Alav
(Tebriz, 1924)
Şair Alav ve onun kuşağı, şahlık rejiminin azgın yıllarında edebiyat hayatına atıldı. Şair Sehend’in dediği gibi, "söz yasak, yazmak yasak, hatta düşünmek de yasaktı."
Alav’ın ateşli ve cesaretli şiiri, bütün bu ya sakları hiçe sayıyor, istibdadın zincirini kırmak için yurdundan, mukaddes ana südünden helâl vatan ekmeğinden, vatanım bayındır görme idealinden güç alıyordu. O, "Güneşli Seher" adlı kitabında diyor ki, "Benim ilham kaynağım, şiirimin tadı, sö zümün tuzu vatanımdır, halkımdır. Elimde yazma, zihnimde yaratıcılık gücü olduğu sürece, halkımın derdini gamını, kaderini, sevincini, gözyaşlarını, tatlı gülüşlerini, kavgasını, zaferini, yıkılıp kalkmasını, düşmanla vuruşmasını, sarsılmaz idaresini, tükenmez hünerini şiirime konu edineceğim."
Bir çok Güney Azerbaycanlı şairde olduğu gibi Alav’ın da şiir dünyasında sözlü halk edebiyatına, âşık şiirine, özellikle üç telli saza sonsuz bir sevgi vardır. Sazı bir bakıma halkın varlığı, sembolü olarak kabul eden şairin edebî kanaatine göre, kalemin kanatlarının kırıldığı yerde sazın telleri dile gelir. Alav, bu tellerde vatanın manevi tellerine, şöhretli geçmişine, ümitli geleceğine uygun türküler söyler.
Başlıca eserleri:
Heyder Baha’dan Şehriyar’a mektup ve Babek manzumesi, Dumanlı günler, Aysız geceler, Güneşli seher, Tebriz, 1981.