Ali Kuşçu
Astronom ve matematik bilgini olan Ali Kuşçu XV. yüzyıl başlarında Semerkant’ta dünyaya geldi. Eğitimini de Semerkant’ta alan Ali Kuşçu’nun asıl adı Alâeddin Ali olmakla birlikte babası, Uluğ Bey’in “doğancıbaşı”sı olduğu için “kuşçu” lakabıyla anılmıştır. Babası Uluğ Bey’in Semerkant’taki sarayında çalıştı.
Uluğ Bey, 1409 ile 1447 yılları arasında Maveraünnehir ve Türkistan’ı yönetti. Bu tarihten oğlunun emriyle öldürüldüğü yıla kadar kısa süre içinde Timurluların en kudretli hükümdarı oldu. Sanat ve bilimin, özellikle matematiksel bilimlerin en büyük hamisi olan Uluğ Bey, çeşitli dallarda çalışan çok sayıda bilim adamını Semerkant’a davet etti. Bunlar medresede ders verdi ve gözlemevinde çalıştı. Kuşçu böyle bir ortamda, Cemşid al-Kâşî, Kadızade-i Rumî ve Uluğ Bey gibi parlak âlimlerin yanında eğitim gördü. Rivayete göre bir türlü ilme doymayan Ali Kuşçu, Uluğ Bey ve Kadızade'den izin alamama endişesiyle gizlice Kirman'a gitti. Orada yazdığı astronomiye ait Ay’ın şekillerini anlatan Hall el-Eşkal el-Kamer adlı risalesi ile geri döndü ve dönüşünde doğruca hocası Uluğ Bey'in huzuruna çıktı ve bunca zaman kendisinden uzak kaldığından ötürü özür diledi. Uluğ Bey özrünü kabul etti lakin “Bana Kirman'dan ne hediye getirdin?” diye sordu. Ali Kuşçu, “Bir risale getirdim ve onda kamerin şekillerini hallettim.” dediğinde Uluğ Bey eseri görmek istedi. Bunun üzerine Ali Kuşçu ayağa kalkarak eserini baştan sona kadar okudu ve risaleyi Uluğ Bey’e armağan etti. Okuduğunu dikkatle takip eden Uluğ Bey, Ali Kuşçu'yu takdir edip yokluğunun sebebinin ilim olmasından dolayı memnun oldu. Uluğ Bey, Ali Kuşçu için bambaşka bir mana taşıyordu. Her şeyden önce hocasıydı. Ondan matematik ve astronomi dersleri aldı, eserlerini uzun uzun inceledi, sohbetlerinde bulundu. Uluğ Bey, kendi kurduğu rasathaneye de müdür olarak Ali Kuşçu'yu layık görüp henüz tecrübesiz bir çağdayken bu dev rasathanenin başındaki çalışmalarda, ona bizzat yardımcı oldu. Hocasıyla ilişkisi bu kadar iyiyken Uluğ Bey'in oğlunun ihanetine kurban giderek öldürülmesi Ali Kuşçu'yu canevinden vurdu, Uluğ Bey’in ölümünden sonra derin bir üzüntü duymuştur. Ali Kuşçu bu olaydan sonra onu sarayda tutacak bir neden olmadığı için her şeyini toplayıp Timurluların sarayından ayrılarak hac maksadıyla Mekke’ye giderken Tebriz’e uğradı. Burada Tebriz’i yöneten Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’dan büyük ilgi gördü. Uzun Hasan, Kuşçu’ya güvendiği için onu elçilik göreviyle Fâtih Sultan Mehmed katına gönderdi. Kuşçu, burada Fâtih’ten beklemediği kadar iltifat duydu. Çünkü kendisinden önce eserleri tüm İstanbul tarafından bilinmektedir. Fâtih’in ısrarı üzerine elçilik görevini tamamladıktan sonra Ayasofya Medresesinde müderris oldu. İstanbul'da Ayasofya Medresesi müderrisliğine getirildikten sonra Osmanlı Devleti'nin ilk matematik ve astronomi hocası unvanını kazanan Ali Kuşçu, özellikle astronomi ve matematik konularında çağının sınırlarını aşacak kadar önemli eğitim-öğretim çalışmasında bulundu ve üniversitesinin programlarını yeniden düzenledi.
Ali Kuşçu’nun yalnızca telif eserlerle değil, eğitim-öğretim ve yetiştirdiği bilginlerle çağını aşan bir âlim olduğunu belirtmekte yarar vardır. Ali Kuşçu'yu evrensel bilim adamlığı unvanına kavuşturan etkenin Semerkant Rasathanesi'nde çalışması ve Zic-î Uluğ Bey’e (Uluğ Bey'in Yıldız Kataloğu) katkıda bulunması olduğunu da belirtmemiz gerekir. Kuşçu Zîc’deki yanlışları düzeltmiş, mukaddimesinde yer alan problem ve teoremlerin ispatını yapmıştır. Şerhin on iki adet nüshası tespit edilmiştir. Bunlardan başka Ali Kuşçu'nun astronomi ve matematik alanında yazmış olduğu iki önemli eseri vardır. Birisi, Otlukbeli Savaşı sırasında bitirilip zaferden sonra Fatih’e sunulduğu için Fethiye adı verilen astronomi kitabıdır. Eser üç bölümden oluşur. Birinci bölümde gezegenlerin küreleri ele alınır ve gezegenlerin hareketlerinden bahsedilir. İkinci bölüm dünyanın şekli ve yedi iklim üzerinedir. Son bölümde ise Ali Kuşçu, dünyaya ilişkin ölçüleri ve gezegenlerin uzaklıklarını verir. Bu astronomi eseri küçük bir el kitabı niteliğindedir ve medreselerde astronomi öğretimi için yazılmıştır. Ali Kuşçu’nun bir başka önemli eseri ise Fatih’in adına atfen Muhammediye adını verdiği matematik kitabıdır. Osmanlı medreselerinde kullanılmıştır. Eser bir mukaddime iki bölümden oluşur. Eserde hesap ilmi incelenip sayının ayrıntılı tanımına yer verilir. Bunlardan başka, Risâle fî asli’l-hâricyumkin fî elsufliyyeyn adlı eserinde, yer ve Güneş’in hareketleri üzerinde çalışmış, İslam astronomlarının fikirlerinin incelenmesine yer vermiştir.
Hayatının büyük bir bölümünü eserlerine ve ilme harcayan Ali Kuşçu ömrünün son iki yılını Osmanlı Devleti hizmetinde geçirdi. 1474 yılındaki ölümü öncesinde İstanbul’da yalnızca iki yıl bulunmasına rağmen Kuşçu’nun Osmanlı bilim çevrelerindeki etkisi, onun eserleri ve öğrencilerinin çalışmaları sayesinde yüzyıllar boyu sürer. Çalışmalarıyla birçok dönemi etkisinde bırakan böyle büyük bir âlimin vefatı derin bir teessür uyandırmıştır.
Kaynak
İlay İleri, Ali Kuşçu ve Ali Kuşçu’nun Matematik ve Astronomiye Katkıları, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, 2006.
Ahmet Kankal, Ali Kuşçu, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi,1993.
Merve Kutlu, İslam Astronomisinde Yenilikçi Merkür Modelleri: Ali Kuşçu Örneği, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Bilim Tarihi Anabilim Dalı, 2021.