Ali Avni Çelebi
1 Mart 1904 tarihinde İstanbul’da doğdu. On iki çocuklu bir ailenin dokuzuncu çocuğudur. İlk ve Orta öğrenimini İstanbul’da tamamladı. Resim yeteneği, çocukluk yıllarında ailesi ve çevresinin ilgisini çekti. Babası, yeteneğinin öğrenimle pekiştirilmesi için Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi’nde resim öğrenimi görmesini destekledi. Öğreniminin ilk iki yılını Hikmet Onat atölyesinde desen çalışmalarıyla sürdürdü ve son iki yılda Çallı Atölyesinde yağlı boya tekniğini öğrenerek tamamladı. Bireysel olanaklarıyla 22 Mayıs 1911 de Münih’e gitti, kısa bir süre Heinemann’ın özel atölyesine devam etti. Daha sonra Münih Akademisi Grober atölyesine girdi ve bir sömestr öğrenim gördü. Mahir Tomruk’un önerisiyle katıldığı Hans Hoffman atölyesinde ise ancak iki ay çalışabildi, ekonomik yetersizlikler nedeniyle Berlin’de aile dostlarının yanında, Berlin Akademisi Kleve atölyesine devam etmek zorunda kaldı.
Ardından devlet bursu almayı başardı. Münih’e, Hans Hoffman atölyesine geri döndü. Devlet bursunun karşılığı olan zorunlu hizmete çağrıldı. Hoffman’ın asistanlık önerisine karşın, Türkiye’ye dönmek zorunda kaldı. Yurda döndü ve Konya Kız Öğretmen Okulu’na resim öğretmeni olarak atandı.
Dört hafta sonra askerlik görevi ile İstanbul’a gitti ve Harp Akademilerinde desinatör olarak görevlendirildi. Askerlik bitiminde de Konya’daki görevinden istifa etti. İstifasının nedenini şöyle açıkladı: “Hiçbir zaman aklımdan geçmezdi öğretmen olacağım. Bekledim. Devletin vereceği tarihî amaçlı resimler olsun, onları tespit edelim yaşatalım istiyordum. Beni kız muallim mektebine tayin ettiler. Düşünün ki siz yüksek matematik okumuşsunuz ve bu konuda Avrupa’da doktora yapmışsızınız dönüşte bir ilkokula aritmetik dersi vermek üzere vazifelendirilmişsiniz. Aynı şey bu, sonuçta ne ben çocuklara uyabildim ne onlar beni anladı. İstifa ettim.”
Karşılaştığı bu sıkıntı, onun Almanya’ya dönmesine neden oldu, 1930 yılında Münih’e Hoffman okuluna gitti ve onun yardımcılığını üstlendi. Almanya’da ekonomik kriz yaşandığı için yurda geri dönmek zorunda kaldı. 1929’da Çelebi’nin de dâhil olduğu Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği adı altında birleşen genç ressamlar, Ankara Etnografya Müzesindeki sergilerinde ait oldukları ortamı buldular. Aynı zamanda birliğin kurucu üyeleri arasında da yer aldılar. Çelebi bu yıllarda geçirdiği öğrenim dönemlerinde resim sanatının geçirdiği değişim ve gelişimi, müze, sergi, yayın araçları aracılığı ile yakından incelemeye özen gösterdi. Sonuçta düşünce ve duygu yapısına, bireysel ve toplumsal değerlerine ve yeteneğine en uygun gelen özgün sanat anlayışını belirlemeyi başardı.
Sanat anlayışı; öğretisinde yetiştiği 1914 kuşağının sanat anlayışının izlerini taşımayan, Avrupa sanatının da herhangi bir akımının ya da sanatçısının yoğun ve tek yönlü etkisini sergilemeyen özgün bir yoruma ulaştı. Resimlerinde üç boyutlu mekân etkisi, hacimsel değerlerin belirginliği, resmin geometrik alt yapısı ve planlamayla ilişkisi, konstrüksiyona dayandırılmaktadır.
1931 yılında atandığı akademi muallim yardımcılığı görevinden aynı yıl uzaklaştırıldı. Mesleği dışında, başka bir görev kabul etmeme kararı nedeniyle 1934 yılına dek işsiz kaldı, Zeki Kocamemi ile birlikte kuş kafesi yaparak yaşamını sağlamaya çalıştı. 1934 yılında, o da Mahmut Cuda gibi İstanbul Üniversitesinde göreve atandı ve Arkeoloji bölümü desinatörü oldu. Eserleri, üyesi olduğu Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği sergileri ile toplumla tanıştırıldı. 1929’dan başlayarak Ankara ve İstanbul’da sergilenen eserleri; 1937 yılında Müstakillerin yurt sergileri programında Bursa, Zonguldak, Balıkesir, Samsun illerinde de halka tanıtıldı. Müstakillerin girişimleri ile Atina, Bükreş, Belgrat ve Moskova’da açılan “Türk Resim Sanatı” sergilerinde de eserleri yer aldı.
1944 yılında düzenlenen 6. Devlet Resim ve Heykel Sergisinde “Çam Korusu” adlı eseriyle Devlet Resim ve Heykel sergilerine katıldı. CHP’nin 18’inci Kültür ve Sanat Programı doğrultusunda düzenlenen Yurt İçi Ressamlar Gezisi’nde; 1938 yılında Arapkir-Malatya, 1943 yılında Bilecik’e gönderildi. Bu programın devamında açılan sergilere de katıldı. İlk kişisel sergisini 1932 yılında açtı. Daha sonra 1975’ten başlayarak günümüze kadar biri Ankara’da, yedisi İstanbul’da olmak üzere, sekiz kişisel sergi açtı. Yurt dışında ve içinde birçok karma sergiye de katıldı. 1981 yılında katıldığı “Atatürk İnkılapları” konulu kompozisyon yarışmasında basın ödülü aldı, aynı yıl Kültür Bakanlığı onur plaketi verildi. 1991 yılında Devlet Sanatçısı Unvanını aldı ve Sedat Simavi ödülünü de kazandı.
25 Ağustos 1993 tarihinde, İstanbul’da vefat etti.