. Yılmaz Güney hapishane yıllarında kendisine Orhan Kemal Roman Ödülünü kazandıracak olan “Boynu Bükük Öldüler” (1961) romanını yazdı. Yaklaşık bir buçuk yıl hapishanede kaldı. Özgürlüğüne kavuşunca ise sinemaya bıraktığı yerden devam etti.
Türk sinemasına kavgayı, dövüşü, kabadayılığı, Yılmaz Güney getirmedi fakat Anadolu insanın kültürel gelenekleriyle birlikte kabadayılığı seyirciye daha da yakınlaştırdı. Her ne kadar birçok filminde western havası veya çifte tabancalı “esprisinden” kurtulamamışsa da gerçekçi ve doğal oyunculuğu ile halkla bütünleşti.
Son yıllarını Paris’te geçiren Güney, mide kanseri hastalığı nedeniyle 9 Eylül 1984 tarihinde 47 yaşında yaşamını yitirdi. Mezarı Paris’tedir.
Kitaplarından bazıları şunlardır:
Boynu Bükük Öldüler, Ağıt, Arkadaş, Sürü, Salpa, Ölüm Beni Çağırıyor Gençlik Öyküleri, Acı, Sonsuz Bekleyiş Otuz Yılın Şiirleri, Yol, Sanık, Hücrem, Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz, Oğluma Hikâyeler, Zavallılar, Sen ve Ötekiler.
Filmlerinden bazıları şunlardır:
Hudutların Kanunu (1966)
Çirkin Kral Affetmez (1967)
Seyyit Han / Toprağın Gelini (1968)
Bir Çirkin Adam (1969)
Umut (1970)