Abdullah Bin Selam

Abdullah Bin Selam


Yahudi âlimi iken daha sonra müslüman olan meşhur sahâbîdir. Medine civarına yerleşmiş bulunan üç yahudi kabilesinden Benî Kaynukâ’a mensuptur. Hz. Yûsuf neslinden geldiği rivayet edilir. Asıl adı Husayn iken müslüman olunca bu isim Hz. Peygamber tarafından Abdullah’a çevrilmiştir. Babası gibi o da yahudi âlimlerindendi. İslâmiyet’i kabul ediş tarihiyle ilgili üç ayrı rivayet vardır. Hz. Peygamber henüz Mekke’de iken ihtida ettiği rivayetinin yanında Asr-ı Saâdet’in sonlarında müslüman olduğu da zikredilmiştir. Umumiyetle kabul edilen rivayete göre ise, Hz. Peygamber hicret yolculuğunun sonunda Küba’ya varınca yanına gelmiş ve kendisine yönelttiği bazı soruların doğru cevaplannı aldıktan sonra, bunlann ancak bir peygamber tarafından bilinebileceğini söyleyerek müslüman olmuştur. Bedir Savaşı’na ve daha sonraki savaşlara katılan sahâbîlerin isim listesinde adının yer almamasına dayanarak Abdullah’ın ancak son devirlerde müslüman olabileceğini ileri sürmektedir. Yine aynı yazar Abdullah’ın Hz. Peygamber’e yönelttiği rivayet edilen üç soruyu, müslüman olan yahudiler tarafından uydurulmuş bir rivayet kabul etmekte ve onun erken müslüman olduğunu gösteren bazı kayıtları da asılsız saymaktadır. Halbuki siyer ve megâzî kitapları Bedir Savaşı’na katılan müslümanlann listesini titizlikle tesbit ettiği halde, diğer savaşlara iştirak edenlerin isimlerini vermemekte, ancak şehid olanlan bildirmektedir. Hadis ilminde ashabın dereceleri sıralanırken Bedir’e katılmanın bir mertebe kabul edildiği, ancak diğer savaşların nazan itibara alınmadığı da bilinmektedir. Horovitz, başta Buhârî ve Müslim olmak üzere muhaddislerin, siyer ve megâzî yazarların rivayet ettiği üç soru olayını reddederken hiçbir sebep ve kaynak göstermemektedir. Ayrıca, Abdullah’ın Hz. Peygamber tarafından cennetle müjdelendiğinin de sonradan ortaya atıldığını söylemektedir. Öyle görünüyor ki Abdullah Bin Selâm gibi meşhur bir yahudi bilgininin İslâmiyet’i kabul edip müslümanlar arasında önemli bir mevki kazanmasına ve onun yahudileri itham eden bazı görüşleri -üç soru hadisinin devamında görüldüğü gibi- yaymasına müellifin göniü razı olmamaktadır.

Abdullah, halası dahil bütün ev halkının Müslümanlığı seçmelerini de sağlamıştır. Uhud Savaşı’na katılmış, Medine civarında bulunan yahudi kabilelerinden Benî Nadîr’in muhasarasında bulunmuş. Benî Kurayza’dan esir alınan kadın ve çocukların muhafaza edilmesi işi de ona verilmiştir. Ayrıca Hz. Ömer devrinde Kudüs’ün fethine ve Câbiye’deki toplantıya katılmış, 642 yılında Sâsânîler’le yapılan Nihâvend Savaşı’nda da bulunmuştur. Halife Osman’ın evini kuşatan âsilere engel olmaya çalışmışsa da muvaffak olamamıştır. İlk iki halife hakkındaki övücü sözleri kaynaklarda yer almaktadır. Hz. Ali’ye biat etmemekle beraber ona Irak’a gitmemek ve Âişe ile mücadeleye girişmemek konusunda telkinde bulunmuştur. Muâviye’nin halifeliği sırasında Medine’de vefat etmiştir.

Tevrat ve Talmud’u babasından okumuş olan Abdullah Bin Selâm, Medine’deki yahudilerin meşhur âlimlerindendi. Onun, Şuarâ sûresinin 197. âyetinde işaret edilen "İsrâiloğulları âlimlerinden olduğu. Ra’d sûresinde (13/43) konu edilen "kitap bilgisine sahip" kişiyle de kendisinin kastedildiği kanaati yaygındır. Hz. Peygamber’in cennetle müjdelediği Abdullah’ın ashap taralından bir âlim olarak büyük saygı gördüğünde şüphe yoktur. Nitekim Muâz Bin Cebel, vefatı sırasında, talebesi Yezîd Bin Seksekiye kendisinden sonra faydalanabileceği dört kişinin adını verirken Abdullah Bin Selâm’ı da saymıştır.

Başta oğullan Muhammed ile Yûsuf olmak üzere Ebû Hüreyre, Enes Bin Mâlik, Atâ Bin Yesâr, Basra Kadısı Zürâre BİN Evfâ ve diğer bazı kişiler kendisinden hadis rivayet etmişlerdir. Buhârî ve diğer muhaddisler. ondan hadis nakletmekte tereddüt göstermemişlerdir. Ayrıca peygamberler tarihi, kâinatın ve insanın yaratılışı, fiten, melâhim ve kıyamet alâmetlerine dair kendisine nisbet edilen bazı bilgiler İslâm âlimleri tarafından nakledilmiştir. İsrâiliyyat’ın karıştığı bu nevi rivayetler onun sika ve adi vasıflarının reddedilmesi için bir sebep teşkil etmez. Nitekim cerh ve ta’dil kitaplarında kendisine herhangi bir tenkit yöneltilmez. Bununla birlikte. Peygambere nisbet etmediği bilgi ve rivayetlerinde İslâm öncesi kültürüne dayandığını göz önünde bulundurmak, ona isnat edilen haberlerin doğruluğunu araştırmak, ayrıca adının istismar edilmiş olabileceğini dikkate almak gerekir.

Abdullah Bin Selâm’a nisbet edilen bazı risaleler zamanımıza kadar gelmiştir. Hz. Peygambere sorduğu sorularla bunlara verilen cevapları ihtiva eden ve birçok yazması bulunan el-Mesâir Kahire’de basılmıştır (1867). Büyüye dair üç varaklık bir risalesi ile Hz. Peygamber’in kavlî ve fiilî bazı sünnetlerini içine alan başka bir risalesi ve Daniel’e nisbet edilen kitaptan aldığı bazı parçalar ise yazma halindedir.