Abdurrahman Bahir Efendi

Abdurrahman Bahir Efendi


Osmanlı kazaskeri ve şair. İlmiyeye mensup, Arapzâde olarak tanınan sülâledendir. Babası, İstanbul Şehzade Camii İmamı Arapzâde Ali Efendi’dir. 1100 (1688-89) yılında İstanbul’da doğdu. Tahsilini İstanbul medreselerinde yaptı. Üstün kabiliyeti ve çalışkanlığı sayesinde, kısa sürede devrin ünlü bilginleri arasında yer aldı. 1710’da, sesinin güzelliği ve mûsiki bilgisi sebebiyle 111. Ahmed’in başimamı olarak sarayda görevlendirildi; ayrıca şehzadelerin hocalığına tayin edildi. Bu tarihten itibaren sürekli bir şekilde yükselerek bir yıl sonra müderris, 1720’de Mekke Kadılığı pâyesiyle Yenişehir mollası oldu. Dört yıl sonra da kendisine İstanbul Kadılığı payesi verildi. 1725 yılında İstanbul kadılığına getirildiyse de bu görevde bir yıl kalabildi. 1730’da saraydaki imamlık vazifesinden alınarak Sakız’a gönderildi. Daha sonra 1738’de Anadolu kazaskeri, 1745’te de Rumeli kazaskeri oldu 7 Receb 1159’da (26 Temmuz 1746) İstanbul’da vefat etti ve Çarşıkapı’daki Sinanpaşa Medresesi hazîresine defnedildi. Oğullan Sâdık, Ahmed Atâullah ve Ali Rızâ efendiler de zamanın tanınmış ilim adamlarındandır. Nitekim Sâdık Efendi Rumeli kazaskerliği, Ahmed Atâullah Efendi şeyhülislâmlık, Ali Rızâ Efendi de Yenişehir mollalığı görevlerinde bulunmuştur.

Abdurraman Efendi Türkçe, Arapça, Farsça olmak üztre üç dilde şiir yazmıştır. Ayrıca kaleme aldığı Arapça tarihleri, onun edebî kudretini göstermektedir. Ancak şiirlerini topladığı bir divana bugüne kadar rastlanmamıştır. Abdurrahman Efendi zamanın önemli musikişinasları arasında yer alır. Özellikle kendi şiirlerine yaptığı bestelerle ve hânendeliğiyle tanınmış, birçok saz eseri ve sözlü eser bestelemiştir. Ancak eserleri, Kasımpaşa Mevlevîhanesi ney-zenbaşı ve şeyhlerinden bestekâr Arapzâde Ali Dede’nin (ö. 1767) eserleriyle karıştırıldığından, zamanımıza ulaşan peşrev ve saz semaileri hakkında kesin bir sayı vermek mümkün değildir.

Babası Bişr Bin Hakem, (ö. 238/852-53) Mâlik Bin Enes ve Fudayl Bin İyâz’ın talebesi olmuş, Buhârî ve Müslim gibi muhaddislere ise hocalık yapmıştır. Hafızası oğlununkinden daha kuvvetli olup rivayet ettiği hadisler onunkinden fazladır. Hadis tahsili için gittiği yerlere, henüz bulûğ çağına ermemiş bir çocuk olan oğlu Abdurrahman’ı da götürmüş ve onun büyük âlimlerden hadis öğrenmesini sağlamıştır. Babasıyla birlikte gittiği Yemen’de ergenlik çağına giren Abdurrahman, babasının ve dedesinin hocası olan Süfyân Bin Uyeyne’den ve ayrıca İsmail Bin Uleyye Yahya Bin Saîd el-Kattân, Abdürrezzâk Bin Hemmâm’dan hadis tahsil etmiştir. Yahya el-Kattân, oğlu gibi sevdiği Abdurrahman’ı bir dersinde öğrencilerine göstererek onun çok zeki olduğunu söylemiş ve kendisinden rivayet edeceği her şeyi tereddütsüz kabul etmelerini tavsiye etmiştir. Abdurrahman’dan da babasının talebeleri Buhârî ve Müslim başta olmak üzere, Ebû Dâvûd İbn Mâce, İbn Huzeyme gibi tanınmış muhaddisler rivayette bulunmuşlardır. Kur’ân-ı Kerîm okumasıyla da tanınan Abdurrahman’ın sisinin çok güzel olduğu rivayet edilir. Nîsâbur Emîri Abdullah Bin Tâhir, onun kıraatini dinlemek üzere akşamlan tebdîl-i kıyafet ederek imamlık yaptığı camiye giderdi. Rivayetleri Şahîh-i Buhârî, Şahîh-i Müslim ile Ebû Dâvûd, Nesâ ve İbn Mâce’nin sünenlerinde yer alan ve İbn Hibban, İbn Ebû Hatim gibi hadis otoriteleri tarafından güvenilir bir râvi olarak tanıtılan Abdurrahman, uzun bir ömür sürdüğü için, sadece onun rivayet ettiği hadisleri dinlemek üzere birçok hadis âliminin başvurduğu bir otorite olmuştur.